“Adalet değil, karmaşa ve adaletsizlik çıkmaktadır”

ÖNDER Haber - Muğla Barosu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ülkemizde yargı alanını doğrudan-dolaylı ilgilendiren bir dizi konuda değerlendirmelerde bulunuldu

Milas Önder Gazetesi
ÖNDER Haber - Muğla Barosu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ülkemizde yargı alanını doğrudan-dolaylı ilgilendiren bir dizi konuda değerlendirmelerde bulunuldu. Baro Başkanı Av. Cumhur Uzun imzasıyla yapılan açıklamada, ‘torba yasa’ gibi, "kesinlikle yasa yapma tekniğine aykırı bir yöntemle gündeme getirilip TBMM tarafından kabul edilen son yargı paketi ile halen mecliste komisyon aşamasında bulunan ve kamuoyunda iç güvenlik paketi olarak bilinen düzenlemelerin kaygıyla karşılandığı belirtildi. Yasayla "Yargıtay’a siyasi müdahale şaibesi"nin güçleneceğine,  Adli yıl açılış töreninin kaldırılmasının ise "Yürütmenin temsilcilerinin yılda bir kez dahi olsa yargının ve onun ayrılmaz parçası olan savunmanın eleştirilerini dinlemeye tahammülü olmadığı"nı gösterdiğine dikkat çekilen açıklamada daha sonra özetle şu görüşler dile getirildi ... ‘Kuvvetli Şüphe’den ‘Makul Şüphe’ye Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki (CMK) şüphelilerin üstünün, konutunun, işyerinin aranma şartlarını düzenleyen 116. maddesindeki şartları yumuşatılmış, yasanın mevcut halinde bu yönde bir arama kararı çıkarılabilmesi için, suç delillerinin elde edilebileceği hususunda "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" şartı kaldırılıp "makul şüphe" yeterli sayılmıştır. Bu değişikliğin, arama konusunda polisin elini oldukça rahatlatırken, keyfiliğe zemin hazırladığı için, toplumda haklı bir kaygıya neden olmuştur. Zira yaşanmış deneyimler, polisinin, hakim ve savcılarının neleri ‘makul’ bulabildikleri yönünde müstesna örneklerle doludur. Değişikliği ilginç kılan ise, yasaya ‘‘somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’’ ifadesinin yalnızca 8 ay önce, 21 Şubat 2014’te kabul edilen 6526 Sayılı Kanunla, koyulmuş olması. 17 Aralık ve 25 Aralık Soruşturmalarının takipsizlik kararlarıyla kapatılmış olmasıyla, artık aramalar için ‘’somut delil’’ şartına ihtiyaç kalmadığından, şimdi 21 Şubat öncesine, yani "makul şüphe"ye geri dönülmüştür. Ve İç Güvenlik Paketi Polise bireysel suçlarda 24 saat, toplu suçlarda 48 saatlik gözaltı yetkisi verilmek istenmektedir. Mevcut durumda ‘’gözaltı’’ kararını savcı verir. Tasarıda ise, polise yakaladıklarını savcıya haber vermeden 24 saat (toplu suçlarda 48 saat) alıkoyabilme yetkisi verilmek istenmektedir. Bu adımla, ilk 24 saati yargısal denetimden kaçırılmış bir gözaltı kurumunda işkence vakalarının artması sürpriz olmayacaktır. PVSK’nın 4/A maddesindeki yapılmak istenen değişiklikle, 2007 yılında polise verilen, şüpheli bulduğu kişileri ve araçları durdurma yetkisi genişletiliyor ve durdurulan kişilerin üzerlerinde ve araçlarında, hakim kararı veya savcı emri olmaksızın, kolluk amirinin sözlü emri ile arama yapılmasına izin veriliyor. Bu durumda, makul şüphe bile aranmamakta "mesleki tecrübeye dayalı yeterli şüphe" yeterli görülmektedir. Polisin olaylara müdahale ve silah kullanma yetkisinin artırılması da yapılmak istenen düzenlemeler arasında. 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklikle polisin silah kullanma yetkisinin artırılması ve duraksamadan ateş etme yetkisi verilmesiyle birlikte, 2007 yılından bu yana polisin silah kullandığı olaylarda 200’e yakın kişinin hayatını kaybettiğini de düşündüğümüzde bugünkünden daha kötü bir tabloyla karşılaşacağımızı tahmin etmek zor olmasa gerek. Toplantı ve gösterilere maskeyle veya yüzü kapatan benzeri şeylerle katılmanın cezası artırılmakta ve 2,5 yıldan 4 yıla kadar hapisle cezalandırılacağı öngörülmektedir. Ülkemizde polis ve idare, yürüyüşleri engellemek için tüm bir şehrin ulaşımını durdurmakta, tamamen barışçıl dahi olsa birçok gösteriyi dağıtmakta ve bunu yaparken aşırı güç kullanmakta hiçbir beis görmemektedir. Bu durumda asıl, kolluk kuvvetlerinin davranışı bir insan hakkı ihlali teşkil ederken, getirilmesi düşünülen uygulama ile sadece kendisini korumak için yüzüne mendil tutanların, ağızlarına maske takanların dahi ağır cezalarla cezalandırılmaları öngörülmektedir. CMK’nın 135. maddesindeki telefon dinleme ve iletişimin denetlenmesine ilişkin hükmün değiştirilmesi ile, Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen ve keyfi kullanıldığı şikayetleri sürekli dillendirilen, tam da bu şikayetler gerekçe gösterilerek daha 8 ay önce şartları zorlaştırılan telefon dinlemeleri ve iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulması, yeniden kolaylaştırılmak isteniyor. Yapılan ve yapılmak istenen tüm bu değişiklikler, her ne kadar "özgürlük-güvenlik" dengesi veya uyumu gibi sözlerle sunulsa da bu değişikliklerin yasalaşması halinde temel hak ve özgürlüklerin ciddi şekilde sınırlanacağı, bireylerin hukuki güvenliğinin zedeleneceği açıktır. Yasama tekniği açısından büyük sorunlar doğuran; kamuoyunun bilgilenme ve sürece katılma gibi en temel demokratik haklarını ihlal eden, ihtiyaca cevap vermekten uzak bu tür düzenlemelerden adalet değil, karmaşa ve adaletsizlik çıkmaktadır.