Köy Enstitülerinin bilinmeyen yönleri ve Kapanması ile kayıplarımız

Cafer METE Sevgili halkım; bugüne kadar Köy Enstitüleri için yazarlar, konuşmacılar yazdılar, konuştular

Milas Önder Gazetesi
Cafer METE Sevgili halkım; bugüne kadar Köy Enstitüleri için yazarlar, konuşmacılar yazdılar, konuştular. Bir Köy Enstitüsü mezunu öğretmen olarak ben de yazdım, halen de yazmaya, kültür yuvasını anlatmaya devam ediyorum, yaşamım boyunca da devam edeceğim. Çünkü: Doğuda tan ağarırken, tam memleket kalkınmaya başlamış ve yol alırken, önüne öyle bir set çektiler ki anlayan beri gelsin. Neymiş bu set: Komünizm. Biz Müslüman bir ülke ve Türk milletiyiz. Dinimize, inancımıza ve atalarımızdan aldığımız feyz ve terbiye gereği asla komünizmi kabul edemeyiz. Ayrıca, o çekilen setin niçin ve kimler tarafından çekildiğini bizler ve bizler gibi düşünenler anlıyor ve anladılar. Bugün, 17 Nisan günü geldiği zaman okullarımızın kuruluş yıldönümünü kutlamak için halkımızın bizim yanımızda olduğunu görüyoruz. Çok mutluyuz, gururluyuz, demek ki halkımıza, ülkemize hayırlı hizmetler yapmışız. 17 Nisan günü geldiği zaman medyaya bakıyorum, mutlaka bizi seven veya sevmeyen günlük aktüalitede Köy Enstitüleri için bir yazı dizisi çıkıyor. Köy Enstitüleri’ne ait yazdığım yazılarda, ne zaman ve niçin kurulduğunu, işlevini belirttim, niçin kapandığını halkıma izah etmeye çalıştım. Bu yazı dizim de, Köy Enstitüleri’nin kapatılması için düğmeye basıldığı 1947 yıllarını ve 1954 yılı ve sonrasını kapsamaktadır. Ayrıca kapatılması ile neler kaybedildiğini sevgili halkıma dilim döndüğü oranda aktarmaya çalışacağım.   MİLLİ EĞİTİM ŞURASI KARARLARI Temmuz 1939’da toplanan Milli Eğitim Şurası’nda, eğitimi köylerde yüzde yüz gerçekleştirecek ve köyü eğitim yolu ile canlandıracak bir proje değerlendirildi. Uzmanlar, eğitimciler bu proje üzerinde günlerce tartıştılar, konuştular, Şura’ya öneriler sundular. Avrupa köyleri ile ülkemizin köyleri mukayese edildi. Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç, doğu, batı, kuzey, güney il ve ilçelerini gezdi, incelemeler yaptı. Gözlemlerini ve hazırladığı projeyi Şura üyelerine kendi görüşleri ile birlikte değerlendirdiler. Sonuç: Değerlendirilen ve üyeler tarafından verilen öneriler doğrultusunda, eğitim için hazırlanan projenin en iyi bir yol olduğu tesbit edildi. Hazırlanan projeye göre neydi bu yol: Kalkınmayı köyden başlatmak için eğitimin şart olduğu Şura’da kabul ediliyordu. Öyle ise, bu da bir köy davası olduğuna göre adının Köy Enstitüleri Projesi olması gerektiğine karar verildi.. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Şura’da yaptığı konuşmada, Türkiye’de kırk bin köy olduğunu, hepsine öğretmen göndermenin imkansızlığını belirterek, daha önce başlanan Eğitmen Projesi’ne göre yetiştirilen eğitmenlerin, nüfusu az olan köylere gönderileceğini, öğretmen okullarının kırk bin köye öğretmen gönderilme ihtiyacını karşılamasına imkan olmadığını belirterek, üretilen bu Köy Enstitüleri Projesi ile köylere ulaşabileceğimizi ve ancak kalkınmanın bu şekilde köyden başlanabileceği konusunda Şura’ya bilgiler sundu. Hazırlanan ve Şura’ya sunulan Köy Enstitüsü raporu Şura’da oylandı ve kabul edildi. Ancak Kastamonu Eğitmen kursu yöneticisi Sayın Edip Balkır, rapordaki Köy Enstitüsü adına takılmış ve tereddüt ediyordu. Edip Bey genel müdüre hitaben; “Sayın genel müdürüm, neden Köy Enstitüsü de başka bir isim değil” diye bir soru yöneltti. Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç, yalın bir dille verdiği yanıtta: “Bu kurumların eylemlerinin kapsamı sınırsızdır. Biz köye sadece öğretmen yetiştirip göndermeyeceğiz. Köylerin karşılaştığı, karşılaşacağı problemleri çözecek ve çözebilecek kişilerin yetiştireceğiz” deyip köye; sağlık memuru, ziraat teknisyeni, hayvan sağlığı, ebe, hemşire, marangoz, yapıcı, demirci vs. gibi ihtiyaç olan sanaatkarların yetiştirilip gönderileceğini ifade ederek Sayın Edip Balkır hocamızın tereddütlerini gidermiş, sonunda ilave etmişti: “Mevcut öğretmen okullarından mezun olup köylere giden öğretmenler bir yıl sonra okumak için yüksek okula veya yolunu bulup şehirlere tayinlerini yaptırıyorlar veya istifa ederek başka memurluklara geçiyorlar, böylece köyler öğretmensiz kalıyor. Köy Ensitüsünde okuyan köy çocuklarına 20 yıl hizmet mecburiyeti getiriyoruz ve bu 20 yılı köylerde çalışarak tamamlayacaklardır” diyordu.   ÜÇBİN SEKİZYÜZ ÜÇ SAYILI YASA TASLAĞI Milli Eğitim Şurası’na sunulan rapor Şura’da kabul edilip yasa tasarısı olarak, hükümet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Bu yasa tasarısında önemli maddeler bulunmakta idi.   NEYDİ BU ÖNEMLİ MADDELER Md. 1 - Köy öğretmeni. Köye yaraşır meslek elemanı yetiştirmek üzere, tarıma elverişli toprağı bulunan yerlerde Milli Eğitim Bakanlığı’nca Köy Enstitüleri açılır. Md. 2 – Enstitülere tam devreli, köy ilkokullarını bitirmiş, sağlıklı ve yetenekli köy çocukları seçilerek alınır, öğrenim süresi en az beş yıldır. Öğretmen olamayacağı kanısına varılan öğrenciler başka mesleklere ayrılır. NOT: Antalya Aksu Köy Enstitüsü’nde öğretmenler kurulu, okuyan ve bizden iki dönem büyük öğrencilerinden bir (AĞABEY) arkadaşın öğretmen olamayacağına karar vermiş. Bu öğrencinin şimdi sadece soyadını hatırlayabiliyorum. (SARI) köyüne gönderilmedi, okulda bir yıl daha yapı ve marangozluk kolunda biz küçük sınıflara usta öğrencilik yaptı. Sonra kendine Yapı ve Marangoz Ustalık Belgesi verildiğini hep birlikte gördük. Sonra bu arkadaşımız kendi köyünde öğretmen vekilliği sırasında köylü devlet işbirliği ile hiçbir ücret almadan köyün okulunun ustalığını yaparak köye yeni bir okul kazandırmıştır. Öğretmen olamaz diye ustalık belgesi verilen öğretmen vekilinin bu başarısını duyan Antalya Valisi Okul Müdürümüze bir telgraf çekerek, “öğretmen olamaz dediğiniz böyle ise acaba öğretmen olarak köye gönderdikleriniz nasıldır” der ve okul müdürüne teşekkür eder. Valinin bu telini Müdürümüz Sayın Talat Ersoy Cumartesi bilgilendirme toplantısında bizlere açıklamıştı. Md. 5 – Bu kurumlarda, öğrenimlerini bitirerek öğretmen olarak atananlar yirmiyıl çalışmak zorundadır. Md. 7 – Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler Yirmi Lira aylıkla, Milli Eğitim Bakanlığı’nca