Millennium Serisi

(3 Kitap- Ejderha Dövmeli Kız / Ateşle Oynayan Kız ve Arı Kovanına Çomak Sokan Kız) / Stieg Larsson / Polisiye Roman /

Milas Önder Gazetesi
(3 Kitap- Ejderha Dövmeli Kız / Ateşle Oynayan Kız ve Arı Kovanına Çomak Sokan Kız) / Stieg Larsson / Polisiye Roman / Pegasus / Bestseller - Roman Dizisi / Basım: 2009 Ayşegül Şenay KAŞKAR - Stieg Larsson; İsveçli yazar, 1954 doğumlu ve 2004'te yaşamını yitirmiş. Afrika'da savaş muhabirliği yapmış, ülkesinde çok ünlü olan başarılı bir gazeteci ve aşırı sağa karşı mücadele veren Expo dergisinin de yazı işleri müdürüymüş. 1970'lerden beri ayrımcılık, ırkçılık ve aşırı sağ görüşlere karşı olmuş bir aktivist ve bu konuda birçok çalışması var. 1991'de Anna-Lena Lodenius ile birlikte aşırı sağcılık üzerine ilgili bir kitap yayınlamış. Larsson bir bilimkurgu hayranı, ama bunun izlerine Millennium’da rastlanmıyor. Kadın haklarının savunulması gereğini küçük yaşlarında tanık olduğu bir taciz/tecavüz olayı sebebiyle erkenden kavramıştır. İsveç gibi, kadınlar için seks işçiliğini yasaklayarak, dünyaya pozitif ayrımcılığın en güzel örneklerinden birini verdiğine inandıran bir ülkede bile kadınların sorunlarının bitmediğini gözler önüne epik bir şekilde sermiştir. Aynı yasa sebebiyle İsveç’te seks işçileri yer altına gömülmüş ve bu sebeple erkeklerin zulmune daha derinden mazhar olmuşlardır. Sosyalist olmasından dolayı, kitaplarında İsveç'te kurulan Nazist ve aşırı sağ örgütlerin derin izleri görünür. 9 Kasım 2004'te kalp krizi sebebiyle Stokholm'de vefat etmiştir. Mirasını Komünist İşçiler Derneği'ne bırakmasına rağmen, bu durum kanunen geçerli sayılmadığı için miras, babası ile erkek kardeşine geçmiştir. En tanınmış kitapları Milenyum Serisi adı altında toplanan üç romandan oluşuyor. Başta on kitap olarak düşünülen seri, yazar hayatını kaybedince “Ejderha Dövmeli Kız”, “Ateşle Oynayan Kız” ve “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız” adlarıyla üç kitapta kalmış. Aslında üç seri kitabın arkasından yazmaya başladığı dördüncü bir kitap daha varmış ama ölümü sebebiyle kitabı yarım kalmış. Aslında kitabın büyük bir bölümü kendi tarafından yazılmıştır ama kitabın yayınlanıp yayınlanmayacağına henüz karar verilmemişken ölmüştür. Ölümünden önce, bitmiş ilk üç roman, ailesi tarafından ölümünden sonra bastırılmıştır. Pek çok ödül alan seri, çok sayıda dile çevrilmiş ve pek çoğunda çok satanlar arasına girmiştir. Millennium üçlemesinin ikinci ve üçüncü kitaplarında gizli teşkilat Sapo'dan (İsveç istihbarat birimi) bahsetmesinden ötürü kalp krizinden normal yolla öldüğü konusunda derin şüpheler vardır. Vasiyetini bile ölümünden önce, o genç yaşta yazmış bir yazardır…   BİRİNCİ KİTAP Ejderha Dövmeli Kız   Orta yaşlı, eğitimli ve dürüst bir gazeteciyle (Mikael Blomkvist) hippi kılıklı, genç, eğitimsiz ve çok zeki bir kadın araştırmacının (Lisbeth Salander) hafiyeliğinde ilerleyen bu üçlemenin ilk romanı, Ali Arda’nın İsveçce'den çevirisiyle, Kasım 2009'da, Pegasus Yayınları'ndan, Ejderha Dövmeli Kız adıyla çıktı. Dokuz milyonluk İsveç'te üç buçuk milyon satan