Masumiyet Müzesi

Ayşegül Şenay KAŞKAR

Milas Önder Gazetesi

Orhan PAMUK / Roman / İletişim Yayınları / Eylül 2005 / 592 Sayfa

Orhan Pamuk; 1952'de İstanbul'da doğdu. Liseyi Robert Koleji'nde bitirdi, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde üç yıl mimarlık eğitimi gördü. 1976'da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. 1974'den sonra yazmaya başladı. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları 1979'da Milliyet Yayınları Roman Yarışması'nı kazandı. 1982'de yayınlanan bu kitap 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü de aldı. Aynı yıl ilk baskısı çıkan Sessiz Ev ile 1984 Madaralı Roman Ödülü'nü ve bu kitabın Fransa'da çıkan çevirisiyle de 1991 Prix de la Découverte Européenne'i (Avrupa Keşif Ödülü) kazandı. 1985'de yayınlanan tarihi romanı Beyaz Kale, Pamuk'un ününü yurt içinde ve yurt dışında genişletti. 1990'da yayınlanan Kara Kitap, çağdaş Türk edebiyatının en fazla tartışılan romanlardan biri oldu. 2006'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk Türk yazarı olarak tarihe geçti. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi. Avrupa ve ABD'deki üniversitelerde ders verdi. Halen ABD'de yaşıyor.

Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması değişik tepkilerle karşılaştı. Yazarı görüşlerinden dolayı geçmişte eleştirmiş bazı kişiler kazandığı ödülden dolayı tebrik ederken, bazı kişiler ödülün Pamuk'a Türkiye'yi aşağılayıcı tutumundan dolayı verildiği iddiasında bulunarak Pamuk'a sırt çevirmeyi tercih ettiler.

Yazar Orhan Pamuk, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca, hakkında TCK'nın 301. maddesinden 'Türklüğe hakaret' davası açılmıştı. Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk'un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düştü.

 

Eserleri

Romanları- Cevdet Bey ve Oğulları (1982), Sessiz Ev (1983), Beyaz Kale (1985), Kara Kitap (1990), Yeni Hayat (1994), Benim Adım Kırmızı (1998), Kar (2002), Masumiyet Müzesi (2008), Kafamda Bir Tuhaflık (2014)

Anıları- İstanbul: Hatıralar ve Şehir (2003), Babamın Bavulu (2007)

Senaryo- Gizli Yüz (1992)

Diğerleri- Öteki Renkler (Denemelerinden ve Söyleşilerinden seçmeler 1999), Manzaradan Parçalar (Denemelerinden ve Söyleşilerinden seçmeler 2010), Saf ve Düşünceli Romancı (Harvard Üniversitesi'nde verdiği Norton Dersleri 2011), Ben Bir Ağacım (2013, Öykü)

 

Ve Masumiyet Müzesi

Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi kitabı için yaklaşık 10 yıl emek vermiştir. Yazar, kitabı yazma aşamasında müzecilik ve müzecilik tarihi hakkında derin araştırmalar yapmış, ülkemizde, Asya ve Avrupa’da birçok müzeyi gezmiştir. Kitabın çeviri hakları ise kitap daha basılmadan satılmıştı. Romanda, aşkının eşyalarını toplayan karakterden esinlenerek bu eşyaların sergileneceği bir müze açılacağını açıklamıştı Orhan Pamuk. Müze, kitapta Füsun’un yaşadığı yer olarak tarif edilen yere kurulacaktı. Müzenin haritadaki yeri de kitabın son sayfalarında kroki olarak belirtilmişti. Bu müzeye giriş için ücretsiz bir bilet de kitabın son sayfalarına eklenmişti.

Kitabın ismi, sevdiği kıza ait olan ve onun dokunduğu her şeyi müze olarak yaratan bir adamın aşk hikayesinden geliyor. Ancak kitabın isminde yer alan masumiyet kelimesine romanda rastlamak mümkün değil. Çünkü kitapta aşk dahil masum olan hiçbir şey yok.