atanır. Başarı gösterenlerin aylığı altı öğrenim yılından sonra artar ve maaşlarını üç ayda bir alırlar. Md. 9 – Askerliklerini asteğmen olarak yaparlar. Bu maddelerle Köy Enstitüleri teşkilat kanunu 24 maddeden ibarettir. Bu yasa 17 Nisan 1940 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde müzakere edilerek yasalaşırken, bu yasaya karşı çıkan Sayın Milletvekilleri de vardı. Bunların bazıları lehte bazıları da aleyhte konuştular. Özetleyecek olursak: Toprak ağaları karşı çıkıyorlardı, çünkü köylünün gözünün açılması işlerine gelmiyordu. Mevcut öğretmen okullarının yeterliliğinden bahsederek “fazla öğretmene ihtiyaç yok, Köy Enstitülerine lüzum yok” deniyordu. “Köy, şehir ayrımı yapılıyor, köyler zamanla kalkınır” deniyordu.. Eğer köylü kalkınırsa, şehre köylünün hakim olacağı iddia ediliyordu. Bazı milletvekilleri de, köylerin kalkınması, okuma-yazma öğrenmesi ile ülkemizin kalkınacağını, modern ziraat sayesinde gelirimizin artacağı gibi bilinçli kişiler sayesinde ormanların korunacağı, çevre bilinci ile insan sağlığı konularında faydalı olacağı yönü ile Köy Enstitüleri yasasını savunuyorlardı. Mecliste köy çocuklarının okutulması ve ayrı kurumlar açılmasına bu kadar önem verilmesinin sosyal bir sınıf yaratılacağı kaygısı duyanlara Milli Eğitim Bakanı Sayın Hasan Ali Yücel şöyle sesleniyordu. “Böyle bir şey asla olamaz. Mümkün de değildir, parti programımızda sınıf ve ayrıcalık yoktur. Ancak yaşama birimi bakımından aralarında ayrıcalık vardır.” Bir de, Köy Enstitülerinde okuyan öğretmenlerin iyi yetiştirilemeyeceğini iddia edenlere de şöyle cevap veriyordu: “Köy Enstitülerinde yetişen öğretmenlerle, öğretmen okulunda okuyup yetişen öğretmenler arasında bir fark olamayacağı gibi, köylü ile anlaşma, kaynaşma durumu köyde kalabilme yönünden daha faydalı olacaktır.” Böylece, Köy Enstitüleri Kanunu 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilerek bu okullar resmen açıldı. Köy çocukları, açılan Köy Enstitülerine alınıp beş yıl okutulup köylere öğretmen olarak gönderildikten sonra köyde yaşam şekli değişmeye başladı. Ağaların köylüye yaptığı baskı, zulüm devri sona erip köylü üzerindeki baskılar azalmaya başlayınca, ‘Köy Enstitülü öğretmenlerden nasıl kurtuluruz, onların gücünü nasıl kırar, etkisiz hale getirir, eski güç ve kuvvetimize kavuşuruz, gelir kaynaklarımız ve itibarımız artar’ diye çareler aramaya başladılar.   KÖYE GİDEN ÖĞRETMENLER NELER YAPTI VE KARŞILIĞI Köy Enstitüsü mezunu olan öğretmenler köylerine geldikleri zaman halkla kaynaşmalar ve birliktelik arttı. Bilhassa sağlık yönünden, köydeki üfürükçüler, muskacılar, gericiler ve kocakarı ilaçları ile hastayı tedavi etmekteyiz diyenlerin, öğretmenlerin hastaları mutlaka doktora götürülmesi gerektiği yönünde tavsiyeleri karşısında gelir kaynaklarının azalması onları telaşlandırdı ve öğretmen hakkında çeşitli iftira ve karalama kampanyası başladı. (Bu arada, içinde insan sevgisi olan, hastaların üfürükle, muska ile okuma ile iyi olamayacağını çok iyi bilen aydın din adamlarımız bunlara dahil değildir.) Daha önceki yazılarımda köyümdeki İmam efendinin fedakarlıklarını ve ‘ibadet evde de yapılır amma çocuklar dışarda okuyamazlar’ diyerek camiyi okula açan Halil Efendi hocamıza rahmet okuyorum. Bu gibi aydın imamlar her zaman öğretmenin yanında olmuşlardır. Kendilerine aziz milletim her zaman minnettardır.   