akıcı bir roman. İsveç'te sol eğilimli Millennium adlı derginin editörü olan Mikael Blomkvist, ülkesindeki yolsuzlukları araştıran ve bu yolsuzluklara karışanların ipliğini pazara çıkartan bir gazetecidir. Blomkvist'in başı çok büyük bir şirketle derttedir. Sebebi de Blomkvist'in Wennerström denen bu şirketle ilgili yazdığı sahte belgelere dayalı bir makaledir. Belgeler sahtedir, çünkü bu da başkaları tarafından onu tuzağa düşürmek için hazırlanmış bir tür oyundur. Bu sahte belgeler yüzünden Mikael'in 3 ay hapsi istenmektedir. Mikael aslında Wennerström'ün sütten çıkmış ak kaşık olmadığının farkındadır fakat elinde sağlam bir kanıt da yoktur. Bu olaylar genel yayın yönetmeni, aynı zamanda da ortağı olduğu dergiyi oldukça kötü etkilemiştir. Bir anlamda derginin adına kara leke sürülmüştür. Bunun tek sebebi olarak da Mikael'in yazdığı makale görülmektedir. Erika Berger, Millenium'un sahibi ve Mikael'in çok yakın arkadaşı ve nöbetçi sevgilisi, Mikael'in işten ayrılmasını istemediği halde Mikael işten ayrılmış gibi görünerek derginin adını kurtarma niyetindedir. Tam bu sırada ilginç bir iş teklifi alır. İsveç'in en köklü ailelerinden birinin başında bulunan Henrik Vanger, Blomkvist'i ailesinin ayrıntılı tarihini yazması için yüklü bir ücret kaşılığında kiralar. Yıllar önce kaybolmuş torunu Harriet'in kayboluşunun sırrını 1 yıl içinde bulması karşılığında 5 milyon kron ve Wennerström'le ilgili birkaç koz. Mikael Wennerström adını duyunca hemen kabul eder. Fakat Vanger'in asıl amacı, Blomkvist'e daha sonra açıklayacağı gibi, seneler önce kaybolan torununun akibetini öğrenmektir. Gazeteciyi de bu konuda araştırma yapması için tutmuştur. Blomkvist önce itiraz etse de Henrik Vanger'in ısrarlarına karşı gelemez ve İsveç'in ücra bir kasabasında yaşayan yaşlı adamın kendisine evinin yakınında tahsis ettiği kulübeye taşınarak işe koyulur. Araştırmaları sırasında birinin mail hesabına gizlice girdiğini farkeder ve sonra bunu yapanın Lisbeth Salander olduğunu anlar. Bu şekilde ikisinin yolları kesişir. Lisbeth Salander, geçimini araştırmalar yaparak sağlayan, çok zeki, bilgisayar dehası, marjinal bir kadındır. Salander, bir yanda kendi hayatındaki sorunlarla boğuşurken, Blomkvist'in hayatına ara ara girerek gazeteciye araştırmalarında yardımcı olur. Harriet olayındaki sır perdesini birlikte çözerler. Harriet aslında ölmemiştir. Araştırmaları esnasında Vanger ailesinin fertleriyle tanıştıkça karmaşık bir aile yapısı ve bununla beraber senelerdir gizli kalmış karanlık sırlar ortaya çıkmaya başlar. Harriet, babası ve ağabeyinin yaptıkları cani ve vahşice ve hatta sadistçe olaylardan kaçmıştır. Olay çözümlendikten sonra Henrik Vanger'in Wennerström'le ilgili herhangi bir kozu olmadığı ortaya çıkar. Sonra Lisbeth ve Mikael işbirliği yapıp Wennerström'ün ipliğini pazara çıkaracak tüm bilgileri ele geçirirler. Mikael bu konuda 4 ciltlik özel bir sayı yayımlatır. Bu da ülkede büyük yankı uyandırır. Böylelikle hem Millenium'un hem de Mikael'in adı aklanır.   