7. Karia, Karialılar, Mylasa Sempozyumu ve 1. Stratonikeia Festivali’nin ardından…
Doç
Milas Önder Gazetesi
Doç. Dr. Haluk AKBATUR
Yedinci yıl çok önemlidir. Çocuk yapar, el bebe gül bebe büyütür ve yedi yaşına geldiğinde okula gönderir ve yepyeni bir ufuk açarsınız ona. Sayın Olcay Akdeniz’in Çocuğu’da 5-6 Eylül 2014 tarihinde, yeni bir ufuğa, parlak bir başlangıç yaptı. Ne mutlu ona, Ne mutlu Milaslılara. Kusursuz bir organizasyonla ve geçen yıla göre çok daha ilgili, çok daha kalabalık bir toplulukla gerçekleşen bu sempozyum, ‘Bu çocuk Adam olur’ dedirtti.
Çocuk yedisinde neyse yetmişinde de odur derler. Ben bu çocukta çok ışık gördüm. Işık ülkesi Milas’a, Karia’nın o görkemli başkentine yakışır parlak bir ışık. Bu çocuk okula bu sene başladı. Okuyacak, Adam gibi Adam olacak, birkaç yıl sonra, belki o kadar yıl bile sürmeden! Olcay bey ve adlarını burada sıralayamayacağım bu işe canı gönülden sarılanlar olduktan sonra bu çocuk büyüyecek. Belli ki bir iki sene içinde Kongre’ye, Ulusal Kongre’ye, sonra da prestijli bir Uluslararası Kongre’ye dönüşecektir. Yıllarca onca ulusal, uluslararası sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda çalıştım. Ama hiçbir toplantının açılışında, protokolün ilgisinin göstermelikten ibaret, 5 -10 dakikaya sıkıştırılmış bir varoluştan öteye gitmediğini gözlemledim.
Oysa Adam olacak bu çocuğun açılış konuşmasını yapan Milas Kaymakamı Fuat Gürel’in konuşması dikkat çekiciydi. "Kentlerin kimliği olması gereklidir" dedi. Peki alışılageldiği üzere bu dikkat çekici önemli konuşmasının ardından, alışılagelmiş şekilde, tüm protokol ile birlikte çekip gitti mi? Hayır!!!
İşte benim konuştuklarından daha çok dikkatimi çeken bu oldu. Sayın Kaymakamımız bu çocuğa nasıl da sahipleneceğini gösterir tarzda Prof. Dr. Riet van Bremen’in uzun süren sunusunu ilgi ile izledi. Profesörün alkışlarla kürsüden indiği sırada gider diye düşünürken, ikinci konuşmacı olan ve bu seneki sempozyumun onuruna düzenlendiği Sayın Prof. Dr. Wolgang Blümel’in konuşmasını da ilgiyle dinledi. Aslında her iki konuşmacının da sunumları gerçekten önemliydi, güzeldi. İlki Blümel’in 30 yıllık zorlu Mylasa çalışmalarını, maceralarını anlattı. Blümel ise; günümüzün gün be gün değerlerini yitiren hakimlerine ders olacak bir konuşma ile Milas ve İasos hakemlerinden bahsetti. Konuşmalar, sunumlar benim gibi arkeoloji ile uzaktan yakından ilgisi olmayan biri için bile son derece ilgi çekiydi. Ama ben onca yıldır hiçbir protokol mensubunun, hiçbir bilimsel toplantıda bu denli uzun kaldığını görmemiştim. Sayın Gürel’in, 30 yılını Mylasa bölgesi yazıtlarına adamış, uluslararası üne sahip bir Profesörün konuşmasını sonuna kadar dinleyip ona teşekkür ettikten sonra salondan ayrılması onur duyulamayacak bir durum değildi.
İlk gün sunumları bittiğinde sıra Müze ve Milas Ulu Cami yazıtlarını görmeye gelmişti. Heyecan içinde Müze’ye vardık. Daha önce defalarca gezdiğim müzenin gerçek kıymetini o gün anladım. Defalarca önünden geçtiğim Ulu Cami’nin ne kadar ulu olduğunu, bakıp da görmeden geçip gittiğim ne çok eser sakladığını ise ancak fark edebildim. Birkaç saat önce Blümel’in konuşması esnasında saydamlarda gösterdiği yazıtlar caminin duvarlarında idi ve Blümel bu kez bize kanlı-canlı, göstere göstere yazıtı okuyordu. Ancak yazıtlarından asfalta gömülmüş, sadece bir köşesi görünen taşa geldiğimizde, konuğumuzun şevki kırıldı. Ama asıl şaşkınlığı az sonra yaşayacaktı. Cami’nin ana giriş kapısı yanına gelindiğinde büyük bir şaşkınlıkla, ‘Olcay Bey burada değil miy di? Neredeydi’ diyerek sağına soluna bakınmaya başladı, yere çöktü, kazmak istercesine pek de güzel döşenmiş mermer yer döşemesini yoklamaya başladı. Olcay bey durumu bizlere ve ona açıkladı. Buradaki yazıt ne yazık ki restorasyon çalışmaları sırasında bu güzel mermer döşemenin bir metre kadar altına gömülmüştü.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın bir kitabı aklımdan geldi geçti (arkeolojik kazılar toprak hafriyatı mı?), Blümel kadar olmasa da üzüldüm, içim yandı. Geziye katılanlardan biri "hiç değilse bir levha yapıp resmini koysalardı ve bilimsel kitaplara, dergilere konu olmuş, okuduğunuz, resimlerini gördüğünüz Kar yazıtı tam bu noktada toprağın altında saklanmaktadır diye yazsalardı" dedi.