ACABA POLİTİKACILAR NE YAPTILAR Bundan önce yazmış olduğum yazılarımda, öğretmen okulu mezunu bir öğretmenle Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler arasındaki farkı, köye uyumları, yaşantıları, öğretmen okulu mezunu arkadaşımın ağzından yayınlamıştım. Aslında Köy Enstitüleri 1940 yılından önce deneme olarak 1937-1938 eğitim ve öğretim yılında beş vilayetimizde Köy Muallim Mektepleri adı altında açılmış olup deneme olarak açılan bu okullarda yapılan uygulamalar sonunda alınan sonuç müsbet olunca 1940 tarihinde 3803 sayılı yasa ile birleştirilmiş hepsi Köy Enstitüsü olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Politikacılara bakınız: 1912 yılında Kastamonu Mebusu Osmanlı meclisinde köy çocuklarının okuması ve köylerinde modern tarımın uygulanması için Ziraat Okulları’nı işlerine gelmediği için gündeme dahi almamışlar ve kulak arkası yapmışlardır.. Eğer Ziraat Okulları o zaman açılmış olsa idi bugün belki tarım yönü ile daha ilerde olurduk. Bunun dışında, eğitimin çöküşü olarak nitelendirdiğim Köy Enstitüleri 1970 yıllarına kadar devam etse idi bugün eğitim konusunu tartışmayacak ve dershane diye bir şey olmayacaktı. Ayrıca politikacılar, her iktidar değiştiği vakit Milli Eğitimi yaz boz tahtasına çevirmeselerdi, en son 4+4+4’ü icat etmekle eğitim tam çıkmaza sürüklenmemiş olacaktı. Köy Muallim Mekteplerine alınan bu çocuklar 10 ay okulda eğitim ve öğrenim görüp yılda iki ay izinli olarak köylerine geliyorlardı. İzinli gelen gençler köy gençlerine yeni yeni bilgiler veriyor, görgü ve bilgilerini aktarıyorlardı. Ziraatın artık karasabanla değil pullukla yapılmasını, hastaların muska ve üfürükle değil doktorla iyi olacağını, kocakarı ilaçları ile hasta tedavi edilmesinin zararlarını anlatıyorlardı. Böylece köyde yavaş yavaş gençlerin ve halkın gözü açılmaya başlayınca, Politikacılar, köy ağaları, kendi çocuklarının okumalarını ve köylerine öğretmen olarak gelmesini sevinçle karşılamaları gerekirken, köyde gördükleri yenilikleri görünce ürktüler. Bilhassa muskacılar, üfürükçülerin rantlarının kesilmesi, politikacının da itibarının azalması işlerine gelmiyordu. Politikacı kendisinin bir daha seçilme durumunun zora düştüğünü görüyordu. Bundan önceki yazılarımda TBMM’nde bazı milletvekilleri İsmet Paşa’ya giderek Köy Enstitülerinin açılması ile köy ve şehir ayrımcılığı yapıldığını söylemişlerdi. İlerde belirtilecektir, 1947 yılından sonra kapanması sırasında yine İsmet Paşa’ya “bu okulları kapatınız çünkü bunlar bizim yerimize meclise gelecek” diye dert yanmışlardır.. Politikacılar, artık kendilerinin bir daha seçilme durumunun zora düşeceğini düşünerek devrimlere karşı, karşı devrimler yaratma çabasına girdiler. Gizliden gizliye “eski köye yeni adet getiriyorlar” diyerek propagandaya başladılar. Hatta “bunlar komünisttir, okulları kapatılsın” yaygarasını