A. Kemal KAŞKAR -
Gazeteci Yazar, Yurt Gazetesi Kurucu Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Gezi Direnişinin birinci yıldönümü dolayısıyla Muğla Büyükşehir Belediyesi’nce düzenlenen "Nazım’dan Gezi’ye / Türkiye neden feda edildi" konulu söyleşi etkinliğine katıldı. Yanardağ, söyleşi öncesinde Muğla Sınırsızlık Meydanında düzenlenen anma etkinliğine de katıldı.
31 Mayıs Cumartesi günü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezi’nde saat 14’te başlayan söyleşiyi, aralarında CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Nurettin Demir, Eski Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Menteşe Belediye Başkanı Bahattin Gümüş, Muğla Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ünal Türkeş ve Muğla Barosu yöneticilerinin de bulunduğu kalabalık bir yurttaş topluluğu tarafından, baştan sona büyük bir ilgiyle izlendi.
Muğla’ya
gönül borcum var
Yaşam öyküsünün dile getirildiği sunuşun ardından mikrofona davet edilen Merdan Yanardağ, Ergenekon davası kapsamında 13 Eylül 2013 tarihinde Bodrum’da tutuklandıktan sonra yaklaşık 6 ay Muğla E Tipi Cezaevinde kaldığı sırada kendisine gösterilen yakın ve yoğun ilgi nedeniyle teşekkürlerle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Cezaevinde hiç yalnız hissetmedim kendimi. Beni adeta bir koza içine aldınız. Bu anlamda Muğla’ya bir gönül borcum var ve bunu, yaşamım boyunca ödemeye çalışacağımı bilmenizi isterim."
İlker Başbuğ’un, Nazım
Hikmet’i Silivri’de
tanıması
Merdan Yanardağ, eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, dünyanın tanıdığı şairimiz Nazım’ı "Silivri Cezaevinde tanımış olduğu"na dikkat çekerek; "Bu ülkenin nasıl feda edildiğinin yanıtı, İlker Başbuğ’un, samimiyetle söylediği, Nazım Hikmet’ı cezaevinde tanıdım cümlesinde yatar. Nazım’ın şiirlerini bulundurmak, ordudan atılma nedeniydi bu ülkede" dedi.
Kendi evlatlarını
biçen sömürge ordusu
Mustafa Kemal’in en önemli vasiyetinin, ‘Türk-Sovyet Antlaşmasına harfiyen riayet edilmesi’ olduğunu, ama bunun mümkün olamadığını belirterek sözlerini sürdüren Yanardağ, "Aksine, ‘komünizmle mücadele’ adı altında Sovyet düşmanlığı, soğuk savaş yıllarında ülkemizi de kuşatıp teslim aldı. Buradan hareketle, Kurtuluş Savaşı içinde doğan onurlu bir orduyu, kendi evlatlarını biçen bir sömürge ordusu haline dönüştürdüler" dedi.
Konuşmasında daha sonra, "gayrı nizami harp" doktrinini ve bağlı olarak "kontgerilla"yı anlatan Yanardağ, sürecin, Menderes döneminde NATO’ya girmek suretiyle perçinlendiğine ve bağımsızlık mücadelesi vermiş bir ordunun, bağımsızlık mücadelesi veren Kore’ye işgal kuvvetleri arasında gönderilmesinin oluşturduğu çelişik duruma dikkat çektikten sonra, "6-7 Eylül olayları kontrgerillanın ilk eylemiydi. Ama onu da ‘komünistler yaptı’ denilerek, Hasan İzzetni Dinamo’yu, Aziz Nesin’i, Kemal Tahir’i tutukladılar. Bu ülkede, din eksenli siyaset yapanlar dışında herkes bedel ödedi. Devrimciler, İstanbul’da ‘6. Filo’ya Hayır!’ eylemleri yaparken, Mehmet Şevket Eygi, ‘6. Filonun kıble yönünde durduğunu ve ona doğru dönüp namaz kılınması ve ‘dinsiz komünistler’in kanının akıtılması çağrıları yapıyordu. Eygi, yıllar sonra Amerika’nın güdümünde olduklarını itiraf etti. 2008’de yazdığı bir yazıda, ‘ehven-i şer’ olarak öyle yaptıklarını belirtti" dedi.