İKİNCİ KİTAP Ateşle Oynayan Kız   Ejderha Dövmeli Kız'ın devamı niteliğinde olan bu kitapta, Lisbeth'in geçmişini öğreniyoruz. Birinci kitapta olduğu gibi, ‘kadına şiddet’ bu kitapta yine işlenmiş, hatta olayın başlangıcı bile denebilir. Zaten asıl karakterin kadın olması ve güçlü imajı, yazarın bu konudaki duyarlılığını özellikle vurguluyor. Lisbeth Salander, son bir yılını bütün dünyayı gezerek geçirmiştir.  İki yıl önce Mikael Blomkvist ile yaptığı araştırma sonucunda onun Wennerström ve Harriet Vanger olayını çözmesinde yardım etmiştir, Wennerström’ün ipliğini pazara çıkarmışlardı. O da bu arada Wennerström’ün paralarını kendi hesabına aktarmıştı. Ne de olsa dünyanın sayılı hackerlarından biriydi aynı zamanda: Wasp Enterprisess’di. Lisbeth, Sosyal hizmetler tarafından psikolojik rahatsızlıkları olan, şiddete eğimli, büyük ihtimal fahişelikle geçinen biri olarak biliniyordu. Çocukluğunda pek çok koruyucu aileye verilmiş, hepsinden kaçmıştı. Bunun öncesinde ise Büyük Felaket’in hemen sonrasında akıl hastanesine kapatılmıştı. Teleborian adlı bir doktorun sürekli onu bir yatağa bağlamasıyla geçmişti oradaki zamanı. Bütün bunlardan kurtulduğunda, Palgrem, vasisi olarak atanmıştı. Gerçekten ona karşı iyi davranan tek insandı. Geçirdiği beyin kanamasıyla işi bırakmıştı, Sosyal Hizmetler de ona Avukat Bjurman’ı vasi atamıştı. Ama daha ilk seferden çeşitli işkence yöntemleriyle tecavüz etmiş, sonra da ağzının payını almıştı. Tecavüzü olduğu gibi kaydetmiş, üstelik aynı işkenceleri ona yapıp hayatı boyunca kurtulamayacağı bir izi göğsüne döğme olarak işlemişti. Mikael Blomkvist, geçen iki sene boyunca Lisbeth’e ulaşmaya çalışmıştı, ama biliyordu ki o bunu istemediği sürece konuşamazdı ve istemiyordu. Yakın arkadaş olmaya başladıkları sırada birdenbire ondan kaçmaya başlamıştı. Mikael, ona hayatını ve Mıllennium’un kurtuluşunu borçluydu. Dergide her şey yolunda gidiyordu. Dag Svenson adında bir gazeteci, onlara kadın ticareti hakkında yazılmış bir makale ve kitapla gelir. Fazlasıyla özel olan bu araştırma birçok kişinin başını yakacak ve gündeme bomba gibi düşecektir. Svenson’un kız arkadaşı Mia Bergman’da bu konuda bir tez yazıyordu, aslında ikisi bu şekilde tanışmış, birlikte yaşamaya başlamıştı. Dag araştırmasının büyük bir kısmını tamamlamış, görüşmelerini yapmıştır, tek sorun Zala adındaki adamdır. Bütün büyük işlerin arkasında olduğuna dair hisleri kuvvetliydi, ama adam bir hayaletten ibaretti, herkes onun adını duyunca ürperiyor, kimse bir şey demiyordu. Bu dosyanın kilit ismi Zala’ydı… Paskalya yemeğini kardeşinin kalabalık ailesiyle beraber geçiren Michael, Dag’ın araması üzerine akşam oraya uğrayacağını söyler. O sırada Dag ve Mia’nın beklenmedik bir ziyaretçileri gelir, Lisbeth. Evine geri dönüp uyuduğunda Lisbeth’in Dag ve Mia’nın evlerinde tek kurşunla öldürüldüğünden haberi yoktur, tabii ki cinayet aletinde kendi parmak izinin olduğundan da. Sabah haberlerinde katil zanlısı olduğunu öğrenmiştir, üstelik cesetleri bulan da Blomkvist’ti. Bütün ülke onu arıyordu, psikopat, topluma zararlı, muhtemel fahişe, sosyal özürlü, geri zekalı bir katil olarak tarif edilmişti. Neyseki