Dursun GİRGİN
Dostlarım merhaba…
"Kekliğin yürüyüşüne bakarken kendi yürüyüşümüzü unutuverdik." Malum bu söz keklikle saksağan kuşuna ait söylenmiş bir sözdür. Sözün özü şu; bir zamanlar saksağan kuşu çok güzel yürürmüş. Derken bir gün keklikle karşılaşırlar. Dikkat ederseniz keklik kuşu çok hızlı yürüyen bir kuştur. Saksağan başlar kekliği taklit etmeye ve gel zaman git zaman kendi yürüyüşünü de şaşırır.
İşte taklitçilik bu kadar kötüdür. Demem o ki, her zaman özüne sahip davullar hep deri davuldu, zaman içinde deri davullar tarihe karışıp gitti. Peki sebep neydi? Herşeyden önce kara hayvan dediğimiz keçi türü neredeyse bitti bitecek. Malum, bizim eski davulların çıbık tarafı da tokmak tarafı da hep keçi derisinden olur. Bir de bizler, bundan 30-40 sene önce zurna kamışlarını hep Ağustos Eylül aylarında tatlı su kenarlarındaki, adına deli kargı dediğimiz, sırça parmak kalınlığında ve ince kargıların tazeyken rüzgarın tesiriyle içine hayvanların girerek çiğnemesi sonucu kırılan, yere düşen ve bu arada da kendilijğinden oluşan kamışların zevki ve kullanımı daha bir başkaydı.
Peki ne oldu da bu güzelliklerden mahrum kaldık? ‘Para var çare var’ demiş atalarımız, artık eskisi gibi Dibekdere ve Selimiye’de 3-5 takım zurnacı yok. Sayı hayli bir ilerledi. Durum böyle olunca da, hem davul yani hem davulcu sayısı hem de zurnacı sayısı çoğaldı. Bu da ister istemez birçok konuları etkiledi. Örneğin davul derisini bulamaz olduk, zurna kamışı bulmakta zorlanır olduk. Bir de olumlu ve olumsuz şartların oluşumu sonucunda doğadaki sazlıkların, kamışlıkların tahribatı bizleri çok mu çok etkiledi.
İşte bu nedenle bugün Türkiye genelinde tam bir zurna kamışı ve otantik davul derisi sorunu yaşanıyor. Herşeye rağmen, bizler babalarımızdan, atalarımızdan öğrendiğimiz tecrübelerle bu kültürü yaşatmaya çalışıyoruz.
Geçen seneki Zurna Festivalinde, üniversite öğretim görevlisi olan, aslen Sinoplu şu an halâ İstanbul’da hocalık yapan Sayın Ünal Yörük Muğla’ya geldi. O da aynen bizler gibi kaba zurna çalıyor, fakat kamışları plastik. O da acayip bir biyonik ses veriyor.
Sordum kendisine "Sayın Ünal Hocam, niye zurna kamışı kullanmıyorsun?" Aldığım cevap çok ilginçti; "Dursun Amca, ben birkaç yerde zurna kamışlarının azizliğine uğradım, o günden beri hep bu kamışları kullanırım" dedi, çok üzüldüm.
Niye bütün bunları anlatırım bilir misiniz dostlar? Affedersiniz ama, köpeğin insanı ısırması haber olmaz ama bir insan eğer köpeği ısırırsa haber olur, hem de manşetten verilir. İşte davul kültürünün zorlukları başlıklı köşe yazımın da aslında, özünde çok konular var anlatılması gereken. Hatta bu kültürün yaşatılması adına bence zurna-davul şenliklerinde bu konular da dile getirilmeli. Hatta en güzel zurna yapan, en güzel otantik davul yapanlar, en güzel zurna kamışı yapanlar da desteklenerek bir nevi bu kültürü özüne uygun şekilde yaşatanlara destek olunmalı. Aksi halde bugünkü şu gidişatın sonu bence kültür yozlaşmasına doğru gidiş olur. Zaten şu anki ortamda çok farklı birşey yok.
Her yerde çalgıcı müsvetteleri o kadar çok ki. Artık, ‘tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ mantığı şu anki zamana hakim. Eh bizler de ne yapıyoruz, olanları-olması gerekenleri, söz uçar yazı kalır mantığı ile hiç olmazsa yapılması gerekenleri anlatalım ki belki bir gün gelir de lazım olur diyoruz. Hem halkımızı aydınlatıyoruz, hem de gelecek kuşaklarımıza bir yazılı miras bırakmak istiyoruz. İnşallah birgün gelecek kültürel özellikli yazılarımı bir kitapçıkta toplayarak Dibekdereli genç yavrularımıza ve kültürünü seven, onu korumak isteyen tüm dostlarıma birşeyler vermek istiyorum.
Sözün özü dostlarım; gerçek kültür adamlarımıza sahip çıkarak yaşatılım ki bu kültür de yaşayabilsin. İşte bu nedenle kültürel içerikli festivallerin önemi çok büyüktür. Sonuç olarak bugün bir otantik deri davulun maliyeti 300-400 TL. Çok güzel bir erik veya kiraz kaba zurnanın fiyatı 500 TL. Amma velakin, gel gör ki adam 100 TL’ye gelişi güzel zurna satıyor, gelişi güzel davul satıyor, sonuç malum. Geçen gün bir dostum beni telefonla aradı, dedi ki; "Dursun Abi, senin şu çocuk davulları kaç para?" Dedim ki; "50 TL. Bunun sadece tokmağı 10 TL"... "Öbür tarafta birileri 10 TL.’ye çocuk oyuncağı maliyetinde çocuk davulu satıyor" dedi. Ben de ister istemez bu dostuma bazı konuları açık seçik anlattım. "Benim çocuk davullarının zaten tokmakla beraber maliyeti 30 TL be kardeşim, nasıl 10 TL’ye vereyim. Sen benim çocuk davullarımla diğerlerini nasıl kıyaslarsın?" dedim. Aldığım cevap çok ilginçti "Yahu Abi, çocuk sevindirmek değil mi bu" demez mi.
İşte dostlar, her geçen gün kültürümüzün yozlaşmasının ana sebebi de bu tür nedenler. Yani adam diyor ki; "Yahu zurna değil mi bu?" İşte bu mantık, kültürümüzün içini kurt gibi kemiriyor.
Değerli dostlarım; zaman zaman bu tür konuları hep konuşacağız ki gerçekler herkesce bilinsin. Kaliteli meyve yiyebilmek için ağaca bakmak gerek. Benim evimin bahçesinde çok güzel bir asma vardı. "Bağa bakarsan bağ olur, bakmazsan da dağ olur" atasözü gerçek oldu ve bu yıl hiç üzüm yiyemedik. Bilmem daha fazla söze gerek var mı?
Haydi dostlarım; hoşça kalın, dostça kalın…