Siz ‘Yalancı Bahar’ nedir bilir misiniz?

Dursun GİRGİN Dostlarım merhaba

Milas Önder Gazetesi
Dursun GİRGİN Dostlarım merhaba. İlk cümle olarak şunu söyleyeyim sizlere: Bir zamanlar “Arap Baharı” vardı. Lütfen, olup bitenleri unutmayın. “Arap Baharı” dedikleri şey aslında ‘yalancı bahar’dır. Peki, yalancı bahar mı olurmuş demeyin sakın. Çünkü yalancı bahar olur, hem de öyle bir olur ki, bir de bakmışsın laleler açmış, kara ağaçlar yemyeşil olmuş, bademler çiçek açmış. Sadece bademler mi, bütün meyve veren ağaçlar çiçek açmış, ardından da havalar bir anda soğuyup fırtınalar başlar, soğuklar başlar ve sonuç malum. Erken gelen bahar kıtlık getirir, yokluk getirir. Neden mi? İşte cevabı: Çünkü o rengarenk açan meyve çiçekleri bir anda solar, biter ve meyve veremez, işte yalancı bahar böyle bir şeydir. Peki bu “Arap Baharı” ne oldu dersiniz? Sonuçta o yalancı bahara öylesine kendini kaptıranlar oldu ki ... “Türkiye yeniden büyük Osmanlı’yı kuruyor, haberiniz olsun” diyenleri mi ararsın, -yapılan 1001 odalı saraylara bakıp da- “Aha işte Türkiye şaha kalktı bakın” diyenleri mi ararsın. Neticede bu “Arap Baharı” yerine öyle bir Arap alemi bıraktı ki sormayın. Şimdi de hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyor; neden? Çünkü çiçek açacak meyve ağacı kalmadı. Irak’ta, Libya’da, Mısır’da ve Suriye’de artık o meyve ağaçlarının kimini el aldı, gencecik yavrular öldü gitti ... Meyveye dönüşmeden güzelim meyve ağaçlarımız kuruyup bitti. Peki bunun adı yalancı bahar değil de ne olabilir sizce. Daha halâ birileri konuştukça konuşuyor!.. Yahu susun artık; eğer ille de konuşacaksanız gerçekleri konuşun da bu millete bir faydanız olsun bari. Peki ne konuşmalılar? Bence ilk yapacağınız iş şu bu milletten özür dilemek olmalı. Neden mi? Çünkü yalancı baharla milleti aldattınız. Bazı yerlerdeki yörük dostlarım, “Dursun usta bu yıl da bahar erken geldi. Umarız ki, yalancı bahar olmaz çünkü birkaç yıldan beri bu yalancı baharın ürünlerimize, özellikle de meyve ağaçlarımıza çok zararı oluyor” deyince ben de dedim ki; “Bakınız dostlarım en büyük zararı bizler ülkece AKP iktidarının 14 seneden beri peşine takıldığı sözde Arap Baharından gördük. Bu bahar bizleri adeta tüm İslam aleminden ve de Ortadoğu’dan hatta tüm komşularımızdan ayırdı ...” İşte bu nedenle ben rabbimden gelen her şeye razıyım, ama velakin başımıza örülen türlü hileleri, türlü belaları kabullenemiyorum. Evet dostlar, her zaman söylüyoruz ve de söylemeye de devam edeceğiz. Yıllardır başta ABD olmak üzere bizlere o kadar büyük tuzaklar kurdular ki, bu tuzakları ne yazık ki bizleri idare edenler göremediler. Oysa görünen köy kılavuz istemez misali perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Aslında sadece AKP’ye oy verenler kaybetmiş olsa canım feda olsun ama ne yazık ki kurunun yanında yaş da yanar misali bugün hepimizin ciğeri yanıyor. Ülkemiz sanki bir ateş çemberinin içinde, ama gel gör ki, başta yüce meclisimiz nelerle uğraşıyor, sanki bu ülkede her şeyimiz güllük gülistanlık, sadece  bir eksiğimiz var, o da başkanlıkmış gibi bu yüce milletle halâ alay ediyorlar ... Eh, daha ne söyleyeyim de sizleri bu hayal dünyasından kurtarayım. Zaten bir atasözümüz vardır: Bir insana kırk gün deli dersen o insan da kırkıncı gün zırdeli olur çıkar ve kendin de kendi yalanına inanır olursun. Evet dostlarım, ülkemizin zengin kaynakları yeter ki milletimizin refahı için çalıştırılsın, birilerin zengin olması için değil. Sanırım ne demek istediğimiz anlaşılmıştır. Mesele, karanlıkta kalınca karanlığa küfretmek değildir. Bu karanlıkta herkes bir mum yakarsa, inanın ülkemiz en kısa zamanda gerçek aydınlığa kavuşur. Asıl olan da bu değil mi dostlar? Öyleyse geliniz el birliği yapalım, gönül birliği yapalım, bir yandan milli birliğimize ve bütünlüğümüze sahip çıkarken öbür taraftan da artık ne ABD’nin, ne İsrail’in, ne AB’nin, ne de şu Suudiler ile BAE’nin sahte dostluklarına güvenip de kendi kendimizi aldatmayalım, yeter artık yeter!..