başlattılar. Sevgili halkım: Biz müslüman bir ülkeyiz, müslüman çocuğuyuz asla komünistliği kabul edemeyiz. “Namaz kılmıyorlar, oruç  tutmuyorlar, camiye gitmiyorlar, bunlar gavurdur” demeye kadar götürdüler işi. Aslında Köy Enstitüleri dahil bu öğretmenler hem okullarında, hem de gittikleri köylerde oruç da tuttu, namaz da kıldı. Amma politikacı gibi sahte vakit namazı kılmadılar. Fazla bir din bilgim olduğunu hiçbir zaman iddia etmedim ve etmem de, amma 16 yıl ortaokullarda din dersi öğretmenliği yaptım. Bu mu dinsiz Köy Enstitülü mezunu öğretmen!? Demokrat Partililer; “Köy Enstitüsünde köy çocuklarını amele gibi çalıştırıyorlar, kız erkek bir arada, dinimizde var mı böyle bir şey” diyorlardı. Amma karma eğitimi bilmiyorlardı. Bizi vatandaşımıza; “bunlar dinsizdir, kız erkek bir arada olmaz” diyenlere sormak gerekir. Şehirlerdeki orta, lise, öğretmen okullarında okuyanlar da kız erkek bir arada okuyordu. Politikacının bütün amacı: KÖYLÜ okumasın, uyanmasın, kalkınma olmasın, ağalarımız ağalığını, üfürükçüler rantını, politikacılar da egemenliğini yeter ki korusundu. 1946 SEÇİMLERİ 1946 seçimlerine böyle bir atmosferde girdik. DP kendi seçmenlerine tatlı vaatler yapıyor, imeceyi, hayvan ve arazi vergisini, yol vergisini kaldıracağını vaat etmekte, Köy Enstitülerini de komünist damgası ile lekelemekte idi. Hatta bu okulları kapatacağız diyerek vaatler yapmaktaydılar. “Sizler sigarayı 20 kuruşa içiyorsunuz, biz iktidara geldiğimiz zaman paketi beş kuruş olacak” dediler amma ne yaptılar, sigaranın tanesini beş kuruşa içirdiler. Ama Demokrat Parti’nin bir yanılgısı vardı. Bu konuyu yukarda aktarmama rağmen yeri gelmişken bir daha yazmak istedim. Antalya Valisi Aksu, Köy Enstitüsü Müdürüne çektiği bir telgrafta “Sizin öğretmen olamaz dediğiniz genç böyle ise, acaba öğretmen olarak köye gönderdikleriniz nasıldır, teşekkür ederim” diyordu. BU YILLARDA CUMHURİYET HALK PARTİSİ NE YAPIYORDU CHP de boş durmadı, DP de boş durmadı. Avukat Kenan Öner’in komünist damgasını vurarak, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i mahkemeye verdi. Peki CHP ne yaptı? Yücel’i milletvekili listesine almadı. Böylece Köy Enstitülerinin ikinci hamisi de meclis dışında bırakıldı. 1946 seçimleri, büyük hengame yaratarak gürültü içerisinde açık oy gizli tasnif usulüne göre yapıldığından, şaibeli bir seçim olarak tarihe geçti. 1950 seçimlerine kadar mecliste büyük kavgalar ve gürültüler yapıldı. DP’liler her konuşmalarında temcit pilavı gibi 1946 seçimlerini ortaya sürdüler. Türkiye’nin kalkınmasını ve ilerde kendilerinin zarar görme ihtimalini gören ve düşünen iç ve dış mihraklar çeşitli yollardan Köy Enstitülerini yerden yere vurmakta iken, CHP ise uzun yıllar iktidarda olması dolayısı ile yıpranmış, halkın ise bir yenilik peşinde koştuğu belli idi. Demokrat Parti halkın hoşuna gidecek sloganlar üretiyordu. Mesela: “Yol, hayvan, arazi vergisi kalkacak, imece kalkacak, sigara ve sair maddeler ucuzlayacak” gibi konularda politika üretiyordu. Buna karşılık CHP’nin kendisine bir yol haritası çizmesi gerekiyordu. Bunun için, yıllarca Köy Enstitülerini