Milaslı Ezgi Derin’in büyük başarısı

ÖNDER Haber - İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nin ülkemiz genelinde lise öğrencileri arasında düzenlemiş olduğu "Mustafa Kemal’i Anlamak" konulu fikir ve proje yarışmasına katılan Milaslı Ezgi Derin adlı öğrenci birinci…

Milas Önder Gazetesi
ÖNDER Haber - İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nin ülkemiz genelinde lise öğrencileri arasında düzenlemiş olduğu "Mustafa Kemal’i Anlamak" konulu fikir ve proje yarışmasına katılan Milaslı Ezgi Derin adlı öğrenci birinci oldu… Öğrenimini Aydın Fen Lisesi’nde sürdüren Milaslı öğrenci Ezgi Derin, geçtiğimiz ay içinde İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nin ulusal çapta lise öğrencileri arasında düzenlemiş olduğu "Mustafa Kemal’i Anlamak" konulu fikir ve proje yarışmasına katıldı. 9’uncu sınıf öğrencisi Ezgi Derin, ‘yazımsal eser’ alanında birinci olarak 7 bin 500 TL ve tablet bilgisayar kazandı. ... Sevgili Ezgi’yi kutluyor, birincilik ödülü kazanan "Bir mektup mu bu?" başlıklı etkileyici yazısını yandaki sütunlarımızda yayınlıyor ve başarılarının artarak sürmesini diliyoruz...   Bir mektup mu bu? Ezgi DERİN Bir mektup mu bu? Ya da bir haykırış? Bir ağıt, bir çığlık? Bir ses, bir renk? Bir gurur mu, bir hayranlık mı sana duyduğum? Soluğu yarım kalmış biri gibi nefessiz mi yazacağım, yoksa kitabın sonunu bilen biri gibi mi? Gözlerim yaşla mı dolacak, denklemini çözemediğim bir sevgiyle mi? Kalemimden mürekkep mi akacak, ılık bir ezgi mi derinden gelen? Kabul edecek mi kalem, böyle bir yükü? Tatmin olabilecek mi, "yine anlatamadım" diye iç mi geçirecek sonsuz sayfadan sonra? Sığacak mı yüreğimdekiler, sözcüklere? Bir fil mi daha büyük, bir kedi mi? Bir yürek mi büyük, bir çift söz mü? İçimdeki çocuk mu daha baskın, olgun rolü yapan kız mı? Resmine bakan biri kadar sallayabilir mi dünyayı, en şiddetli deprem? Seni özleyen biri kadar özleyebilir mi başkası? Satırlar dayanıklı mı senin kadar? Şikâyetten kararıp siyaha mı, gözlerinden "şiir"e mi boyanacak mektubumun rengi? Aklım cevabını verebilecek mi bakışlarının? Seni anlatabilecek miyim? Varsın anlatamayayım, ya bir de anlayamasaydım… Aldım kalemi elime, uykuyu özlemiş çocuk gibiyim. Fısıldadığımı sanarak haykırıyorum, "şiir" rengi mürekkebe. "Mustafa Kemal" dedim usulca. Tekrar söyledim ve tekrar… Kalem tekrar etti içinden. Sonra o da kâğıda fısıldadı. Kulaktan kulağa oynadık; kalem, kâğıt ve ben. Umarım sen kazanırsın. Oyunumuz sonucu boynu bükük, eğik bir yazı çıktı ortaya. Eskimeyen bir ölüm haberi gibi eğik, bugün’e duyulan kaygı gibi karışık. Ve umut dolu, daha dizi hiç kanamamış bir çocuk gibi... Cümlelerim uzun; geçmişten geleceğe gidiyor. Bugün’ün önünden geçiyor, selam vermeden. Cümlelerim biraz umutsuz, fakat pek belli etmiyor. Kuş gibi cümlelerim. Hür, inanç dolu… Cümlelerim seninle taşıyor, her satıra seni yerleştiriyorum… Aklıma sorar bir bakış atıyorum. Kıvırıyor kaldığı fikrin köşesini. Gözümün en derinine bakıyor. Ben ona soruyorum fısıldar gibi, o yüreğime. Kulaktan kulağa oynuyoruz. Aklım, yüreğim ve ben. Umarım sen kazanırsın. Birkaç cümle daha çıkarıyorum yüreğimin ön gözünden. Birini kalbim, birini aklım giyiyor. Beynim takıyor gözlüğünü, okuyor gözlerini. Bir volkandan, bir paragraf ödünç alıyorum. Konuk oluyor anıları mektubuma. Sadi Irmak’ın İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğu sıralar, okul duvarına bir ilan asılı: "Avrupa’ya talebe gönderilecektir." Ülke yıkık dökük. Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya gitmek, kayan bir yıldızı tutmak gibi. Yine de deniyor şansını Sadi Irmak. 150 kişi içinden 11 öğrenci seçiliyor. Sadi Irmak’ın isminin yanında "Berlin’e gönderilecektir" yazmış Atatürk. … Vakit gelmiş. Sadi Irmak Sirkeci garında. Kafası karışık. "Gitsem mi, kalsam mı? Beni unuturlar mı? Para gönderirler mi?" bin bir soru volta atıyor aklında. Tam vazgeçecekken, bir postacının sesi duyuluyor. "Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Telgrafınız var!" Sadi açıyor telgrafı. Şunlar yazılı kâğıtta: "Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum. Alev olarak dönmelisiniz. İmza Mustafa Kemal" Utanıyor Sadi, "Şimdi gel de gitme. Git de çalışma. Dön de bu ülke için canını verme" diye düşünüyor kendi kendine. Bu olaydan yıllar sonra, Ord. Prof. Sadi Irmak kendini şöyle tanımlıyor: "Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık telgrafın yarattığı bir bilim adamıyım." Kıvılcımdan volkanlar yaratan Atatürk, Ben de bir kıvılcımım. Alev olmak isterim yüreğine. Anlatmak isterim gözlerinden anladıklarımı. Volkan gibi patlamak isterim. Bir Sadi Irmak olmak isterim mesela. Söylemek isterim söylediklerini. Düşünmek isterim. Okumak isterim. Suladığın çiçekleri sulamak isterim okuyabilsinler diye. Yakan top oynuyoruz; kıvılcım, alev ve ben. Umarım güneşin yakar yüreğimizi. Güneşim, Mustafa Kemal Atatürk, Adımlarım seninle. Yüreğine gidiyor doğru bildiğim yol. Karanlık rol değiştiriyor seni görünce. Güneş barışıyor bugünle. Yine açıyor çiçekler. Özgürlük ulaşıyor gözlerine… Yüreğinle yak bizi. Yak ki eritelim buzları. Gözlerinle ıslat yapraklarımızı. Islat ki gürleşsin içimizdeki sevgi. Hürriyetim, Selamı var ismini heceleyen çiçeklerin. Bestesi var bir müzisyenin. Mısrası var bir şairin. Bir çift sözü var halkın. Bir özür borcu var 10 Kasımın. İyiyiz öğretmenim. İyiyiz. Biraz karanlığız sadece. Ve kuralsız bazı oyunlar. Fakat dediğin gibi olacağız. Ödevimizdir sözlerin. Seveceğiz, okuyacağız, düşüneceğiz. Öğreneceğiz geçmişi, öngöreceğiz geleceği. Öğreteceğiz bugüne; bugün olmayı. Hürriyetim… Kahramanım, öğretmenim… Yanacağız. Alev alev düşeceğiz hürriyet katillerine. Bir çift satırla hayat inşaa eden adam, Binlerce Sadi Irmak olacak ülkemizde. Satırlar çok yakında serbest olacak elbet. Dediğin gibi korkmayacağız; ne sonradan, ne şimdiden. Ne insandan ne doğrudan. Ne yanmaktan ne yanlıştan. Yürüyeceğiz. Elbet ulaşacağız bir  gün göğe. Fidanlarımız ağaç olacak, fikirleri derine ulaşan. Yüzündeki çizgiler olacak oyunumuzun kuralı. Hep hürriyet kazanacak. Yüreğime düşen alev, Öğretmenim, hürriyetim, güneşim, umudum… Sensin tüm oyunların galibi. Al senin olsun, uğrunda yanmaya hazır yüreğim. Söz veriyorum, kalemim fikirlerinle yanacak. Volkan olup patlayacağız fikir katillerinin üstüne. Şiir’e boyayacak çocuklarını anneler. Sulayacak fidanlarını her gün öğretmenler. Söz veriyorum, ikna edeceğiz güneşi aydınlatmaya. Açacağız umudumuzun ucunu. Yürüyeceğiz yüreğine, dost olacağız bugünle. Söz veriyorum, bir gün geleceğiz gözlerini ziyarete…