İkinci günün en parlak sunumu, genç Arkeolog Banu Mete Özler’den geldi. Yıllar önce kazısı yapılmış Müsgebi (Ortakent) gibi yapılaşma alanında bile, yapılacak sabırlı, dikkatli bir kazı ile halâ neler kurtarılabileceğini son derece güzel bir sunumla bizlere anlattı.
Prof. Dr. Ahmet Tırpan’ın "Lagina kazısı sorunları" adlı sunumu ise, katılımcıları tekrar karanlık düşüncelere götürdü. Doğal olarak tartışma bölümünde sahip olduğumuz bu muhteşem mirasın nasıl korunması gerektiği konusu öne çıktı. Öyle hararetli tartışmalar yapıldı ki, Danimarka’dan izleyici olarak gelmiş bir profesör, tartışmadan sonra yanıma gelip ‘ne konuda tartıştınız’ diye sordu. ‘Kömür ocaklarının, Termik santrallerin, alt yapı çalışmalarının bu kıymetli mirasa verdiği hasarları nasıl önleyebiliriz diye tartıştık’ diyemedim. Bu mirası, gelip geçici birkaç kişi nemalansın diye nasıl har vurup harman savurduğumuzu söyleyemedim.
Özler’in sunumunda ortaya çıkardığı hazinenin korunması, turizme kazandırılması için düşünülen proje gibi, diğer eserlerin korunması için her birinin nasıl arkeopark yapılabileceği konusunda tartıştık dedim. Ve sempozyumun tek eksiği olarak gördüğüm, yabancı konuşmacıların konuşmaları Türkçe’ye çevrilirken, Türkçe konuşmaların onların diline çevrilmemesi eksiğinin aslında bir nimet olduğunu hissettim.
Olcay bey’in son suprizi ise, bir bağlama ve bir gitar ile yerel türkülerimizin seslendirildiği güzel bir dinleti oldu.
Stratonikeia’da ‘Türk-Yunan Dostluk Gecesi’
Geçen hafta sonu 14 Eylül Pazar günü ise yeni bir çocuk doğdu. Birinci Stratonikea Türk-Yunan Dostluk Gecesi, Stratonikeia’nın amfitiyatrosunda verilen bir konser ile güzel bir başlangıç yaptı. Prof. Dr. Bilal Söğüt ve Yatağan Belediye Başkanı Haşmet Işık’ın evsahipliğinde, Sayın Hamdi Topçuoğlu’nun organizasyonu ile gerçekleşen bu güzel geceye, Nisyros Adasının Belediye Başkanı Sayın Koroneas Kristoforoz da katıldı. Kos Rebetiko grubu ise geceye apayrı bir renk kattı.
Nisiros Belediye Başkanının "Bizler kardeşiz, bizleri ayıran aramızda küçük bir deniz parçası var" ve "hepinizi adamıza bekliyorum, geldiğinizde sizleri ben karşılayacağım" sözleri büyük alkış aldı. Konserin bir şarkısında ise, iki belediye başkanının birlikte oynamaları seyircilerin katılımıyla da büyük bir çoşku yarattı.
Karialı ilkokul çocuğunu büyütmek için neler yapılmalı?
Bu çocuk artık okula başladı. Olcay Akdeniz onu büyüttü, okul çağına getirdi. 4-5 Eylül 2015 te 8. Karia ve Karialılar Mylasa Sempozyumu’nun hazırlıklarına başladı bile. Onu artık daha da geliştirmek için Olcay Bey’in söylediği imece çalışmalarını genişletmeliyiz.
Milas Ticaret ve Sanayi Odası, Mimarlar Odası yetmez. Her örgüt desteğini esirgememeli.
Bu sene Milashan otelin salonu yetersiz kalmaya başladı. Çocuk büyüyor. Üstelik de Milas’ın tek çocuğu bu değil. En kısa zamanda güneş ülkesi Milas’a yaraşır büyük bir kongre ve toplantı salonu yapılmalı.
Milas’ta böyle güzel toplantılar yapıldığının, Muğla’nın kültür kentinin Milas olacağı vurgulanarak bu tür etkinliklerin daha fazla duyurulması gereklidir, tanıtımlar arttırılmalıdır. Güneş, kum, deniz turizmini bırakalım Bodrum, Marmaris sürdürsünler. Arkeolojik ve kültürel mirasımızı ön plana çıkararak turistleri Milas’a çekelim. Müzenin Aydın’daki gibi daha büyük, modern bir binaya ve geniş alana taşınmasını sağlayıp mevcut binayı Halı Müzesi haline getirelim.
Stratonikea’da yapılan konserlerin benzerini, sempozyum bitiminde Milas veya Labranda’da yapalım. Bu kutsal alana giden kutsal yolumuzu tekrar canlandıralım.