Latmos Dağları’nın Yok Olmaması İçin Verilen Mücadele Devam Ediyor

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Latmos’ta devam maden ocaklarıyla ilgili Milas’a bağlı Sakarkaya’da  köy muhtarları ve yöre insanlarıyla toplantı yaptıklarını açıkladı.

Milas Önder Gazetesi

Maden ocakları ile ilgili bilgilendirme toplantıları yapıldığını açıklayan Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin paylaşımı şu şekilde;

“Latmos (Beşparmak Dağları)’da büyük bir hızla artan, eşsiz coğrafyada geri dönülmez bir biçimde tahribat yaratan maden ocaklarıyla ilgili köylerde toplantılar gerçekleştirildi.

Latmos Platformu, Akbük Çevre Bileşenleri, Milas STÖ’leri ve EKODOSD’un katıldığı toplantılar, Söke’ye bağlı Serçin, Yeşilköy, Çavdar ve Milas’a bağlı Sakarkaya’da köy muhtarları ve yöre insanlarıyla yapıldı.

Yöre insanlarından madenlerin yarattığı sorunlar dinlendi. Zeytinlerin kuruduğu, eskisi gibi verim vermediği, fıstık çamlarının maden faaliyetleriyle yok edilerek pasaların altında kaldığı, toz-topraktan sağlıklarının bozulduğu, sürekli gidip gelen tren gibi tırların çıkardığı tozlar, gürültüler yüzünden psikolojilerinin bozulduğu, hayvanları için çok önemli olan meraların azaldığı, sularında arsenik miktarının yüksek çıktığı gibi pek çok şikayet dile getirildi.

Latmos Platformu hukukçusu Mehmet Cilsal tarafından maden faaliyetlerinin yasal mevzuatları, Latmos’ta nasıl çalışma yaptıkları ve köylülerin yaşam alanlarının korunması için neler yapmaları gerektiği konusunda bilgi verildi.

Maden faaliyetlerinin Bafa Gölü Tabiat Parkı ve Ulusal Sulak Alan Azap Gölü’ndeki sulak alan ekosistemi üzerine olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi yapıldı. Her iki göldeki kuş popülasyonunu, balıkları ve balıkçılığı, gelişmekte olan turizme olan olumsuz etkileri konuşuldu.

Latmos’un benzersiz doğasını delik deşik eden madenlerin olduğu bölgelerde incelemeler yapıldı, çok kısa sürede eski ve yeni arasında meydana gelen korkunç değişimler üzüntüyle izlendi.

Köylülerle yapılan görüşmeler sonunda; Maden faaliyetlerinin durdurulması istendi. Yöre insanlarının yüzlerce yıl devam eden geleneksel yaşamları bozulmadan, zeytinlerini ve fıstık çamı kozalaklarını toplayabilecekleri, hayvanlarını otlatabilecekleri, yaşamlarını ve menfaatlerini bozmayacak bir koruma projesinin ve ekonomilerini destekleyecek ekoturizmin geliştirilerek, doğalarının tahrip edilmeden bütüncül bir koruma sağlanması için talepte bulundular.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün Muğla ve Aydın ili idari sınırları içinde bilim insanlarıyla birlikte yaptığı; ekolojik temelli dört mevsimi kapsayan biyo-ekolojik, jeolojik-jeomorfolojik, hidrojeolojik ve peyzaj çalışmalarından elde edilen bilimsel bulgular sonucunda ortaya çıkan yeni koruma statülerini belirleyen harita içindeki maden faaliyetleri ivedilikle durdurulmalı ve verilen ruhsatlar iptal edilmelidir.

Bunlardan biri de Çörlen mevkiindeki başlatılan maden faaliyetidir.

Maden faaliyetinin başladığı yer, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun onayını bekleyen “Nitelikli Doğal koruma Alanı” içinde bulunmaktadır.

Nitelikli Doğal Koruma Alanları”; köylülerin de istedikleri gibi, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunacağı alanlardır.

Nitelikli Doğal koruma Alanlarının 2. Maddesi “Maden, kireç, taş, mermer, kum gibi ocakların açılmamasına, toprak, cüruf, çöp, hafriyat, sanayi atığı ve benzeri malzemelerin dökülmemesine, ancak koruma ilanından önce ruhsat almış olan işletmelerde sahanın sorumluları tarafından rehabilite edilerek yasal süreci içinde işlerin tasfiyesi edilmesi gerekmektedir” demektedir.

Çörlen mevkiinde başlayan maden faaliyetleri de NDKA’nın 2. Maddesine göre, tahrip ettikleri alanı rehabilite ederek, buradaki çalışmayı durdurup alanı terk etmek zorundadır.

Latmos (Beşparmak Dağları)’nın doğal ve kültürel kaynak değerleri açısından bir benzeri yoktur. İnsanıyla, hayvanıyla, doğasıyla, kültürüyle bütüncül olarak korunmalıdır.”