desteklemiş, bütün riskleri alarak ilköğretim seferberliğini başlatan Sayın İsmet İnönü, Köy Enstitülerinden desteğini çektiğini açıkça belirtmiyordu amma önce yukarda belirtilen Hasan Ali Yücel’in milletvekili listesine alınmayışı. Ve 1946 seçimleri Cumhuriyet halk Partisi için bir dönüm noktası oluyordu. CHP’de sağ gurup 1946 seçimlerinde ekseriyeti sağladı, Reşat Şemsettin Sırer Milli Eğitim Bakanı oluyordu. Bakanın ilk icraatı, Köy Enstitülerinin fikir babası İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u görevden aldı, Talim Terbiye Kuruluna atadı. Sonra Yüksek Köy Enstitüsü mezunu öğretmenleri apar topar askere aldırdı. Okul Müdürü değişti. Yeni gelen müdür ve öğretmenler okulda terör estirdiler. ‘Köy Enstitülerini ıslah ediyoruz’ edebiyatı ile kurulu düzeni işlemez hale getirdiler. CHP, ikinci bir olayı da görmezden geldi. Yeşil kuşak olarak vasıflandırılan Marşal Yardımı başladı. Gizliden gizliye dış güçler de Köy Enstitüleri hakkında propaganda yapıyor ve kapatılmasını istiyorlardı. Bu fikirlerini, üst düzey bürokratlara, milletvekillerine ve genel kurmaya kadar sızdırmışlardı. Artık bu kişiler de bu okullara karşı oldular. Zaten dış güçler (Haçlılar) Türk halkının kalkınmasını istemiyorlardı. CUMHURBAŞKANI SAYIN İSMET İNÖNÜ’NÜN KÖY ENSTİTÜLERİ KONUSUNDA TARİHİ MESULİYETİ Köy Enstitüleri İnönü döneminde kuruldu amma yine onun döneminde Enstitülere saldıranları Bakan yaparak kapatılmasının yolunu açtı. Bakınız İnönü bunun için neler söylüyor: “Herkes, benim zayıflığım gibi görür amma benim gücümdür aslında. Ben, Köy Enstitüleri fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan sonuna kadar bunu götürür. İdealimde, felsefemde, uygulayıcıyım. Ben, gücüme göre, gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben dahi değilim, gücümü tecrübelerimle memleket meselelerini en üst seviyede tutarak meselelere çözüm bulurum. Ben, gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi olarak bir noktada, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum. Bu aslında benim gücümdür, çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada bu işi yürüteceğim diye yürüttüğüm zaman, artık tamamı ile yok olur durumu vardır.. Ben, gücümün bittiği yerde her şeye rağmen yok olucu bir harekete yönelmem, arkada dururum. Zaman benim için önemli bir faktördür, zaman içinde imkanlar gelir önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım. Köy Enstitüleri de öyle olmuştur. Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, parti meclis gurubundan. Ben buradan güç alıyordum. Bu konuda, bu organlardan bütün gücümü kaybetmişim, ordunun üst kademesinde rahatsızlık başlamış. Onun için bir süre bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel’in, Genel Müdür Tonguç’un gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca olaylar öyle gelişti ki, kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki Köy Enstitülerini eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek benim elimden çıktı.” İşte İsmet Paşa’nın itirafları. Siyasi hayatımız, ülkemizin geleceği ile güzel bir oyun oynadı.. Dünya