Bafa Gölü'nün Arka Tarafı; Serçin Köyü ve Kışlak (Söke)
Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU Aydın ve Muğla il sınırları içinde bulunan Bafa Gölü'nün daha çok Milas'a bağlı bölümünü biliriz
Milas Önder Gazetesi
Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU
Aydın ve Muğla il sınırları içinde bulunan Bafa Gölü'nün daha çok Milas'a bağlı bölümünü biliriz. Herakleia Antik Kenti'nin üzerine kurulmuş olan Kapıkırı Köyü'nün göle kıyı şeridi olması ve İzmir kara yolunda seyir halindeyken Beşparmak Dağları'na yaslanmış konumu ile belleklerimize kazınmıştır hep.
Karayolunda seyir ederken, gölün Beşparmak Dağlarının arkasına doğru süzüldüğü fark edilir. Karayolundan her yol alışımda, önce Kahveasar Adası'nı ardından Canlı Balık'ı ardımızda bırakıp göl ile bütünleştiğim sanısına kapıldığım an, yol gölden uzaklaşır ama gölün yolculuğunun dağın ardına doğru sürdüğünü hissederim. Gölün süzülüp gittiği bu bölge aklımın bir köşesine takılı kalmıştır hep.
İşte, geçen pazar günü, gölün arka tarafını, yani Söke'ye bağlı kısmını keşif için yola düşüyoruz.
Bafa Gölü'nü ardımızda bırakıp, Dalyan olarak tanımlanan dört yola ulaştığımızda, yönümüzü Söke Ovası'na doğru değil de sağa doğru çeviriyoruz. Söke'ye bağlı Serçin Köyü'ne götüren bu yolun çok iyi olduğu söylenemez ama 6 kilometrelik yolu bir çırpıda bitiriyoruz. Pamuk tarlalarını ardımızda bıraktığımızda köye ulaşmış oluyoruz. Evlerin ardından ilerleyerek kahvehanelerin bulunduğu meydana ulaşıyoruz. Kasım ayında olmamıza karşın bahar gibi bir havayı yaşıyoruz bugün. Yönümüzü kahvehanelerden birine çevirip ilk masada oturan yaşlıca iki amcanın misafiri oluyoruz.
İkinci çaylar masaya konulduğunda, sohbetin sıcaklığı artıyor, hissediyoruz. Masadan masaya konuşmalar bu sıcak iletişimi daha da artırıyor.
Köyün ismi 1961 yılında 'Gölönü' olarak değiştirilmiş, ancak yöre halkı 'Serçin' isminden vazgeçememiş. Serçin sözcüğünün 'serçe'den türediği düşünülüyormuş. Zira biraz sonra gideceğimiz bölgede karşılaşacağımız kuş çokluğu bu düşüncenin kanıtı olacakmış. Serçin Köyü, mezar taşlarından anlaşıldığı üzere 600 yıllık geçmişe sahipmiş, bu sürecin 200 yılı şu an bulunduğumuz yerleşimde sürse de, geri kalan kısmı bu yöreye gelmemizde asıl nedeni oluşturan 'Kışlak'ta ve gölün güneydoğusundaki bölgede geçmiş. Orta Toroslardan gelen Yörükler ilk yerleşim yerini yurt edinmiş, sonrasında çıkan amansız hastalıktan kurtulan 2-3 aile Kışlak'ta köyü oluşturmuşlar. Daha sonra ise Kışlak'tan kopup günümüzdeki köyü oluşturmuşlar. Burayı mesken edinmelerinin temel nedeni, elbette ovaya yakın olmak. Yakın zamana kadar kış mevsiminde Büyük Menderes Nehri'nin taşması sonucu köy sular altında kalıyormuş ama 'çok şükür' bu sorun giderilmiş.
Pamuk, Seçin Köyünün yaşam kaynağıymış bir dönem. Keza balıkçılık da öyle… Bafa Gölü'ne açılan tekneler, rızıklarını ağlara toplayıp dönerlermiş. Halâ da öyle gerçi… Bu sürece tanık olmak için kahvehaneden ayrılıp balıkçı barınağına yöneliyoruz. Balıkçı barınağı dediğim, bir kanal aslında. Kanalın iki yanına dizilmiş tekneler yorgun ve rengarenk. Balıkçılarla selamlaşıyoruz. Kimi ağlarını düzeltiyor, kimi teknelerindeki suyu boşaltıyor, kimi ağlarındaki balıkları ayıklıyor. 'Topan kefal' var ağlarında. Kooperatif kanalıyla Adana taraflarına gidiyormuş ağlardan çıkan balıklar. 'Ya sarıbalık' diyorum. 'Nerede artık' yanıtıyla karşılaşıyorum. Sazan bu yörede ‘sarıbalık’ ismini alır. Bafa Gölü'nün vazgeçilmez balığıdır sarıbalık. Köyde öğreniyoruz ki, Serçin'in sarıbalıktan yapılan yemeği meşhurmuş, 'kılçık seçmesi'.
Dingin bir hava egemen… Balıkçıların sakin duruşları bize de yansıyor. Onlar işlerini sürdürürken biz Bafa Gölü'nü izliyoruz. O sıra kanaldan göle doğru açılan teknenin içindeki kadın balıkçıyı görünce şaşırmıyoruz. Zira balıkçılık Serçin'in vazgeçilmezi… Bafa Gölü, 1974 yılında Bülent Ecevit tarafından kamulaştırılmadan önce, balıkçıların çetin mücadelesine tanık olmuş. Serçin, bu mücadelenin tam içindeymiş o yıllar.
