Muhtar Dursun ve Dibekdere gerçeği / 1
Dursun GİRGİN Dostlarım merhaba… Dibekdere’yi tanımanız için Muhtar Dursun’u çiğneyip geçemezsiniz
Milas Önder Gazetesi
Dursun GİRGİN
Dostlarım merhaba…
Dibekdere’yi tanımanız için Muhtar Dursun’u çiğneyip geçemezsiniz. Eğer böyle yaparsanız sonuç ne olur bakınız izah edeyim.
Dibekdere köyü 200 veya 250 senedir, 5-6 kuşaktan beri Muğla il sınırları içinde ta Osmanlı döneminden beri var olan bir topluluktur. Bu insanları diğer köylerimizden ayıran birçok özellikleri vardı. Tabii ki bu özelliklerin de en başında gelen konu bu köy halkının 7’den 70’e hepsinin de müzik kültürüyle uğraşıyor olmasıydı. Peki ben niye bu köyün dertleriyle çok yakından ilgilenmek zorunda kaldım?
Dostlarım; ta 1960’lı yıllardan beri, yani ben kendimi bildim bileli, bu halkın çok çileler çektiğine şahit oldum. Burada fazla detaylara girmek istemiyorum. Örneğin kendi sanatımızı icra ederken bile hep ötelendik, hep itilip kakıldık, hep çileler çektik. Hatta rahmetli Babacığım ve rahmetli Anacığım hep anlatırlardı; o derme çatma sazdan evlerin içinde çok perişan, çok çileli günlerinin geçtiğini anlatırlarken bazen de ağlarlardı. Bu çilelerin çeşitli boyutları vardı; devlet eliyle yapılan zulümler. Örneğin karınlarını dahi doyurabilmekten aciz olan bu insanlardan yıllarca alınan haksız vergiler. Benzer birçok hukusuz, kanunsuz işlerle karşılaşır dururduk.
Yıl 1974; bu köy halkının dertleri bitsin, çileleri bitsin diye ilk defa ilkokul mezunu bir şahıs olarak muhtarlık için aday oldum. Çok iyi hatırlarım ki, tıpkı bugün nasıl ki memleketimizi felaketin eşiğine getirdiği halde yine de Tayyip diye bağıranlar gibi işte o gün de Dibekdereliler yine o eski zulme oy verdiler. Neyse ki 6 ay dahi geçmeden bir ara seçime daha gitmek zorunda kaldık ve işte o zaman köyüme muhtar seçildim. İlk işim nüfus cüzdanlarımızdaki Kıpti kelimesini kaldırtmak oldu. Akabinde; okuldu, suydu, elektrikti, camisiydi, yoluydu derken 13 sene içinde çok farklı bir Dibekdere yarattık. Bu arada da bugünkü meşhur araştırmacı gazeteci Sayın Uğur Dündar’ı köyüme davet ettim. Sırf şu haksız yere alınan vergi konusunu gündeme taşıyabilme adına ve bu mücadelem hep devam etti. Ta ki 2010 yılında, Muğla Milletvekillerimiz Sayın Fevzi Topuz ve Mehmet Nil Hıdır Beyin de destekleriyle bu konuyu da hallettik. Ve bugün birçok mahalli müzisyenler rahat bir nefes aldılar.