milletlerinin bugün uyguladığı metodu biz yıllar önce tarihe böyle gömdük. KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPANMASI İLE ÜLKEMİZ NELERDEN MAHRUM KALDI Sayın İsmail Hakkı Tonguç’un bir açıklaması vardır. Tonguç, “Bu kurumların kapsamı sınırsızdır. Köye sadece öğretmen göndermiyor, köylünün karşılaşacağı bütün problemleri çözmek için eleman yetiştirip görderiyor” diyordu. İŞTE BU ANLAMDA 1940’da başlatılan İlköğretim Seferberliği sonucunda bütün köylere, Köy Enstitülerinde yetişen öğretmenler gönderilecek ve köylerimizde okuma-yazma bilmeyen kimse kalmayacaktı, dikkat edilirse öğretmene kavuşan köylerde okuma yazma oranı % 80’lere ulaşmış durumdadır. Köyde okuyan çocuklar da artık orta ve liseye gittiler. Üniversiteyi bitirip belki dünyaya yeni icatlar, yeni projeler sunma olanağına yöneldiler. Ülkemizde, sosyal kültürel etkinliklerin arttığı bir bilinçli tarım, sanayi, endüstri ve zanaat yönü ile ekonomik kalkınma sağlamanın yolları açılacaktı. Bu geri kaldı. Bilinçli insanlar sayesinde ormanlarımızın korunması, hayvancılığın gelişmesi, tarihi eserlerin rant uğruna heba edilmesi önlenecekti. Kıyılarımızın yağmalanması, denizlerimizin kirlenmesi, balıkçılığın gelişmesi geri kalmayacaktı. Tarımın gelişmesi için bilinçli çalışma ile seracılık, turfandacılık bundan 60 sene önce başlayacaktı, bu engellendi. Şayet Köy Enstitüleri kapatılmasa idi, öğretmen olarak köylerde demastrasyon çalışmaları başlayacaktı. Köy Enstitülerinde, ilk ağızda öğretmen yetiştirmenin yanında sağlık kolu olarak sağlık memurları yetiştirildi. Köy Enstitüleri kapatılınca öğretmenlik kolu devam etti amma sağlık kolu kapatıldı. Bu da halk sağlığı ile oynamaktı. Köylülerimiz sağlık kolundan mezun olup köylere giden sağlık memurlarına DOKTOR diyorlardı. Sağlık memuru arkadaşlar, kendilerine bağlı çevre köylerin sağlık sorunları, beslenme, hijyenik korunma, salgın hastalıklar konusunda büyük faydaları vardı. Ayrıca hafif ve ön tedavileri yapıyor, köylüye muska, üfürük, okuma ve kocakarı ilaçlarından ziyade doktora baş vurmaları konusunda eğitim yapıyorlardı. Enstitülerin kapanması ile köylüm bundan mahrum kaldı. Ebe ve hemşireler vasıtası ile her yıl binlerce anne ve bebek ölümlerinin önü alınacaktı. Öğretmen, sağlık memuru, ebe, hemşire, ziraat teknisyeni, ormancı, hayvan sağlık memuru ve diğer elemanlar, muhtar, imam ve mahalli liderlerle birlikte koordineli çalışma ile köy kalkınması sağlanması çalışmaları engelenmiş oldu. Bu da köylümüz ve ülkemiz için büyük bir kayıptı. AYRICA Bu ekip, ormanı koruma, bakım, kesim ve yangınlarda ülkenin kaybını önleme ile birlikte bilinçli olarak ormanı koruma hizmeti vermesi önlendi. a- Hayvancılığımızın gelişmesi için çaba harcanacaktı. b- Sağlık konusunda ilk müdahale yolu önlendi, c- Bilinçli tarımın önü kesildi, d- Tarihi mirasımız olan eski eserlerin köylerde korunması gerekirken bilinçsiz olarak tahribine yol açıldı, e- Köylerde okuma yazma ve köy çocuklarının okuması ile yetişecek sanaatkar, usta, ilim, bilim adamı, edebiyatçıların yetişmesinin önü kesildi, f- Toplu kalkınma önlendi, böylelikle köylerimizin