Henüz zurnanın ‘zırt’ dediği yere gelmedik!

Dursun GİRGİN Dostlarım merhaba… İsterseniz bugün söze şöyle başlayalım; "Ben ne elbiseler gördüm, içinde insan yok, yine ben ne insanlar gördüm ama üzerlerinde elbisesi yok" diyenlerin ağızlarına yüreklerine sağlık

Milas Önder Gazetesi
Dursun GİRGİN Dostlarım merhaba… İsterseniz bugün söze şöyle başlayalım; "Ben ne elbiseler gördüm, içinde insan yok, yine ben ne insanlar gördüm ama üzerlerinde elbisesi yok" diyenlerin ağızlarına yüreklerine sağlık. Şimdi sözü yine döndürüp dolaştırıp kültür adamlarımıza ne kadar sahip çıkabiliyoruz sorusuna cevap arayacağım. Dostlarım; bu mesele öyle, ‘oldu da bitti maşallah’ denilebilecek, yani oldu bittiye getirilecek bir konu değil. Aşık Veyseller, Neşet Ertaşlar, Deli Selimler, velhasıl Dibekdere ve Selimiye’nin Oba mahallesinden 200-250 yıllık zurna ve davul kültürünün yaşamı boyunca nice üstadlarımız gelip geçmişler. Hep hor görülmüşler, hep ezilmişler, üç kuruşluk ekmek paralarını kazanıp da çoluk çocuklarına bakabilme adına çalmadan, çırpmadan kazanıp çoluk çocuklarının ihtiyaçlarını karşılama adına ne çileler çekmişler, neler neler. Sonuçta hiç birisi de dertlerini anlatamamışlar. Çünkü onların içlerinden biri çıkıp da hem sanatını icra edebilecek, hem de tüm o camianın dertleriyle ilgilenebilecek birileri çıkıp da bu gariplerimin dertleriyle ilgilenmemişti. Sonuçta bir Muhtar Dursun çıkmış o camia içinden. Hem kültürünü yaşatmak, hem de o kültürü yaşatan insanların dertlerine çare bulabilme adına sadece yöresindeki bütün müzisyenleri içinde barındırabilecek bir dernek kurmuş. Yıl 2002, kurulan derneğin adı Milas Yöresi Nefesli Telli Vurmalı Sazları Çalanlar ve Muğla Zeybek Kültürünü Araştırma Tanıtma ve Yaşatma Derneği. Yıllarca bu isim altında bu dernek hizmet verdi. Gel gör ki birçok müzisyen arkadaşlarımız bu oluşuma destek vermedikleri gibi bugün bu derneğin sayesinde başarılmış olan, yıllardır haksız vergi verme konusunun derneğimizce halledilmiş olmasından bugün birçok arkadaşlarımız yararlanmasına rağmen halâ nedense bilmiyorum ama bu insanlar bir araya gelip de işlerine, aşlarına sahip çıkamıyorlar. Yani demek istiyorum ki dostlarım, hiç kimse taşın altına elini koymak istemiyor. Oysa yıllarca bu kültürü yaşatmaya çalışan babalarımız, atalarımız her konuda eziklik içinde yaşamış olmalarından dahi hiçbir hisse almamışlar, görünen de o yönde. Değerli dostlarım; iyi ki bugün bu toplumdan biri çıkmış, onların elemlerini, onların dertlerini yazarak çizerek hem bir kamuoyu oluşmasına vesile oluyor, hem de birçok sorunlarımıza da, tıpkı vergi meselesinde olduğu gibi çare bulmaya çalışıyoruz. İşte bugün de böylesine haksız bir tabloyla karşı karşıyayız. ‘Arıların dahi beyi var’ dedik ya, yine dönüp dolaşıp aynı konuya geleceğim. Çünkü bu kültürün en güzel şekilde yaşatılabilmesini yine bu camiadan birilerinin desteği veya tavsiyesiyle başarabiliriz. Muğlamızda 2013 ve 2014 yıllarında iki sefer Zurna Festivali yapıldı. Ancak yıllardır bu kültürü sırtlarında taşımış olan insanlara bırakınız danışmayı sanki aforoz ettiler. Aforoz nedir bilir misiniz dostlarım? Aforoz, hristiyanlıkta rahiplerın kullandığı bir sistemdir. Neyse, aforoz falan