“Bugün, konuştuğumuz kadar sustuklarımızdan da sorumluyuz!”

A. Coşkun EFENDİOĞLU -

“Bugün, konuştuğumuz kadar sustuklarımızdan da sorumluyuz!”

Gazeteci-Yazar Enver Aysever, 22 Ocak Pazar sabahı, Birleşik Haziran Hareketi Milas Meclisi’nin düzenlediği kahvaltılı toplantının konuğuydu.

Bodrum ve Muğla’daki tek kişilik gösterileri sonrası, Istanbul’a dönmeden önce MİTSO Lokali’nde düzenlenen kahvaltıya katılan Aysever, Mecliste görüşmeleri sona eren ve kabul edilip referanduma taşınacak olan Anayasa değişikliği ile ilgili düşüncelerini paylaştı.

Aysever, kahvaltı sonrası, “Milaslı dostlarla tekrar birlikte olmaktan son derece mutluyum” dedikten sonra, Mecliste AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen ve iki ay kadar sonra referanduma sunulacak anayasa değişikliği ile ilgili olarak, neler yapılması gerektiğine değindi.

 

“Böyle bir anayasaya hayır demek bir görevdir”

Türkiye’nin yaklaşık 200 yıllık bir anayasa geleneğine sahip olduğunun altını çizen Enver Aysever, birçoğumuzun bilgiyle, ama pek çok insanın da sezgisel olarak Anayasa’nın gereklerini bilerek yaşadığını, güçler ayrılığı ilkesinin nasıl işlediğini bildiğini, bu topluma şimdi ‘başkanlık’ adı altında giydirilmeye çalışılan yaşam tarzının, bütün bu anayasa geleneğiyle çeliştiğini belirterek, böyle bir anayasaya hayır demenin bir görev olduğunu söyledi.

12 Eylül faşist anayasasını bile mumla aratan böyle bir anayasaya, kimilerinin bilerek, ama kimilerinin de sezgisel olarak karşı durması gerektiğinin açık olduğunu, ama yapılan baskılar, tehditler, rüşvetlerle bu anayasanın geçirilmeye çalışıldığının altını çizen Aysever, “Hepimize büyük görevler düşüyor. Bulduğumuz her mikrofondan seslenerek, bulduğumuz her gazetede yazarak, her kürsüde söyleyerek, olmadı sosyal medyada yazarak, olmadı sokakta, olmadı ev ev dolaşarak, neden hayır dememiz gerektiğini anlatmak zorundayız. Bugün konuştuğumuz kadar, sustuklarımızdan da sorumlu olduğumuz günlerdeyiz” dedi.

 

Yılmadan, usanmadan …

Enver Aysever, konuşmasında, yapılan bütün baskılara, yıldırma çalışmalarına, işten atılmalara, tehditlere karşın, kimsenin yılgınlığa kapılmasının yeri olmadığını belirterek, “Biz bu ülkenin has evlatlarıyız. Bizim gidecek başka bir yerimiz de yok. Ben bu anlamda, ‘her şey bitti-gitti’ karamsarlığında asla olamam, olmamalıyız. Yapacak o kadar çok şeyimiz var ki. Bunları yerine getirmek hepimiz için bir yurtseverlik görevidir. Zaten 200 yıllık koskoca bir anayasa geleneğine sahip olan bu halka, bir kısmının bilgiyle, bir kısmının sezgisel olarak bunun gereklerini kavradığı bu halka, bu anayasal gelenekle tamamen çelişen başkanlık anayasasını kabul ettirmek zordur ve bu anayasaya hayır denilmesi, ülkemizin önüne bambaşka yolları, olanakları da koyacaktır. Bu nedenle, yılmadan, usanmadan, insanlarımızın bu anayasaya hayır demeleri gerektiğini anlatmamız gerekiyor. Bu iktidarın, her şeyin sorumlusu olduğunu, kirlenen havadan, yozlaşan toplumsal yaşamdan, zeytinlerin ürün vermemesinden, vb. vb. sorumlu olduğunu, bıkıp usanmadan anlatmalıyız” dedi.

Kimsenin karamsarlık tabloları çizmeye hakkı olmadığını söyleyen Aysever, “Bunu kabul edemem. Yapacak şeylerimiz vardır. Bunları yapmadan, karamsarlık, yılgınlık içinde olmayı kabul etmek doğru değildir. Sonunda belki yenilebiliriz de. Hep kazanmadık ki zaten. Olabilir, yenilebiliriz de. Ama biz, mücadele etmeden, yenilgiyi kabul edemeyiz” dedi.

 

“O gün Nazım Hikmet, Tevfik Fikret’in öz be öz oğlu olmuştur”

Aysever, konuşmasını; arkadaşı Vala Nurettin’le birlikte Kurtuluş Savaşı’na katılmak için İnebolu üzerinden Ankara’ya gitmeye çalışan Nazım Hikmet’in, Bolu’dan geçerken başından geçen olayı anlatarak bitirdi.

“Bolu’da gerici kaymakam Nazım’ı yanına çağırıp, Kuvayı-ı Milliyecileri kötülemeye başlayınca, Nazım dayanamaz ve karşı çıkar. Belki de öldürülecektir, ama, o doğru bildiğini söylemekten geri durmaz. Rüzgara karşı, tek başına. Bunun üzerine arkadaşı Vala Nurettin, şöyle not düşecektir anılarına: ‘O gün Nazım Hikmet, Tevfik Fikret’in öz be öz oğlu olmuştur’. Ben de sözlerimi böyle bitirmek isterim. Bizim soyumuz da Türklük, Kürtlük, falancalık, filancılık değildir. Bizim de soyumuz, budur. Tevfik Fikret’tir, Nazım Hikmet’tir, Orhan Kemal’dir. Ve bu soydan olmak hepimize bir görev yükler. Hepinize teşekkür ediyorum.”

Aysever’in konuşması sonrasında, bir süre daha kahvaltılı sohbet devam etti.

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık