‘Okuma Alışkanlığı’ aşılama ister

Cahit YAKA / Eğitimci Nasıl doğadaki yabani ağaçları bir aşılayan olunca güzel ve tatlı meyveleri yersek, kitap ve gazete okuma alışkanlığını kazanmanın da bir önderi ve örneği vardır

Milas Önder Gazetesi
Cahit YAKA / Eğitimci Nasıl doğadaki yabani ağaçları bir aşılayan olunca güzel ve tatlı meyveleri yersek, kitap ve gazete okuma alışkanlığını kazanmanın da bir önderi ve örneği vardır. Yani bir aşılayanı olur. Neden böyle diyorum. Genel olarak bir çocuk hayatı sınama, yanılma, anlama ile tanır. Yalnız bunun olabilmesi için ailede, okulda ve çevresinde iyi ortamın olması gerekir. Yani bu çocuğa iyi önder ve güzel görüntüler sunan ışıkların olması ve çevresini aydınlatması, çocuğun ilgisini çekmesi lazımdır. İşte öğrencilerin eğitimi, ilgi ve yeteneklerine göre olunca başarılı olur, denmesi de bundandır. Ayrıca her çocuk bir fotoğraf makinesi gibidir. Yalnız ona iyi şeyleri göstermemiz gerekir ki, iyileri alsın ve iyi insan olsun. Ha, kötülükleri gösterir kötü örnek olursak, o da kötü insan olacaktır. Çocuklarına iyi aşıları yapacak olanlar, başta anne babalarıdır. Sonra, öğretmenleri ve çevresidir. Yalnız bu aşılama nasıl olur, onu size açıklayayım, bildiğim kadar. Araştırma ve deneyimlerimin kazandırdıklarınca. Ben gazete, dergi ve kitap okuma alışkanlığını, Kızılçullu ve Ortaklar Köy Enstitülerinde bana yapılan aşıyla kazandım. Nerede bir gazete, dergi ve kitap görsem, elim hemen ona uzanıp okumak istiyorum. Bunu evimde de yapıyorum ve sürdürüyorum. Bir de gazete ve mecmualara evimde yazılar yazıyorum. Yalnız bu halim, eşimin işine pek gelmiyor. O benim konuşuvermemi ister daha çok. O da bu isteğinde haklı ama. Benim elimde olamayan okuma-yazma alışkanlığım, onunla daha çok konuşuvermemi engeller. Ben de eşime, ‘kabahat bende değil, böyle okuma yazma alışkanlığını veren Köy Enstitüsüdür’ der, yükü üstümden atarım ama bu aşıyı bana yapanlara gene minnettarım. Ellerine, dillerine, nefeslerine yaşıyorlarsa sağlık diliyorum. Ölenlerine ise rahmet görmelerini yalvarıyorum, yaratanımdan. Şimdi esas bu yazımı bana yazdıran, bir gençteki gazete okuma sevdasıdır, tutkusudur. Bu gençle çok kere Milas Belediye Parkı kahvehanesinde karşılaşıyorum. Bu genci bir kenara çekilmiş, gazete okuyorken görüyorum. Bu haliyle bu genç ilgimi çekti. Yanına vardım, güzel sohbetten sonra, ‘gazete okuyorsunuz galiba. Kaç gazete var elinde’ dediğimde üç gazeteyi gösterdi. Ayrıca bu gazete yazılarını bana güzelce anlattı. Ben de, ‘bir eğitimci olarak sizi kutluyor ve okuma alışkanlığını alkışlıyorum’ dedim. Bir de siz bu alışkanlığı kendiniz mi kazandınız yoksa biri mi aşıladı diye sordum gencime.. ‘Bana bu alışkanlığı daha çok kazandıran annem oldu’ dedi. ‘Ben böylece gazete ve kitap okumaya alıştım, her gün okurum efendim’ diye açıkladı. Ben de ona, ‘her anne, baba ve öğretmenlerin çocuklarına, öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırabilmek