Latmos’un “Doğa Anıtları” yok oluyor

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Latmos (Beşparmak) Dağları’nda bir inceleme gezisi yaptı. Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan ve belgeci anlatım tarzının grafiğe dönüşmesinin en güzel…

Milas Önder Gazetesi

EKODOSD tarafından yapılan bu geziyle ilgili açıklama şu şekilde;

“Menderes masifinin bir parçası olan Latmos Dağları’ndaki kayaların değişik aşınma biçimleri sonucunda ortaya çıkan olağanüstü şekillerini, brokoli görünümlü fıstık çamlarını, binlerce yıllık oda mezarları, kutsal alanları, 8 bin yıllık kaya resimlerini inceledik.

Azap Gölü’nün cıvıl cıvıl öten kuşlarının seslerini dinleyip, hemen doğusunda uzayıp giden Latmos Dağları’nın muhteşem panoramasını izledik.

Kisir Köyü muhtarı Baki Suna’dan yerel halkın geleneksel yaşamlarını ve çevresel tehditlerin yarattığı olumsuz etkilerini dinledik.

Yaşamlarını geçmiş uygarlıklardaki gibi sürdüren, doğayı bozmadan doğanın şekillendirdiği kayaları yine doğal malzemelerle destekleyip yaşam alanlarını yaratan yerel insanların, geleneksel yaşam koşullarını olumsuz etkileyen çevresel sorunlarını dinledik.

Büyük bir hızla kanser hücreleri gibi Latmos’un her yanını sarmaya başlayan ve geri dönülmez bir şekilde tahribat oluşturup doğayı beyaz bir çöle dönüştüren maden faaliyetlerinin bulunduğu alanları inceledik. Tarihin izleriyle dolu Latmos’un vahşi kayalıklarında, Akkuyruklu Kartalların sesini değil, kulakları sağır eden dinamitlerin sesini duyduk.

Latmos Dağları’nın benzersiz olduğunu söyleyen Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, bu bölgede yeni ocakların açılmaması ve ivedilikle korunarak “Doğa Anıtı” ilan edilmesi halinde ülkemizin çok önemli kazançları olacağını söyledi.

Latmos’la ilgili hazırlamış olduğu geniş kapsamlı bildiride “Doğa Anıtları”na dikkat çeken Prof. Dr. Ercan “ Aydın ile Muğla illeri sınırında Beşparmak Dağlarındaki Latmos ortognaysları 500 milyon yıl önce oluşmaya başlamış, süre içinde kimyasal, fiziksel, iklim aşınmasına uğrayarak her bir kütlesi sanki, doğa; bir mimar, bir heykeltraş gibi kayaçları işleyerek birer “Doğa Anıtına” dönüştürmüştür.

Kayaçların içindeki bol kuvars ile feldispatı, porselen ile cam sanayinde kullanmak üzere patlatarak, açık işletme oyuntularıyla alarak bir doğa ile kültür, tarih kıyımı, ayrıcalıklı bir avuç tözü(madenci) çıkarları için bir daha geri gelmeksizin ortadan kaldırılmaktadır. Yarın çok geçtir. Tüm ulusumuz, dünyanın ortak kültür kalıtı(mirası) olan bu kıyıma(katliama) ivedilikle dur demelidir.

Latmos (Beşparmak) Dağları, kabaca 4 milyar önce, çok derindeki bol çakmaktaşlı, yılımtaşsı yuvuktan(granitsi mağmadan) türemiştir. Bu yılımtaş dağılımı Bafa’dan Karıncalıdağ(Nazilli)’a kadar çok yaygın, derinde donan bir batolit gibidir.

Bölge ilk başkalaşımı, 420-650 0C sıcaklıkta, 5-6,5 Kb’lık, kuzey-güney yönü sıkıştırma basıncı altında kabaca 500 milyon yıl önce görerek yer kabuğu 50 km’ye kadar kalınlaşırken granitler de ortognays’a dönüşmüştür.

Bundan 2,5 ile 5 milyon yıl önce Orta Miyosen döneminde bu kez, tüm Anadolu genişleme gerilimleriyle açılırken, yerkabuğu 26-30 km’ye kadar incelirken ortognayslar yeniden kırışarak önceki durumlarını değiştirmişlerdir.

