Ayşe SANDAL / Kişisel Gelişim Uzmanı - Milas Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı
Tüm yaşamımız boyunca pek çok şey yaşarız ve yaşadıklarımız bizde bazen derin izler bırakır.
DUYGULARLA TANIŞMAK
Örneğin: Okula ilk başladığımızda öğretmenimiz başımızı şefkatle okşamıştır ve bunu hatırlarız. Yaramazlık yaptığımızda annemizin kulağımızı çektiğini de hatırlarız. Büyümeye başladığımızda ise bu olaylar da değişmeye başlar. Bazen canımız çok acır ve zaman geçtikçe korkmayı, kin tutmayı, nefret etmeyi, öfkelenmeyi ve daha bir dolu duyguyu öğreniriz.
BAĞIŞLAMAK?
Bazen öyle şeyler yaşarız ki, bunu bize yaşatan insanları ASLA BAĞIŞLAMAYIZ. Bazen de tam tersi olur, kendi kendimize deriz ki "Bekleyeyim bakalım, nasıl olsa bir gün gelecek, benim haklı olduğum ortaya çıkacak, sesimi çıkarmayayım, bağışlayayım". Ve o insanla olaylar yaşandıkça susmaya ve bağışlamaya devam ederiz, ancak günün birinde hiç olmadık bir anda aniden patlar ve olayları yüzümüze gözümüze bulaştırırız. Ve ne olduğunu anlayamayız.
Gerçekten susarak, kendimizi ifade etmeyerek bağışlamış mı oluyoruz???
DOĞRU SEÇİM NEDİR?
Hayır, aslında yaptığımız sadece içimize atmaktır, tıpkı bir yanardağ gibi, için için kaynamaktır. Bir yanardağ nasıl sakin görünüyor ve beklenmedik bir anda kül ve lav püskürüyorsa; bizler de duygularımızı, bağışlama görüntüsünün altında içimize saklarız ve o olmadık anlarda patlarız.
BAĞIŞLAMAK AMA NASIL?
Bir gün, ilk kişisel gelişim hocama bağışlamanın ne demek olduğunu sormuştum. Cevabı aynen şöyleydi: "Bağışlamak; olayların ve sürecin tam olarak işlediğini bilmek ve hepimizin hayrına sonuçlanacağını bilerek, sabırla beklemektir."
Bunun üzerine araştırmaya başladım ve bağışlamanın tüm dinlerde çok önemli bir konu olduğunu ve insanlara da özellikle tavsiye edildiğini öğrendim ve bu konuda gerçekten kendimi eğittim ve gün geldi öyle bir noktaya geldim ki, bana ne kadar acı çektirmiş olursa olsun herkesi bağışladım. Ama anlamadığım bir şey vardı, ben insanları bağışladıkça, onlar aynı şeyleri yapmaya devam ediyorlardı, değişen bir şey olmuyordu ve ben acı çekmeye ve bağışlamaya devam ediyordum.
DEĞİŞİMİM BAŞLIYOR!
2004 yılında NLP eğitimim sırasında Hocam Tamer Dövücü’den şu hikâyeyi duyuncaya kadar, bu süreç böylece devam etti.
BAĞIŞLA AMA UNUTMA!
Vakti zamanın birinde bir köyde bir adam yaşarmış. Kendi halinde, kimseye zararı olmayan, evinden tarlasına, tarlasından evine gelip giden bir adamcağız. Bu adamın bir merakı varmış; Vahşi hayvanlar. Vahşi hayvanlarla ilgili kitap, gazete, dergi, eline ne geçerse okur saklarmış. Böylece yıllar geçmiş, adam yaşlanmış, emekli olmuş, bir köşeye çekilmiş ve bir gün köyünün yakınlarındaki bir şehre hayvanat bahçesinin kurulduğunu öğrenmiş ve bulduğu ilk fırsatta bir arabaya atlamış ve hayvanları görmeye gitmiş. Kapıdan içeri girer girmez devasa fillerle karşılaşmış ve hemen çevredeki insanlara fillerle ilgili bildiği her şeyi anlatmaya başlamış: "Filler şu kadar tondur, yavruları şöyledir… "