için, senin annen gibi eli nde gazete ve kitapla eve veya sınıfa gelmeli, böylece örnek olmalıdır’ dedim… ‘İşte o zaman senin gibi gazete ve kitap okuyanlar çoğalır. Böylece okuyan daha iyi düşünür. Demokrasimiz daha iyiye gider’ diye açıkladım. Sonuçta kamu ve kul hakkı yiyenler, o zaman hiç bulunmaz. Çünkü dürüstlük, iyi düşünmekle de ilgilidir dedim gence. Allahım her işte aklımızı kullanmamızı istiyor. Kullanmayanların üstüne pislik yağdıracağını söylüyor. Gene, Atatürkümüz, "Hayatta gerçek yol gösterici okul, ilim ve fen" dememiş mi? Öyleyse iyi düşünme için okuma alışkanlığımız olmalıdır. Buna yöneticilerimiz de ortam hazırlamalıdır. Örneğin Milas Belediye Başkanımız Milas Parkını yeniden düzenlerken, uygun bir yerine gazete, dergi ve kitaplar koyarak bir bölüm oluşturmalıydı. Başkanımıza bir hatırlatan olsaydı, sanıyorum, başkan da bunu sağlardı. Bu okuma aşığı genç, gürültü içinde oturup okumaktan kurtulur, sakin bir yerde okuma olanağına kavuşur. Sanıyorum başkanım bunu yapar. Böylece okumaya ortam hazırlar. Sonuçta insanlarımızın iyi düşünmesine katkı sağlar. Daha uygar bir ilçe olmamızın yolunu açar. Çok çeşitli sosyal etkinliklerimize bu okuma yerini de katarak bu belirttiğim gencimize yeni gençler katarız diyorum… Haydi, bu konuda da göster kendini başkan bey. 23 Nisan Bayramını Atatürküm çocuklarımıza armağan etmiş. Başkanım siz de bu bayram vesilesiyle çocuklarımıza ve gençlerimize güzel parkımıza da bir okuma bölümü oluşturun. Böylece Atatürk yolun da olduğunuzu bu etkinliğinizle de gösterin istiyorum. Atatürkümüz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adını da vermiş. Bu bayramı çocuklarımıza armağan etmiş ama; yanlış, ilim dışı eğitimimizle çocuklarımızı, gençlerimize halâ kıyıyoruz. Hala 10-14 yaşlarındaki kızları başlık parasına birden çok kadınla evli yaşlı erkeğe dana satar gibi satıyoruz. Ayrıca çok yerde çocuk işçileri çalıştırıyoruz. Çocuklarımıza haksızlık yapılarak. Hatta ailelerdeki geçim zorluğundan çocuklar kâğıt, su satıyorlar büyük şehirlerin caddelerinde. Küçük çocuklar pamuk ve fındık toplamaya gidiyorlar. Giderken de trafik kazaları geçirerek ölüyorlar. Okullarda sınav bombardımanından, çocuklarımız çocukluklarını tam yaşayamıyorlar. Böylece psikolojileri bozuluyor ve geleceğe güvenleri azalıyor. Çocuklarımıza antlarını okutmaz olduk. Eskiden çocuklarımız 23 Nisan Bayramını tüm okullar birlikte kutlarlardı. Böylece çocuklar için bayram daha anlamlı ve coşkulu olurdu. Maalesef birlikte bayram coşkusunu yaşamayı ellerinden aldık. Eğitim ve kültürel değerleri alma etki ve tepki ile olur. Bunun çapı ne kadar genişse, faydası da o kadar olur. Bu çocuk bayramının çapını küçülttük. Yoksa bu bayram küçültmesi bizi bir başka yola mı sokuyor acaba dedirtiyor bana… Çocuklarımız geleceğimizin nasıl olacağını gösteren tohumlardır. Bu tohumları iyi bir ortamda yetiştirirsek, bayramlarını kısmazsak geleceğimiz de iyi olacaktır.