“Bu ızdırabı yaşatanlar hesap verecek!”
ÖNDER Haber -
MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, CHP’nin, terör olaylarına ilişkin grup önerisinin görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada, iktidarı sert bir dille eleştirdi. Erdoğan, İstanbul ve Midyat’ta meydana gelen terör saldırılarında yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet dileyerek başladığı konuşmasını –özetle– şöyle sürdürdü:
Milletimiz bizden taziye
mesajı istemiyor
Bu olaylar olunca hep taziyelerimizi bildiriyoruz ancak milletimiz bizden taziye mesajı istemiyor. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce Türk milleti Meclisimizden terörün kökünün kazınması konusunda bir irade bekliyor. Millet huzur istiyor, millet işini gücünü yapabileceği, karnını doyurabileceği bir ortam istiyor. Bugün İstanbul’da patlayan bomba sadece oradaki canları yakmıyor. İstanbul’da bombanın patlamasının akabinde Almanya, İngiltere ve birçok ülke kendi vatandaşlarını hemen ülkesine çağırdı. Benim bölgemdeki turizmci kan ağlıyor, ona tedarik yapan esnaf kan ağlıyor, ona üretim yapan tarımcı, çiftçi, üretici kan ağlıyor. Bu bakımdan, bu meselenin daha bir ciddiyetle burada konuşulması gerekmektedir.
Sadece sorumlular
susuyor
Olaylar olduktan sonra ne oluyor? Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün yetkili ve sorumlular ekran şovu yarışı yapmaya giriyorlar. Bir yerden şehit haberi geliyor, arkasından siyasi ve askerî yetkililer açıklama yapıyor: Şuraya hava harekâtı yaptık, şurada şu kadar teröristi etkisiz hâle getirdik, şurada şunu yaptık, burada bunu yaptık… Arkadaşlar, artık, bunlara kimse inanmıyor. Lütfen, bu haberler doğruysa önce sabah kalkınca deyin ki bugün şunu yaptık. Şehit haberleri geldikten sonra böyle açıklamalarla milletin kafasını karıştırmak… Bu kadar olay oluyor, bu olayların hiçbirinin sorumlusu yok. Hükûmet nerede, ne iş yapar? İçişleri Bakanı nerede, ne iş yapar? Onların görevi sadece bu olayları telin etmek mi? Bunlarla ilgili tedbir almak kimin işi? Bakın, gene, Ankara sokaklarında, şu anda, bütün insanlarımız tedirgin. Amerikan şirketleri, iki gün önce, kendi vatandaşlarına bir uyarı mesajı atıyor. Bununla ilgili olarak iki gündür Ankara’da sosyal medyada herkes yorum yapıyor ama sadece sorumlular susuyor, sadece sorumlular susuyor.
Operasyonlara izin vermeyen siyasetçiler nerede?
MİT ne iş yapıyor, Genelkurmay ne iş yapıyor, valiler ne iş yapıyor, Emniyet ne iş yapıyor? ‘Her şey güzel olacak’ diyen o günkü 11’nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül niye konuşmuyor bu olanlarla ilgili? ‘Çözüm süreci asrın projesidir’ diyen zamanın Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı niye o gün yapılanların yanlışlığını anlatmıyor. O gün “akil adam” sıfatlarıyla piyasada çıkıp şov yapan 63’lükler bugün nerede, niye bunları anlatmıyorlar? ‘Operasyonlara izin vermeyin’ diyen siyasetçiler ve operasyonlara izin vermeyen yetkililer bugün nerede, bunların sorumluluğu yok mu? Bunlarla ilgili ne yaptı iktidar, bunların sorumluluğunu masaya getirmek için ne yaptı?
Şimdi, tabii burada yapılması gereken aslında, bugün terörle ilgili, olaylarla ilgili bir araştırma önergesini konuşmak değil; terörün sebebi belli, buraya nasıl geldiği belli, herkes biliyor. Bugün konuşulması gereken şey, bir soruşturma önergesi. Türkiye’yi bugünkü noktaya getiren, teröristlere fırsat veren kimler varsa, onlardan hesap soracak, onları ortaya çıkaracak bir soruşturma komisyonuna ihtiyaç var.
Eğer iktidarın yüreği
yetiyorsa
Eğer iktidarın yüreği yetiyorsa getirsin o soruşturma önergesini burada hep birlikte konuşalım. Şimdi, niye bu önemli? Eğer, bir sistemde hesap sorulamıyorsa, sorumlu hesap vermiyorsa, o sistemin demokrasi olduğunu savunmamız, öyle bir demokrasiden bahsetmemiz mümkün değil.
“Ah be çocuk! ...”
Bakın, dün İstanbul’da şehit olan Yaşar Özlem kardeşimiz, 7 polis memurundan biri, benim de çok yakinen tanıdığım, daha önce Muğla Üniversitesinde bizim ülkü ocakları teşkilat başkanlığımızı yapan bir kardeşimiz. Arkasından çok şey söylemek mümkün ama bir hocası -yüksek lisansta dersine giren- dün sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuş, onu size okuyacağım, belki halâ duyguları bitmemiş olanlar vardır, bundan sonra olup bitecekleri doğru yorumlamanıza vesile olur:
“Ah be çocuk! Seni anlatmaya kelimeler yetmez ki. Canımdın sen benim bir tanemdin. Öyle temiz bir yüreğin vardı ki senin… Hem okuyup hem hasta babana baktın. Baban vefat edince canın bildiğin anan için sevdiğinle yollarını ayırdın; öyle vefalıydın… Anacığının tek evladıydın, şimdi onu tamamen yalnız bıraktın. ‘Benim ilk gözağrım.’ derdim hep sana. Yüksek lisansını başarıyla bitiren ilk öğrencimdin ama bir öğrenciden öteydin, oğlumdun benim. Bu mesleği belki de en layıkıyla yapacaklardan biri iken eğitim sisteminin bozukluğu yüzünden başka bir kutsal mesleği polisliği seçtin. Şimdi gözlerim daha da ağrıyor yaşlardan ilk gözağrım. Adın Yaşar’dı ama kahpeler, yüreği kömür karası hainler yaşamana izin vermedi. Her zaman kutlu davanın en yürekli savunucusu oldun, vatanını canın pahasına sevdin, saydın. Vefan, güzelliğin öyle başkaydı ki be çocuk, ciğerime kadar yandım. İstanbul’da kızım için ‘Aybüke bana emanet Hocam.’ demiştin. Allah sana sıradan bir ölüm vermedi, bu mübarek günde, oruçlu hâlinle şehadet şerbeti içirdi sana. Allah seni gencecik yaşında, ömrünün baharında bizden alanları en büyük kahrıyla lanetlesin, ruhun şad olsun benim güzel yiğidim.”
Bu kadar ıstırabın yaşanmasına sebep olan her kim varsa bunun hesabını eninde sonunda ödeyecek!