BAĞIŞLAYIN CANA CAN KATIN ...

Mehmet Berke GÖZTEPE / Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Ülkemizde organ bağışı konusundaki bilinçsizlikler ve korkular nedeniyle organ bağışı sayısının oranı gün geçtikçe azalmakta iken, bağış bekleyen kişi sayısı da…

Milas Önder Gazetesi
Mehmet Berke GÖZTEPE / Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Ülkemizde organ bağışı konusundaki bilinçsizlikler ve korkular nedeniyle organ bağışı sayısının oranı gün geçtikçe azalmakta iken, bağış bekleyen kişi sayısı da hızla artmaktadır. (Verileri aşağıda vereceğim.) Ben bu makalede organ bağışına engel olan nedenler (korkular, düşünceler, batıl inanışlar), bağış sayıları (olumlu, olumsuz sonuçlar), organ bağışı ile ilgili kavramlardan bahsedip elden geldiğince sade bir şekilde bilgi vermeye çalışacağım. Organ Bağışı ve Organ Nakli..; Yaşamlarını sürdürebilmek için organa ihtiyacı olan hastalarımızın sayısındaki fazlalığa karşın, yeteri kadar organ bağışında bulunan kişi olmamasının pek çok nedeni olmakla birlikte, organlarını bağışlayabilecek olsalar bile, bundan geri dururken, belki de en önemli nedenlerden biri, insanların “beyin ölümü” kavramı konusunda yeterince bilgi sahibi olmamaları nedeniyle oluşan çekinceleridir. İnsanlarımız, “beyin ölümü gerçekleşmiştir” kavramının ne anlama geldiğini bilmediklerinden, hâlâ makinaya bağlı olarak “yaşayan” yakınlarıyla ilgili olarak, “belki” diye düşünüp umutlarını muhafaza etmekte, ya da organ naklini gerçekleştirebilmek için “beyin ölümü” kararının nasıl alındığı ile ilgili kuşkular taşımakta; bu nedenden dolayı da bağışa yanaşmamaktadırlar. Vefat eden kişinin yakınlarının, o kişinin organlarını bağışlamamasının en önemli nedeni “Beyin Ölümü” kavramının anlaşılamaması veya yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Beyin Ölümü kavramından bahsedilmesinin nedeni ise organ naklinin, ancak kişinin beyin ölümü gerçekleştikten sonra yapılabiliyor olmasıdır. O halde, ‘Beyin Ölümü’ Nedir? Beyin Ölümü; bütün beynin, beyinciğin ve hayati merkezlerin yer aldığı beyin sapı denilen bölümün, fonksiyonlarını tamamen yitirmesi, tüm yaşamsal faaliyetlerin durması sonucunda mutlak ölümle sonuçlanan geri dönüşümsüz bir süreçtir. Bir hastaya organ nakli, ancak canlı birinden alınan bir organın nakli ile ya da bir hastalık ya da kaza sonucu solunum cihazına bağlanmış, ancak beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınacak organlarla yapılabilir. Beyin ölümünde hastanın sadece kalp ve nabız atışları alınabilir. Solunum ise cihazlara bağlı olarak gerçekleşir. Hastanın beyin ölümü gerçekleştiğinden, yukarıdaki tanıma göre, cihazlardan arındırıldığı an hasta kaybedilir. Özetle; BEYİN ÖLÜMÜ gerçekleşmiş bir kişi, morgda yatan bir cesedden farksızdır. Tekrar yaşama dönmesi olanaksızdır. Şayet bir gün biz de bu durumla karşılaşırsak; cihazlara bağlı bir şekilde yaşama dönme şansı olmayan bireyin başında vakit kaybederken, yaşama dönme şansı yüksek olan bir diğer bireyin yaşamasını engellemekten kaçınmalıyız. Unutmamalıyız ki biz sadece vakit, organ bekleyen birey ise yaşamını kaybeder. Peki Beyin Ölümü Bu Kadar Hassas Olduğuna Göre Tanısı Nasıl Konur, Güvencesi Nedir? Beyin ölümü tanısında, sıraladığımız faktörlerden şüphe olmaması gerekir. Bu nedenle beynin ölümü tanısını 4 farklı branş (4 farklı hekim) koyar. Ve bu süreçte nakli yapacak olan doktor yer almaz! Ülkemizde bu konu ile ilgili yasalar şöyledir: “MADDE 11: Bu kanunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulanmak suretiyle, biri Kardiolog, biri Nörolog, biri Nöroşirürjiyen ve biri de Anestezi ve Reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır. MADDE 12: Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini belirleyecek olan hekimler kurulunda yer almaları yasaktır. MADDE 13: Madde 11’e göre ölüm halini saptayan hekimler; ölüm tarihini, saatini ve ölüm halinin nasıl saptandığını gösteren ve imzalarını taşıyan bir tutanak düzenleyip, organ ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorundadırlar. Bu tutanak ve ekleri, ilgili sağlık kurumunda 10 yıl süre ile saklanır.” Görüldüğü üzere yasalar, organ naklini olanaklı kılan beyin ölümü durumunda, hiçbir suistimale meydan vermemektedir. Beyin ölümünü saptayan heyetle, hastanın her zamanki doktoru ve nakli yapacak hekimler, yasaya göre, aynı kişiler olamazlar. Görüldüğü üzere, Beyin Ölümü kararı verilirken gösterilen bu hassasiyet bireylerin organ bağışlarken düşündükleri olumsuzlukları ve Beyin Ölümü gerçekleşen kişinin organlarını bağışlama kararı sırasında organların amacına ulaşamayacağı düşüncesini ve şüpheleri ortadan kaldırmaktadır.. Şimdi de, organ nakli yapılan ve bekleyen hastaların sayılarına bir göz atalım: 1995’te 235, 2002 yılında 729 olan organ nakli sayısı, 2010 yılında 3172 olarak gerçekleşmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, halen 40.000 hasta böbrek nakli beklemektedir. (Sadece böbrek! Karaciğer, kalp, vb. hariç…). Organ nakli bekleyen hasta sayısı her yıl 4000 kişi artarken yılda 2000 kişi ise nakil yapılmadığı için hayatını kaybetmektedir. Verilere baktığımızda bağışlarda artış gerçekleşmekte fakat organ bekleyen hasta sayılarına göre oranladığımızda, bağışlar oldukça yetersiz gelmektedir. Yani nakil bekleyen hasta sayısına göre oldukça az olan bağış sayısını arttırmak için bilinçlenip, bilinçlendirmeliyiz. Bir diğer olumsuz sebep ise dini nedenleridir. Örneğin ; ”Ya ahiret’te böbreksiz kalırsam, karaciğerim olmazsa, kolsuz ne yaparım“ gibi söylemler vardır. Oysa bu açıdan bakıldığında, kan bağışı ile organ bağışı arasında bir fark yoktur. Nasıl ki “Ya kanım diğer tarafta 10 mikrogram eksik gelirse ne yaparım.” diye düşünmüyorsak, organsız ne yaparım diye de düşünmemeliyiz. Kaldı ki, pek çok din bilgini de, insanların organlarını bağışlamasında bir sakınca olmadığını da söylemektedirler. UNUTMAYALIM şimdiye kadar hep donör konumundaydık fakat her an,her saniye alıcı konumuna düşüp organ bekleyebiliriz .Geç olmadan organlarınızı BAĞIŞLAYIN, CANA CAN KATIN!..