kalkınmasına engel olundu, g- Devlet-köylü işbirliği önlendi, h- Köylerde sosyal ve kültürel çalışmalar, etkinliklerin önlenmesi ile köylüye yeni yeni bilgiler verilemedi, i- Doğu ve güneydoğunun kalkınması önlendi. Köy Enstitüleri devam etseydi bu bölgelere öğretmen gidecekti ve bugün binlerce şehit vermeyecektik. Bugün bu sıkıntılı, sancılı günler olmayacaktı, j. Okullaşma ve okumanın önü kesildi. Eğer bugün halkım okumuyorsa okuma bilincinin verilmemesidir, k- Kalkınma önlendi, üretim durdu, halkı hazır yemeğe yönelttiler. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler köylüyü üretken yapmak için uğraşırken onların baskısı ile durduruldu, l- Sağlık, beslenme, spor yapma, imecenin kalkması ile köye su getirme, yol yapma, okul yapmanın önü kesildi, m- Köylüye, kulüp tutar gibi parti tutma tekniği verildi. Ülkede partizanlık arşı alaya çıktı, n- Ülkenin turizm yönünden tanıtılması, öğrenciye gençlerin şabancı dil öğrenmesi imkansızlaştı, cehaletin halka ifade edilmesi ve öğretmenin sesi kesildi, o- Toprak reformu iptal edildi, ağaların keyfi geldi. ÖZET OLARAK Doğuda, tan ağarmıştı, kararttılar, Tünelde, halkımın kalkınması izin ışık görünmüştü, tüneli kapattılar, Feodal yapıya ülkemizi teslim ettiler, Halkımın sağlığı ile oynadılar, Ülkemin zenginleşmesi, kalkınması için yapılan devrimleri; dış güçler, ağalar, beyler, politikacılar, gericiler, yobazlar, karşı devrimle yıktılar, Halkımızın kalkınması için çalışanları pasifize ettiler, Amma Köy Enstitüsünden mezun olup köylerinde görev yapan öğretmenler, halkımın yanından ayrılmamaya çaba sarfettiler, Halkımın çocuklarının okulsuz ve öğretmensiz kalmasını sağlayıp cahil bıraktılar. Köy Enstitülerinin kapanması ile bu okullarda: yapıcı, üretken, iş eğitimi ile yetişmiş bir nesil yerine, tüketici, klasik bir nesil yetiştirmeye yöneldiler. Başarı da sağladılar. Nasıl mı dersiniz? Mezun olan gençlerin ek bir branşı yok. Marangozluk, yapıcılık, terzilik, dokumacılık, demircilik, tarım, orman ve halk sağlığı gibi konularda yetişmemiş, okulun akan yerinin kiremidini değiştiremeyen, okul bahçesinde demastrasyon yapamayan klasik öğretmen yetiştirilmeye başlandı. Okulun bahçesinde taze soğan, sarımsak, bakla, tere, maydanoz yetiştiremeyen ve halkla iletişim kuramayan nesil yetiştirildi. Sevgili okurlar; Köy Enstitülerini halkımız ilk zamanlarda sadece öğretmen yetiştiren kurumlar olarak görüyorlardı. Amma yukarda gördünüz, bu okullar kapanmakla, halk tarafından bilinmeyen yönleri de ve halkımın kayıpları da ortaya çıktı. Şayet Köy Enstiüleri devam etseydi; köyümüz, ülkemiz için ilerde ne gibi elemanlar yetiştirip köylere göndereceğini ve bu genç elemanların ne gibi hizmetler vereceğini bu yazı dizisinde sizlere ifade etmeye çalıştım. Köy Enstitüleri kapanmasa idi bugün doğu ve güneydoğuda her köyde öğretmen olacaktı, köy çocukları okuyup bilinçlenecek, köylüm ve ülkemiz kalkınacak 30 yılı aşkın bir süreden bu yana meydana gelen anarşik olaylar olmayacak, 40 binden fazla vatandaşımız hayatta olacak ve devletimizin katrilyonlarca parası kasasında kalacaktı. Karar sizin, söz sizin.