Susmak ya da susmamak, işte bütün mesele!
Ayşe SANDAL / Kişisel Gelişim Uzmanı - Milas Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Değerli okurlarım merhaba
Milas Önder Gazetesi
Ayşe SANDAL / Kişisel Gelişim Uzmanı - Milas Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı
Değerli okurlarım merhaba.
Bugünkü yazıma; kızımın ilkokuldayken ezberlediği ve uzunca bir süre devamlı tekrarladığı bir sözle başlamak istiyorum:
Söz ola, kese savaşı
Söz ola, kestire başı
Söz ola bal ide, ağulu aşı
Yıllar önce bir söz okumuştum:
Aileler, çocuklarının konuşması için epey çaba harcarlarmış ve geçen zamanla birlikte aynı çabayı bu defa çocuklarını susturmak için harcarlarmış. Çocukken büyüklerimiz bize bir bakış attılar mı susardık, peki, ya büyüyünce o bakışı atacak birileri olmayınca ya da bizler her şeye rağmen inatla konuşmaya devam edince?
Geçtiğimiz hafta Bodrum’da özel bir toplantıya davet edildim. Bu toplantıda; Türkiye’nin tanınmış düşünürlerinden ve aynı zamanda yazarlarından bir beyefendiyle söyleşi yapılacak ve çok önemli bazı konulara değinilecekti. Değinilecekti diyorum, çünkü çok fazla bir konuya değinilemedi. Toplantıda iyi eğitimli, alanında uzman olan insanlar da vardı elbette ve maalesef beyefendiye fazla konuşma hakkı tanımadılar.
Sorular soruldu, soruların cevaplarına başkaları atıldı, kendi fikirlerini beyan etmeye başladılar, beyefendi susarak nezaketle sözlerinin bitmesini bekledi ve canım zaman da öylece akıp gitti ve ben de o çok merak ettiğim konularla ilgili fazla bir şey alamadım. Hatta bir ara, konuyla ilgili bana, ne düşündüğüm soruldu, ben de oraya beyefendiyi dinlemeye gittiğimi, soruyu başka bir zaman memnuniyetle yanıtlayabileceğimi söyledim. Gidişatın böyle olması nedeniyle çok sıkıldığımı belirtmek isterim.
Peki, nasıl olmalı?
İnsan nerede susup nerede konuşmalı?
Konuşmak nedir?
Susmak nedir?
Aslına bakarsanız, bu da bir ders konusu olarak okul müfredatlarına girmeli.
1994 yılında Kişisel Gelişim derslerim başlamıştı, derslerin henüz daha 1. ayında ustamız bize "Susma ödevi" verdi ve "Bundan sonra gündelik hayatınızda gerekmedikçe fazla konuşmayın, çünkü çok konuşmak büyük bir enerji kaybıdır. Susmada; büyük bilgi ve bilgelik saklıdır. Susarak ve gözlem yaparak, insanlar ve hayat hakkında çok fazla bilgi edinirsiniz. Sustukça içinize döner, gerçek kendinizi bulur ve kendinizi tanırsınız" dedi.
Geçen yıllar boyunca susmayı kendime o kadar çok prensip haline getirdim ki, bulunduğum bir ortamda bazen hiç konuşmadan birkaç saat geçirebilmeyi ve sadece gözlem yapabilmeyi başardım.
Dıştaki dünya dinginleştikçe, içteki dünya da dinginleşiyor.
Gerçekten gereği gibi mi konuşuyoruz? Kelimeleri doğru seçebiliyor muyuz? Söylediğimiz bir sözle insanlar mutlu mu oluyor? Yoksa darmadağın mı oluyor? İlişkilerimiz nasıl?
Her zamanki gibi sorular, sorular, sorular… Ama sorular olmazsa cevapları bulamayız ki! Başkalarını suçlamak çok kolay, ya bizim bundaki sorumluluğumuz? Sözlerimizin başkaları üzerindeki sorumluluğunu kabullenmezsek, hem mutsuz olur hem de mutsuz ederiz.
Hiçbir zaman tek taraflı haklı yoktur. Her iki tarafın da kendine göre haklı yanları vardır. Gelin, bundan sonraki konuşmalarınıza daha fazla dikkat edin. Hayatla ilgili neler söylüyorsunuz, ilişkilerinizle ilgili neler söylüyorsunuz? Önce kendinize bir kulak verin, kendinizi dinleyin, bir başka kişiyle konuşurken de kendinizi dinleyin. Biraz susmaya ne dersiniz?
Haydi, bugün değişik bir şey yapın, eve gittiğinizde ailenizle günlük sohbetinizi yapın ve sonra susun ama beyninizi de susturun. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; bir insan bir günde ortalama olarak yaklaşık 60 bin kelime düşünüyor ve bunların % 80’i bir gün önceyle aynı. Yani her yeni günde bir önceki günün cümlelerini sarf ediyoruz.
Büyük Usta Hazreti Mevlana der ki: "Dün söylenenler dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım."
Haftaya görüşünceye dek sevgi ve muhabbetle kalın.