Ağırlıklı olarak 1975 ile 85 arasında geçen ama 85’ten 2005’e kadar süren bir hikaye anlatılmış Masumiyet Müzesi’nde. Yani otuz yıllık süreyi kapsayan bir aşk hikayesi bu. Sayfalar ilerledikçe Fuaye Lokantası’na, Merhamet Apartmanı’na, ilk Türk meyveli gazozu Meltem’e, Beyoğlu’nun sinemalarına, Çukurcuma Yokuşu’na, Cihangir ve Tophane’nin parke taşı kaplı sokaklarına, Nişantaşı’na, Osmanbey’e, Şanzelize Butik’e yer veriliyor kitapta. Tipik bir Yeşilçam kalıbı kullanmış Pamuk. Esas oğlan Kemal, Nişantaşılı, tekstil zengini Basmacı ailesine mensup, otuz yaşında, tahsilli, yakışıklı bir adam. Esas kız Füsun ise çok genç, çok güzel, ama yoksul. Kemal’in uzaktan akrabası. Aslında pek akrabası sayılmaz; Kemal’in annesinin ifadesiyle hısım oluyorlar. Füsun, üniversiteye giriş imtihanını kazanamamış, biraz vakit geçirmek, biraz da para kazanmak için, Nişantaşı’nda bir butikte çalışıyor.

Kemal, Sibel isimli, kendi gibi iyi aileden, zengin bir kızla nişanlanmak üzere. Kız, Fransa’da tahsil görmüş, nispeten modern fikirli. Yani, eğer evlilik kesinse evlilik öncesi ilişkiye karşı değil. O ilişki de kuruluvermiş müstakbel çift arasında. Kısacası, Kemal ve Sibel için mutlu bir hayatın kapıları aralanmış gibi. Ne var ki, ‘kader ağlarını örmüştür’. Kemal, Sibel’e hediye almak için girdiği butikte Füsun’la karşılaşacak ve romanın asıl hikayesi başlayacaktır. Kemal ve Füsun arasında cinsellikle şiddetlenen yakıcı aşk, bu aşkın etrafındaki herkesin hayatını derinden sarsmak üzeredir...

Füsun’u sevmesine rağmen Sibel’le görkemli bir törenle nişanlanır Kemal. Kalbi kırılan Füsun, Kemal’le ilişkisini kesmiş, izini kaybettirmiştir. Ayrılık acısına dayanamayan Kemal, Sibel’le ilişkisini sürdüremez. Nişan bozulur. Sevinçlidir Kemal, Füsun’u bulup mutlu bir yuva kurmanın hayallerini kurmaktadır. Ama dedik ya, ‘kader ağlarını örmüştür’ bir kere... Kemal, Füsun’u bulduğunda şaşkınlığa uğrayacaktır. Bu kısa zaman aralığında, film işlerinde çalışan sinema aşığı bir gençle evlenmiştir genç kız. Kocasına aşık olmamakla birlikte gururu ve onuru, kocasından boşanıp kendini Kemal’in kollarına atmasına engeldir. Tuhaf bir hayat başlar Füsun’ların evinde. Kemal, bir aile dostu gibi, neredeyse her akşam Çukurcuma’daki evde, Füsun’un anne ve babasının da dahil olduğu aile ortamının konuğu olacak, küçük mutluluklarla yetinecektir. Dile kolay, ayrılmalarından sonraki tam sekiz yılı Kemal abi sıfatıyla geçirecek, her şeyin yoluna girdiğini sandığı bir anda, yolları bir kez daha yokuşlanacaktır...

