Balavca Deresi

Bazen

Milas Önder Gazetesi
Bazen... / fotoğrafların peşinden ... / Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU Şair Nahit Ulvi Akgün bir şiirinde; “… O gün bugün döner dünya küresi Gene taşar mı Balavca Deresi …” dizeleriyle karşımıza çıkar. Şairin ‘gene’ sözcüğünden, sürekli taştığını anladığımız dere, Milas’ı hemen hemen tam ortadan bölen Balavca’dan başkası değildir. Şair, yine aynı şiirindeki diğer dizeleriyle kesin hükmünü vermiştir aslında: “… Kışın yağmur yazın sıcak Bizim oraların havası Sel bastı mıydı Taşar Balavca Deresi …” Balavca, şairin Milas’ta geçen çocukluğundan kalan büyük bir iz olarak çıkar karşımıza. Dizelerden de anlaşılıyor ki, Balavca Deresi kent için önemli coğrafî unsurlardan… Zaman akar. Akan zaman, şairin aklında kalan birkaç coğrafik olgudan biri olan Balavca Deresi’ni, kentten kopuk bir duruma sokar. Oysa, yaklaşık altı kilometrelik uzunluğunun büyük bir bölümü Milas’ın içinden geçip Sarıçay’la buluşan Balavca’nın, kentte derin izler bırakmış olması kaçınılmazdır. Bu iz, geçmişin Milas’ında sürekli karşımıza çıkar. Öte yandan, bu kopukluğun beraberinde getirdiği ilgisizlik, Balavca’yı sorun üreten dere olarak algılamamızı sağlar. Öyle ki, Tabakhane bölgesindeki bir bölümünün üstü kapatılınca, Balavca’dan kurtulduğumuzu sandık. Nasıl olsa, kışın çoğalan su dükkanların altından sessizce akıp giderdi. Gitti de. Ancak su akıp giderken, Balavca’yı ihmal ettik. Bu ihmalin sonucunda da, Balavca’yı kentin üzerinde bir yükmüş gibi algıladık. Sanki dereden gelen kötü koku, taşkınlık, bakımsızlık gibi kavramlarda hiç payımız yokmuş gibi. Oysa içinden suyun geçtiği kentler, her zaman ayrıcalıklı olmuştur. Bugünlerde yerel basında ‘Balavca Deresi Islah ve Çevre Düzenlemesi Projesi’ ilgili haberler yer alıyor. Güzel haber. Balavca’yı her gördüğümde yukarıdaki fotoğraf canlanır belleğimde. Tıpkı bugünlerde yayınlanan haberleri okuduğumda olduğu gibi. Yaklaşık 35-40 yıllık bir fotoğraf. Aslında fotoğraf hiç bir açıklamaya gerek bırakmıyor. O kadar yalın. Su, Balavca’nın içinde bulduğu yoldan akıp gidiyor. Mevsim kış. Derede biriken yağmur suları, yavaş yavaş Sarıçay’a doğru süzülüyor. Yağmur fazla olursa eğer, taşacak belki de. Günümüzde Öğretmenevi olarak hizmet veren Orhan Menteşe Evi, görkemli görüntüsüyle Balavca’yı izliyor. Cephesi oldukça süslü olan bu evin, 1908 yılında Cemil Menteşe tarafından yaptırıldığını biliyoruz. Beyaz badana ile ‘ayranlanmış’ avlu duvarının arkasındaki, kırmızı kiremit çatılı ev dikkati çekiyor. Badanalı avlu duvarının bittiği noktada, taşlardan örülmüş duvar başlıyor. Yola henüz asfalt dökülmemiş. Balavca’nın sınırlarını belirleyen istinat duvarları, yoğun yağmurlarda suyu zaptedemeyecek. Çalınan kitabesinden 1878-79 yılında Milas Kaymakamı Kadızade Salih Efendi tarafından yaptırıldığını öğrendiğimiz üç gözlü taş köprü, tüm zarifliğiyle derenin üstündeki varlığını sürdürüyor. Fotoğrafın çekildiği an; Balavca Deresi sessizce süzülüp gitmekte. Üstündeki ve çevresindeki güzellikler ile aşina bir şekilde. Üç aşamalı olarak gerçekleşeceği söylenen ‘Balavca Deresi Islah ve Çevre Düzenlemesi Projesi’ tamamlandığında, Akgedik Barajı’ndan aktarılacak su ile derede sandal gezintisi yapılması planlanmış. Balavca Deresi, gelecekte sandal ile gezintisine tanık olabilir mi bilemem ama geçmişinde içinde kazlar yüzdüğünü biliyorum. Nereden mi? Elbette şair Nahit Ulvi Akgün’ün dizelerinden ; “... Milas’ın içinde Çatalçeşme Balavca Deresi’nde kazlar Anılarda o geçmiş yazlar Sesler doluşur pencereme ...”