gazetelere verilen resimlerine artık benzemiyordu. Birkaç dövmesini sildirmek, piercinglerini çıkarmak ve göğüslerini büyütmek işine yaramıştı. Blomkvist Lisbeth’in biyogrofisindeki eksik yanı arıyor. Palgrem’i ziyaretinde ona 12 yaşındaki bir kızın neden akıl hastenesine yatırıldığını sorar. Anlatılanlar onun beklentilerinin tamamen dışındadır. Zala, eski bir Rus ajanıdır ve Sovyetler çökünce İsveç’e iltica etmiştir. İsveç de bu adamı korumaya almıştır, kayıtlarda ismi bu yüzden yoktur. Bu sırada Lisbeth’in annesiyle tanışmış ve ondan ikiz kızları olmuştur; Lisbeth ve Camilla. Adam tam bir piskopat ve şiddet yanlısıdır, kadını arada ziyaret eder, bu ziyaretlerinde onunla birlikte olup onu döver. Ziyaretlerin birinde Lisbeth babasını omzundan bıçaklar. Tamamıyla annesini korumaya kendini adamıştır ama son ziyaretinde yetişememiştir. Zala annesini epeyce dövmüş beyin kanaması geçirmesine sebep olmuştur. Lisbet de benzin bombasıyla babasını aleve vermiştir. Bu yangında Zala bir bacağını kaybetmiştir ve kızından ölesiye nefret etmektedir. Zala, fuhuş, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi “işler” yapmaktadır. Bu kitap bir öncekine nazaran heyecanlı bir yerde bitiyor, çünkü kitabın sonunda Lisbeth, başında bir kurşunla kanepede yatmaktadır.   ÜÇÜNCÜ KİTAP Arı Kovanına Çomak Sokan Kız   Kitap, kaldığı yerden başlıyor. İkinci kitapta kurulan kurgunun içine düşüyorsunuz, detaylarıyla birlikte hikaye akmaya başlıyor. Lisbeth'in durumu ağırdır, babası onu, kafasından omzundan ve kalçasından vurmuştu. O da babasının yüzüne balta ile vurmuştu, onun da durumu ağırdır. Mikael ambulans çağırır, helikopter gelip Lisbeth'i alır. Kitabın ana konusu hükümetin yozlaşması, İsveç derin devletinin ne olduğununun bir romanda belgesel tadıyla açıklanması. SAPO’nun içinde güvenlik polisine bağlı ‘sektör’ adında bir oluşumun olması. Zala'yı bu bölüm hükümetten bile gizli tutmuş ve saklamıştır. Mikael bunların hepsini ortaya çıkarır. Sektör, Zala ve Lisbeth'in yakalandığını öğrenince yapılan yasa dışı işlerin acığa çıkacağı korkusuyla telaşlanır yine bir araya gelirler ve olayı örtbas etmeye çalışırlar. Zala’yı hastane odasında öldürürler. Lisbeth'i de hastanede öldürmeye çalışırlar ama Lisbeth'in avukatı (Mikael'in kız kardeşi) onu kurtarır. Mikael hem Lisbeth'in hayatı hakkında hem de sektör hakkında bir kitap ve makale hazırlar. Sektördekiler Mikael'in kaynağı olabilecek bilgi sahibi kişileri öldürür. Serinin bu üçüncü ve son kitabında Lisbeth'in arasına kalın duvarlar ördüğü herkes, babası yüzünden  çok büyuk haksızlıklara uğradığını farkeder ve ona yardım edebilmek için  ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. Lisbeth'in ise mahkeme öncesi o hastane odasından Mikeal'in yardımıyla küçük bir elbilgisayarı ile neler yapabildiğine bir kez daha şaşırıp kalacaksınız… Arı Kovanına Çomak Sokan Kız adlı romanında, Stieg Larsson başına gelecekleri önceden görüp yazmış adeta. Mikael adlı gazetecinin başına gelenleri okurken, Larsson'un da işyerinde kalp krizi geçirerek hayata veda ettiğini bilmek insanı düşündürüyor…