demeyelim de ‘bir nevi dışlandık’ diyelim. Peki niye böyle bir şey oldu? Aslında en önemli konu da bu ya. Dostlar, ben ta 1964 yıllarından beri Muğla yöresinde bu zurna davul kültürünü herkese sevdirmeye çalışan bir dostunuzum. Nitekim de gerek Muğla merkezin, gerekse birçok kaza ve beldenin 23 Nisan, 29 Ekim Cumhuriyet bayramlarında çeşitli kültürel içerikli festival veya folklör çalışmalarında hep yardımcı olduk, halâ da olmaya devam ediyorduk. Sonuçta Muğla’da iki eğitimci dostumuz bu konulara el atmaya başladılar. Biri Recep Hoca, diğeri de Ercan Kılkıl. Peki amaçları neydi bu değerli dostlarımın? Bir gün iki eğitimci hoca Dibekdere’ye geldiler. O zamanlarda henüz Muğla Büyükşehir olmamıştı. Derken tam da Muğla Festivallerinin arifesinde ortaya bir Zurna Yarışması sözü atıldı. Başlangıçta prensip olarak biz bunu kabul etmiştik, sonradan bazı olumsuz tabloları gördük. Defalarca böyle bir şeyin sakıncalarını izah ettiğimiz halde nedense aramızdaki dostane ilişkiler bir anda buz gibi oluverdi. Oysa ben tüm medyanın karşısında aynı fikirleri yine tartışmaya hazırım. Keza iki seneden beri yapılan Zurna Festivali’nin de olumlu veya olumsuz konularını da tartışmaya hazırım. Benim bir tek amacım var o da şu: ‘Yiğidi öldür ama hakkını da zayi etme’ ... Değerli dostlarım; benim yaşım neredeyse 68’e geliyor, bu yaştan sonra herhalde kat yat peşinde koşacak değilim. Zaten beni tanıyan tüm dostlarım çok iyi bilir ki, benim ömrüm boyunca hiç saltanat davasıyla işim olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Ha eğer birileri benim bu kültürü sahiplenmemden rahatsız oluyorlarsa işte o zaman benim de daha çok söyleyecek sözüm olur. Neden mi, çünkü davul ve zurna kültürü benim baba ata mesleğim, benim aşım, benim işim. Aşına, işine, kültürüne sahip çıkamayan zavallılar konumuna hiçbir zaman düşmedim. Bundan sonra da elbette düşmeyeceğim. Değerli dostlarım; sizler gökyüzünü şöyle bir seyredin. Bazı büyük yıldızlar vardır, ismen çağrılır. Yani gökteki yıldızların dahi beyi vardır. Kaldı ki bu camianın da bir bileninin olması sizlerce de doğru değil mi? Bakınız bugün Muğla yöresindeki davul zurna kültürü nereden nereye geldi. Elbette ki bu gelişimi, bu oluşumu sayın üniversite hocaları sağlamadılar. Bugün Muğla Üniversitesi kurulduğu günden beri bir defacık olsun Dibekdere’ye gelip de acaba davul zurna kültürü hakkında hangi araştırmayı yaptılar? Değerli dostlarım; aslında söylenecek o kadar çok sözümüz var ki sormayın. İnşallah çok yakında birçok girişimlerimiz olacaktır. Elbette bizim de kendimize göre bazı haklarımız var. Bunları nasıl ve ne şekilde arayıp soracağız, zamanı ve zemini gelince herkes görecektir. Keşke bugün üniversite hocalarımız ve Muğla Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ile işbirliği içinde, bu gariplerime bir şeyler verebilseydim. Umarım yanlışın neresinden dönersen kârdır mantığı hakim olur da zarar gören kültür adamlarımız ve kültür değerlerimiz olmaz. Haydi hayırlısı olsun bakalım. Hiç kimse güneşi balçıkla kapatamaz. Bunu da böylece belirttikten sonra artık ‘anlayana sivrisinek saz, anlamayana da davul zurna bile az’ deyip umarım zurnanın zırt dediği yere gelmeyiz. Haydi hoşça kalın, dostça kalın…