Demokrasi boylarında vuruldukça umutlar
Yaşarken / Hüseyin Serin / Emekli Öğretmen Beyni, sözleri bileyen, davranışlar ve tepkilerdir
Milas Önder Gazetesi
Yaşarken / Hüseyin Serin / Emekli Öğretmen
Beyni, sözleri bileyen, davranışlar ve tepkilerdir. Yürekleri uysallaştıran, asileştiren ilişkilerse bazen tek yönlü açarlar hoyratça hayatı. Sızı yaraları arabesk şarkılar gibi sararlar umudu. Hep aynı tür vardır sidi(cd)de. Döner durur. Akıl almazlık yürek yakar. Ah şu bireysel ve doyumsuz tüketim savurganlığı …
Artık bir şeylere "Dur" deme zamanı gelmiş hatta geçerken, "Yeter artık be. Kendi ocağımda istediğim gibi oturup kalkmaya, yatmaya, yemeye içmeye hakkım yok mu benim. Herkes sınırlarını bilsin" diyecek güç kendini aştıkça, sessizliklere delikanlı çare şurada burada. Dağda bayırda. Yolda izde iyice yoksullanır. El, ser vermez. Lakin fikirler ölü doğumdur. Yüreksizleşir, kısır döngüler ortasında sallaşır.
Umarın arabulucusu var mıdır? Vardır belki de yüreğini siper edip arsız yangınlara kaç beyin karşı çıkar? Her şey para, tüketim iken. Ve insan kurulu düzenini bozmak, bırakmak istemezken! Çap içinde alan mutlu, veren memnunken isyanın ederi nedir? İlişkiler, söz düelloları, merhabasız, günaydınsız, saygısızken. Sade bireysel çıkarlarını ön plana çıkarıp rant peşinde koşuluyorsa günde, ayda, yılda. Ölçülü olmak ne kadar dik durabilir "Teslim ol" dev adımlarla gelip gelip kuşattıkça beyni, teni, hayatı.
Yüreklilik, ilkeler, gelecek birer cüceye dönüşür boyunu posunu yitirip. İlişkiler saygıyı unutup sevgileri çiğnerken sakız gibi günde, ayda, yılda. Biri, birileri diri insanın aklına ipotek koyup ver, sus, kork, konuşma fiillerini üstüne üstüne döküp haşlıyorsa her yanı, güneşin de yüzde doksanı dargındır sana Hayati. Sen istediğin kadar demokratlık tasla. Kimin umurunda sanıyorsun? "Üretim mi, o da ne? Ekonomi mi ? Boş versene. Dünyaya bir daha mı gelinecek" çığ gibiyken insanlar, tüketimin biraz da gönüllü köleleri sayılmazlar mı Hayati?
Yüreksizlendirmeler dört nala koşturulup dağıtıldıkça her nefese; kendinden olmayanları donduracak kadar şekilsiz ve güçlüdür demokrasi içlerinde umudu defalarca vuran kurşunlar. Ve isyanları nötürleyecektir akıl tutulmaları tavan yaptıkça. Ve umar umarı belki de linç edecektir kazıldıkça kökleri yılların kazanımlarının. Üç beş çakmak alevi işaret parmağını yakar gibi acıtsa da rantların ufak tefek baş ağrısıdır sonuçta.
Umutsuzluk mu? Asla tabii. Bu uyutulan dev bir gün öyle bir ayağa kalkar ki en umulmadıkta, beklenmedikte dünyadaki tüm rantlar şaşa kalır. Bence az kaldı Hayati. Kış uykularının sonu yakın gibi. Sanki o tüm içe atmalar, bu kez böyle işteler, karışmalar, sana ne‘ler çıkmaz sokak duvarlarında yıkıldıkça üç aslı rantiyecilerin son dişlilerine doğru koşuluyor gibi geliyor bana. Hele de mobese kameralarındaki görüntülerini gördükten sonra.
Dün ıraktır yarın yakın. Sarptır, diktir belki de daha acı. Olsun be. Yeni gün daima iyidir iyi. Yakındır dev’in gözlerini açıp hesap sorması tüm ilişkilere. "Beni ne hallere koymuşsunuz böyle" diyerek. Öteki düşünce, düşünceler ellerini mindere vururken. O çekilip çekilip belleklere yüklenen arapsaçları etkinliklerini yitiriyor sert sesli bülbül karmaları. Koca bahçeyi rehinden kurtarma ve güller dikme mevsimi sence de başladı, başlıyor değil mi her mandalda Hayati. İçinde "Diz çökün ve kaldıysa eğer gururunuz özür dileyin" yükseliyor görüyorum. Ve sonra toprağa basın. Avuçlayın, koklayın hakiki baharın kokusunu. Gökyüzünün mavi duruluğunu ve el değmemiş güzelliğine bakın. Bakın ki şaşırın yeryüzüne aksinden. Gökyüzü ne kadar sade, duru, yalınsa, yeryüzü de o kadar nefessizdi işte sayenizde.
İyisi mi, uykuların kitabını yırttığını insanın; artık sakızlarınız da çürüdüğüne göre kabullenin uygunsuzluklarınızı. Zaman şah mat zamanı çünkü. Bir gece yarısı vedası gibi…
ŞUBAT 2015 / MİLAS