Latmos alanındaki granitler derinde yavaş yavaş kırılcalaştıkları için iri taneli, çakmaktaşı(kuvars), erigentaş(feldispat), amfibol, hornblend, karamika özmüklerinden oluşmuştur.

Ayrıca, Latmos alanındaki ortognasylar derinde başkalaştıklarından kırışıklık izleri, yüzeydekilere göre daha düşüktür. Latmos ortognaysları yalpak(massive), iri kütlelidir. Buradaki kayaçlar, çok çakmaktaşı içerdiğinden ekşit(asidik), ayrıca yansız(nötr) kayalardır. Ortognays içindeki iri taneli erigentaşlar ile mika kimyasal, fiziksel, esginlerle kolay ayrışabilir olduğundan, simgesel olarak soğan kabuksu ayrışmalarla içi oytarılmış patlıcan gibi oyuntular kazanarak, ya da çatlaklar boyunca aşınarak peri bacalarına benzer ilginç biçimler oluşturarak her biri “Doğal Anıt” oluşturmuşlardır.

Öyle ki peri bacaları için nasıl Kapadokya peri bacaları görüntücül değer kazanmışsa, bunlara da “Latmos Doğa Anıtları” denebilir. Kaldı ki, bu yöre ötkenöncesi(prehistorik) yerleşimlere tanıklık etmiş, 5 bin ile 8 bin 500 yıl önceki ilk yerleşikler, bu doğa anıtlarının bozulmayacak yerlerine o günkü yaşantıları anlatan biçimli yazılarıyla bezemişlerdir.

Ne var ki, günümüzde, Türkiye ile Anadolu doğasının ülkemize bağışladığı bu olağanüstü doğa anıtları ile onların üzerine 8 bin 500 yıldır yapılan bezemeleri hiçe sayarak, bu yalpak taşlar işgeçlerle kazılıp, patlatılarak un ufak edilmekte, elenerek porselen ile cam yapmak üzere doğa değerleri, antik tarihi belgeler bir daha geri dönmemek üzere ortadan kaldırılmaktadır.

Her ne kadar Türkiye Türklerin olsa da, buradaki doğa ile tarihsel ürünler, kültür tüm insanlığın ortak değerleridir. Bu ya Türklerle korunacak ya da tüm uluslar ayağa kaldırılıp, doğa ile kültür kıyımına bir an önce dur denilecektir.” Dedi.

Atatürk’ü, İstanbul’da Kral Edward’ı gezdirirken gören 91 yaşındaki Nusret Nurdan Eren’de, dizlerindeki sorunlar nedeniyle bizimle her yere giremese de Latmos’un eşsiz doğasını görmenin ve havasını solumanın mutluluğunu yaşadı. Ancak bu muhteşem doğanın nasıl bozulduğunu görünce çok üzüldü.

Nusret Nurdan Eren “Amerika’da Grand Kanyon’a gidenler bilir, kanyonda öyle yerler var ki bırakın böyle maden tahribatları yapmayı, içeriye aracınızla bile giremezsiniz. Buralar Milli Park olduğundan yaya olarak gezip, kurallara uymak zorundasınız. Latmos’taki zenginlikler her yerde bulunmuyor, eğer bunlar korunamazsa gelecek kuşaklar bu değerleri sadece fotoğraflardan görebileceklerdir. Latmos bölgesi maden faaliyetlerinin yapılacağı bir alan olmamalı, buradaki yerel halkın ve ülkemizin kazanacağı bir turizm bölgesi olarak ilan edilmelidir.” Dedi.

Neolitik Dönem’den Osmanlı Dönemi’ne kadar uzun bir süreci kapsayan arkeolojik araştırmalar sonucunda çok önemli keşiflerin yapıldığı Latmos Dağları, adeta bir açık hava müzesi olmasının yanı sıra Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın söylediği gibi olağan üstü jeolojik oluşumlarıyla “Doğa Anıtı” olarak korunması için her kurumun ve her sivil toplum örgütünün duyarlılığına, desteklerine ve korunmasına ihtiyacı vardır.

Latmos’un “Doğa Anıtları” yok olmadan birşeyler yapılmalı…”