Kemal, yıllarca misafir olarak Füsunların evlerini ziyaret etmiş ve her ziyarette Füsun’a ait bir eşyayı gizlice alıp Füsun ile güzel anıların yaşanmış olduğu kendi ailesine ait, ailenin eski eşyaların adeta deposu olan eve getirip biriktirmiştir. En çok eşyalar taşıyor geçmişin yükünü. Füsun’la mutlu zamanlarının çok gerilerde kaldığında, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini kendisine o mutluluğu yaşatan Füsun’dan çok daha sadakatle saklayan eşyalara bağlanıyor Kemal; “Merhamet Apartmanında biriktirdiğim eşyaları elime almadan, yalnızca onları bir kere görmekle bile Füsun ile geçmişimizi, akşamlan sofrada oturuşumuzu artık hatırlayabiliyordum. Eşyalarla, porselen bir tuzluk ya da köpek biçiminde bir terzi mezurası ya da korkutucu bir konserve açacağı ya da Füsunların mutfağından hiç eksik olmayan Batanay marka ayçiçek yağı şişesi ile birleştirdiğim tek tek anlar, yıllar geçtikçe hafızamda sanki geniş bir zamana yayılıyordu. Merhamet Apartmanında biriken eşyalara, tıpkı izmaritler gibi baktıkça Füsunların evinde sofrada otururken yaptıklarımızı tek tek hatırlardım.”

Tüm ziyaretler ve çabalara rağmen yıllar boyunca Füsun’dan ilgi ve karşılık görmemiştir. Ancak yine de Kemal, hayatındaki her şeyden vazgeçmiş ve Füsun’a yakın olma gayreti tek gayesi olmuştur.

İşte Kemal’in Füsun’a olan bu delice aşkı, romana farklı bir hava katmıştır. Yazar bu aşkı romanında başarıyla kurgulamıştır. Bu başarılı kurgu da romanı zevkle okunabilir bir hale getirmiştir. Romanın sonunda Kemal Füsun’a ait binlerce eşyayı toplamış olacaktır. Füsun’un içtiği sigaraların tam 4213 adet izmaritini toplayan Kemal’in aşkının büyüklüğünü buradan da anlamış oluyoruz. Füsun’a olan aşkı her geçen gün Kemal’in içine işleyerek daha da büyüyecektir. Kitaptaki bu aşk olayından etkilenen Nazan Öncel “Canım Benim Nasılsın” adlı bir şarkı bestelemiştir.

Roman genelinde, çoğunlukla Kemal’in bakış açısı ve gözlemlerinden aktarılmıştır. Bu kitabı okuduğunuz sürece kendinizi 1975’li yıllarda İstanbul’da bulacaksınız. Yani romanda Kemal ile Füsun’un aşkı ön planda tutuluyor gibi ancak bunun yanında en az bu aşk kadar o dönem hakkında sosyolojik bilgileri, yaşayış tarzları ve o dönemdeki İstanbul’un özellikleri de önemli bir yer tutmaktadır. Orhan Pamuk romanın ortasında ve sonunda kendisini de romana sokmuştur. Özellikle romanın ortalarında bir nişan kutlamasında Füsun ile dans etmesi ve ondan etkilenir gibi olması, kendisinin ve ailesinin hayatı hakkınca bazı bilgiler veriyor.

Romanı yazdıktan dört yıl sonra, 2012’de, Pamuk romanıyla aynı adlı müzeyi Çukurcuma’da açtı. Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk’un hem yazdığı bir roman hem de yaptığı bir müzedir. Pamuk 1990’lardan itibaren romanı ve müzeyi baştan beri birlikte düşündü. 1974 ile 2000’lerin başı arasında geçen aşk romanı, biri zengin diğeri orta halli iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte 1950-2000 arası İstanbul hayatını anlatıyor. Müzede ise romanda anlatılan kahramanların kullandığı, giydiği, işittiği, gördüğü, biriktirdiği, hayal ettiği şeyler dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor. Masumiyet Mağazası’nda müze koleksiyonundan seçilmiş imajların yer aldığı afiş ve kartpostalların yanısıra Şeylerin Masumiyeti adlı müze kataloğu ve farklı dillerde Orhan Pamuk romanları satılmaktadır. Füsun’un küpesi ve kırık kalp gibi müze koleksiyonun özgün tasarımları da sınırlı adette satışa sunulmaktadır. Mağazada kupa, buzdolabı mıknatısı, defter ve kalem gibi diğer hediyelik eşyalar da bulunmaktadır ...