Kanalın hemen ötesi, Beşparmak Dağları'nın arkasına süzüldüğüne tanık olduğumuz Bafa Gölü'nün diğer bölümünü ağırlıyor. Kocaman bir tepsiyi andıran gölün bu kısmı sanki Bafa Gölü'nden bağımsız bir oluşum gibi duruyor. Bu duruş, gölün bu kısmının 'Serçin Gölü' olarak anılmasını bile sağlıyor bazen.
Kışlak için geldik dediğimizde, gölün karşı tarafındaki bacaları görülen evler topluluğunu gösteriyor, balıkçılar. Bulunduğumuz yer ile kışlak arasında, biraz önce anlattığım tepsi gibi görülen göl var. Zaten geçmiş yıllarda Kışlak'a ulaşım tekneler ile sağlanırmış. Sonradan yol açılmış Kışlak'a. Balıkçılar ile vedalaşıp, Kışlak'a doğru uzanan 12 kilometrelik yola düşüyoruz.
Kanaldan ayrılırken, bu yol üzerinde sıkça duracağımızın henüz ayırdında değiliz. Ancak yolda müthiş bir coğrafya karşılıyor bizi. Bafa Gölü'nün farklı bir yüzüne tanık oluyoruz. Sol tarafımızda yeşil bir görüntü eşlik ederken sağ tarafımızı göl manzarası alıyor. Yol bazen yükseliyor gölü yukarıdan izliyoruz, bazen göle sıfır konumda ilerliyoruz. Zeytin ağaçları sol tarafımızda yoğunlaşıyor, burgu burgu gövdelerinin kalınlığı etkileyici. Yol aldıkça gölün üzerindeki müthiş manzaraya tanık oluyoruz. Bazen flamingo sürüsünün ağır aksak dans eder gibi yürüyüşüne tanık oluyoruz, bazen ise sakar mekenin tek ayak üstünde göl üzerinde sek seke koşuşmasına. Yakınlaştığımız an gölün içine doğru dalmalarına ise bayılıyoruz. Pelikanların görüntüsü ise muhteşem... Sadece bu kuş çeşitlerini ağırlamıyor göl. İrili ufaklı yüzlerce kuşu görünce, kuş gözlemcilerinin uğrak noktası olmasını daha iyi algılıyoruz. Yolun sakinliği pervasız davranışlarımıza izin veriyor. Sazlıkların arasında kaybolup, kıyıda avlanan balıkçı teknelerine yaklaşıyoruz. Sazlık çeşitleri, ılgınlar farklı bir süsü oluyor gölün. Havanın değişip hafifçe yağmura dönüşmesini bile umursamıyoruz. Zira bu coğrafya tüm güzelliğini cömertçe sunuyor bize. Bu süreçte yol kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Her tepeyi dönüşümüzde Kışlak ile karşılaşacağız düşüncesine hakimiz. Ancak her seferinde yanılıyoruz, elbette son tepeyi dönünceye kadar. Sonunda Kışlak'a ulaştık.
Kışlak, ismini buraya daha çok kışın geliniyor olmasından almış. Yani Serçinliler kışın zeytin zamanı buraya geliyormuş, bu yüzden 'kışlak' sözcüğünü yakıştırmışlar. Başta dediğim gibi, aslında burası köyün ikinci kurulduğu yer. Sonradan şimdiki yerde konuşlandığından burası ikinci plana düşmüş. Gerçi yine 3-4 aile sürekli oturuyor. Kiremit çatılı, taş örgülü, yönleri göle dönük bu evlerin bozulmamış hali muhteşem. Nedense pencerelere, bacalara bakmaya doyamıyorum. Bu eski evlerin arasında pervasızca dolaşıp, göl kıyısına iniyoruz. Ayak seslerimizden tedirgin olan bir balıkçıl kuşu hızla havalanıyor. Tam karşıda küçük bir ada var, Uyuz Ada. İşte burada manzara eşsiz bir panoramik görüntü veriyor. Kışlak'ın sakin, sessiz konumu, varlığımızı hemen hissettirmiş olmalı ki iki çocuk bitiyor yanımızda. 'Dolunay için mi geldiniz abi' diyorlar. Şaşırıyoruz, meğer dolunaylı gecelerde Uyuz Ada'nın göl ile birleştiği nokta tarifsiz güzellik sunarmış. Öğreniyoruz.
İnsan burada saatlerce durup gölü izleyebilir. Biraz önce ardımızda bıraktığımız coğrafyanın zenginliğini aktarmak çok zor. Bafa Gölü'nün alışageldiğimiz coğrafyasından çok farklı bir coğrafyasındayız bu kez. Bir kez daha coşkulu bir sevgiyle bakıyoruz gölün parıldayan suyuna.
Geldiğimiz yönden dönmek üzere yola çıktığımızda, yolcusuna, yerlisine, kuşlarına kendini cömertçe sunan Bafa Gölü’nü, yaşadığı sorunlarla baş başa bırakmamak için bir kez daha söz veriyoruz kendimize …