Yan kafeste ise zarafetli zürafalar varmış, hemen çevredeki insanlara zürafalarla ilgili bildiklerini anlatmış: "Efendim boyları 5 metredir, ses telleri yoktur…." Bütün kafesleri heyecanla gezmiş ve en son kaplan kafesinin önüne gelmiş ve kaplana hayranlıkla şöyle bir bakmış ve demiş ki: "Sen benim bütün hayatım boyunca hayran olduğum yegâne hayvansın ve ben seni çok ama çok seviyorum ve ben, senin küçük sırrını da biliyorum. Aslında sen, vahşi görünen küçücük bir kediciksin. Canım benim" demiş ve sağ kolunu kafesten içeri uzatıp kaplanın kafasını okşamaya başlamış. Kaplan şöyle bir bakıp "vaaaavvvvvv " diye kükreyip pençelerini adamın koluna geçirmiş. Çevredeki insanlar hemen yetişip adamı kurtarmışlar, ortalık kan revan içinde kalmış. Daha sonra, kolunu tedavi edip adamı hemen köyüne geri göndermişler. Adam köyüne gelmiş gelmesine ama, iki gözü iki çeşme durmadan ağlar. Komşuları geçmiş olsun ziyaretine gelmişler, adamı ikna etmeye çalışmışlar ama nafile. Adam hiç durmadan, "Ben onu çok sevdim, ona hiç zarar vermedim, o bana bunu niye yaptı" diye ağlarmış. Günlerden bir gün köye yaşlı bir bilge gelmiş, köylüler bilgeyi aldıkları gibi adama götürmüşler, adam başından geçenleri ona anlatmış. Bilge, adamı dinlemiş, dinlemiş ve en sonunda "BAĞIŞLA" demiş. Adam "Hı?" demiş, "BAĞIŞLAMAK?" Ve Bilgenin söylediklerini düşünüp kaplanı bağışlamaya karar vermiş ve bulduğu ilk fırsatta hayvanat bahçesine, o sevdiği vahşi hayvanları görmeye yine gitmiş. Geçen defaki gibi yine fillerden başlamış, çevredekilere heyecanla fillerle ilgili bildiği her şeyi anlatmaya başlamış ve ardından zarafetli zürafalar ve diğerlerini de ziyaret etmiş ve yine en son, kaplan kafesinin önüne gelmiş ve demiş ki:" Sen benim tüm hayatım boyunca sevdiğim ve hayran olduğum yegâne hayvansın, ben seni gerçekten çok seviyorum ve senin küçük sırrını da biliyorum, aslında sen vahşi görünen küçücük bir kediciksin. Ama sen bana zarar verdin, olsun ben seni bağışlıyorum" ve sağ kolu sargılı olduğu için bu defa sol kolunu uzatıp kaplanın kafasını okşamaya başlamış. Kaplan yine "vaaaavvvvvv " diye kükreyip pençelerini adamın koluna geçirmiş. Çevredeki insanlar hemen yetişip adamı kurtarmışlar, ortalık yine kan revan içinde kalmış ve yine adamın kolunu tedavi edip köyüne geri göndermişler. Adam köyüne gelmiş gelmesine ama yine iki gözü iki çeşme durmadan ağlamış. Bu defa ilkinden daha kötü olmuş. Komşuları geçmiş olsun ziyaretine gelmişler, adamı ikna etmeye çalışmışlar ama nafile. Adam hiç durmadan, "Ben onu çok sevdim, ona hiç zarar vermedim, o bana bunu niye yaptı diye ağlarmış. Bu böyle bir süre devam etmiş ve bir gün köye yine başka bir bilge gelmiş, köylüler durumu anlatıp bilgeyi yaşlı adama götürmüşler. Bilge, adamı dinlemiş dinlemiş ve "BAĞIŞLA" demiş "AMA UNUTMA" diye de eklemiş. Yaşlı adam bilgeyi dinledikten sonra derin düşüncelere dalmış ve bulduğu ilk fırsatta yine hayvanat bahçesine gitmiş. Fillerden başlamış, zarafetli zürafalarla devam etmiş ve sırasıyla tüm kafesleri ziyaret etmiş ve yine en son kaplan kafesinin önüne gelmiş. Kaplana bakmış ve demiş ki: "Sen benim bütün hayatım boyunca sevdiğim ve hayran olduğum yegâne hayvandın, ben senin küçük sırrını da biliyordum. Sana sevgiyle dostluk elimi uzattım, sen bana zarar verdin. Ben seni bağışladım, yine dostluk elimi uzattım, sen bana yine zarar verdin ve ben seni yine bağışlıyorum ama bana yaptıklarını yapma fırsatını sana bir daha asla vermeyeceğim, sana bir daha dostluk elimi uzatmayacağım" demiş ve arkasını döndüğü gibi gitmiş.
SON SÖZ
İşte sır buradaydı, insanları ya da kendimizi bağışlamak bizim için önemli, ancak yapılanları göz önünde tutmak da önemli. Çünkü bir insan bize bir şey yaptı ise bunu yine yapma potansiyeli vardır. Bu illaki yapacak demek değildir, ama yapmayacak da demek değildir.
Eeeee atalarımız ne demişler: "Eşek bile, düştüğü yerden bir daha geçmez".
NE DİYELİM?
Sevgi ve muhabbetle kalın.