İşin kültür boyutuna gelince; Dibekdere köyü adeta bir gizli hazine gibiydi. Bu köyün kültürel kimliği, aslında Sayın Uğur Dündar’ın köyümüze gelişiyle bir miktar da olsa Türkiye genelinde tanınmaya başladı. Ancak bütün bu olup bitenler elbette ki yeterli değildi. Birçok yerlerde gerek Dibekdere’nin davul ve zurna kültürünü, gerekse bu köy halkının Muğla yöresi için ne kadar da önemli olduğunu anlatan birçok köşe yazılarım yayınlandı. 2002 yılında kurulan ve bugün hala faaliyette olan Derneğimizin gerek tanıtımı, gerekse bu köyün kaderini değiştirebilecek birçok güzel projelere imza attık. Bunlardan en önemlileri de 6 davul 6 zurnayla toplu halde yapılan çalışmalar. Bunların neticesinde her yerde itibar ve ilgi gören bu çalışmamızın yanı sıra kılık kıyafet gibi özelliklerin yanı sıra 2010 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Türkiye’de ve Muğla’da bir ilke izma attık. 15 kişi Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçı Belgesi aldı, yetmedi Milas Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünce Dibekdere’de ilk defa Yetenek Geliştirme Projesi kapsamında 25-30 gencimize sertifika verilmesini sağladık. Tabii ki bütün bunlar yeterli değildi. Milas Belediyemiz de bir konservatuar mezunu Hocamızın vermiş olduğu nota eğitimi ve zurna haricinde farklı nefesli sazları çalma eğitimine devam eden genç ve yetenekli yavrularımız maalesef geleceğe ümit vermiyor düşüncesiyle (bana göre yanlış bir önyargı sonucu) bu eğitimi yarıda kestiler.
Yani dostlarım; bütün bu gelişmeler devam ederken bir yandan Türkiye genelinde yayın yapan Kanal 7, Samanyolu, TRT ve diğer birçok görüntülü medya ve yazılı basın köyümüzü, gerçekten de çok güzel tanıtıcı yönleriyle dünyaya tanıttılar. Bu arada da birçok kültür tacirleri gelip gitti Dibekdere’ye. Örneğin; özellikle bilinmeyen zeybekler üzerinde birçok kişi ve kuruluş bizlerden aldıkları o güzelim bilgileri maalesef hep kendi çıkarları için kullandılar. Örneğin, ben bundan birkaç sene önce Kent Konseyi’nde ‘Zurna Festivali’nden söz ettiğim zaman benim tekliflerim ne yazık ki kaale dahi alınmadı. Hatta ben bu konuyla ilgili Önder Gazetesinde devamlı yayınlanmakta olan köşe yazılarımın birinde bu konuya genişçe yer vererek gündeme taşımıştım. Ne yazık ki, ‘ağzı açığın malını gözü açıklar yer’ misali zurna davul kültürüyle zerre kadar alakaları ve bilgileri olmayan kişiler bu işin rantına kondular.
Beni asıl kahreden olay şu; hani deyişimiz vardır "babası oğluna bir bağ bağışlamış oğlu da nail olup ona bir salkım üzüm dahi vermemiş." İşte o misal, şimdi birileri zurna davul kültürü üzerinden rant elte etme peşindeler. Benim Sayın Muğla Büyükşehir Belediyemize nacizane bir teklifim olacak; gelin bizim Milas Yöresi Davulcular ve Zurnacılar Derneğine destek olun da bir de biz yapalım Zurna Festivalini. Sonra da çok değerli Muğla halkına soralım "hangisi iyi oldu" diye. Muğla Milletvekillerimden ve tüm Muğla yöresi Belediye Başkanlarımdan rica ediyorum; Zurnacılar Davulcular Derneği denen bir dernek var yöremizde. Madem ki örgütlenmeden yanayız, öyleyse, örgütlenmek isteyen bu amaçla da güçlenmek isteyen derneklerimizi ötekileştirir gibi saf dışı bırakarak bu tür projeler olmaz. Muğla’nın yörüklerinin içinde yer almadığı bir Yörük Şenliği yapılması nasıl ki doğru değilse, Milas Yöresi Zurnacılar ve Davulcular Derneği’nden en az 10-15 tane zurnacının 2014 yılı içinde yapılacak olan Zurna Şenliğine katılmalarını istiyorum. Bu da böyle biline, ayrıca da bu şenlikte görev alacak olan zurnacıları Ercan Hoca veya Recep Hoca değil, Milas Yöresi Davulcular ve Zurnacılar Derneği belirleyecektir. Şayet bu festivalin amacı üzüm yemek değil de bağcıyı dövmekse o zaman mesele başka. Bilmem meramımızı anlatabildik mi?