27 Mayıs 1960
Bu gidişe karşı en kayda değer hamlenin 27 Mayıs 1960 müdahalesi olduğunu belirterek sözlerini sürdüren Merdan Yanardağ, "27 Mayıs, bu anlamda bir darbe değildir. Genç subayların, Devrimci gençlerle birlikte harakete geçmesidir. 27 Mayıs, kendi genelkurmayını tutuklamıştır. Cezaevlerinin kapılarını açmıştır. 1961 Anayasası, özgürlük anayasasıdır. Polislerin sendika kurma hakkını içerir o anayasa. TİP, DİSK, FKF, Dev-Genç kurulur. 1961 Anayasasında tanımlanan ‘Direnme hakkı’ çok önemli bir haktır. Deniz Gezmişlerin savunmalarında temel aldıkları haktır o. ‘Biz direnme hakkımızı kullandık’ derler" dedi ve 12 Mart 1971 darbesiyle birlikte ülkemizde ‘karşı devrim süreci’nin hızlandığına dikkat çekerek şöyle sürdürdü:
"12 Mart, solun tasfiyesinin yanısıra, esasen devrimci geleneği olan sol Kemalistlerin devletten tasfiyesini hedeflemiştir. Bu tasfiye süreci 70’li yıllar boyunca sürdürülür. O yıllarda Ufuk Güldemir’in kendisiyle yaptığı söyleşide ABD Başkanı Carter, ‘Afganistan ve İran’ın kaybından sonra Türkiye’nin kaybedilmesine tahammül edemeyeceklerini belirtiyor. 12 Eylül 1980 darbesiyle de, yine sol-sosyalist-devrimci hareketlerin yanısıra, Kemalizm adına sol Kemalistler tümüyle tasfiye edildiler. Bütün bu süreçlerde din eksenli siyasetin temsilcileri, büyük ölçüde kontrgerillayla, darbelerle aynı cephelerde yeralmışlardır. Ergenekon ve Balyoz’la sağ Kemalistler de tasfiye edilince, ortada Kemalist, Cumhuuriyetçi kimse kalmadı, bırakılmadı..."
Allah akıl fikir versin,
ne diyelim
Sözlerini, Balyoz seminer notlarının orjinalinin, ‘yine sola balyoz indirme’ içeriğine dikkat çekerek sürdüren Yanardağ, "2003’te, sol bir kalkışmayı nasıl bastırırızı konuşmuşlar. Seminer planının orjinali bu. Allah akıl fikir versin, ne diyelim. Bakın, Türkiye aydınlanmasının kaynakları Harbiye, Mülkiye ve Tıbbiye’dir. Sonra bu listeye Selanik Hukuk Mektebi eklenmiştir. Bu kaynaklardan beslenen Cumhuriyet aydınlanması, bu darbelerle tamamlanamadı. Halkevleri, Köy Enstitüleri kapatıldı, laik eğitim dağıtıldı, Ordu ‘NATO Ordusu’ yapıldı. Ve buralardan geçilerek BOP ve Ilımlı İslam siyasetine varıldı. Ben, ‘Bir ABD Projesi olarak AKP’ diye bir kitap yazdım. Orada yazdım, ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını kayıtsız şartsız destekleyeceklerinin sözünü vermişler. Kimse buna itiraz etmedi şimdiye dek" dedi ve Cumhuriyete yönelik soldan ve sağdan gelen eleştiriler arasındaki nitelik farkına dikkat çekerek şöyle sürdürdü:
"Liberallerin ihaneti, dinci faşizan diktatörlüğün oluşmasında çok etkili olmuştur. Cumhuriyete karşı gerici, karşı devrimci eleştirileri ‘özgürlük sorunu’ olarak tartıştılar, tartıştırdılar. Türbanı, bir ‘özgürlük sorunu’ olarak tartıştırdılar..."
Ve Gezi
Merdan Yanardağ, konuşmasının son bölümünde Gezi Direnişine ayırdı ve İçişleri Bakanlığı rakamlarına göre, gezi eylemlerine yaklaşık 11 milyon yurttaşın katıldığına dikkat çekerek; Gezi’nin, "Cumhuriyet bir avuç seçkincinin rejimi oldu. Milletle devleti barıştıracağız" diyerek iktidar olan siyasal islamı çökerttiğini, 21. yüzyılda siyasal islamcıların modern bir ülkeyi yönetebildiklerine dair bir tek örnek olmadığını belirti ve sözlerini, CHP’nin, "sağa açılarak oy çoğaltma taktiği"nin eleştirisiyle sürdürerek, "Ben, İstanbul’da neden Mustafa Sarıgül’e oy vermem gerektiğini anlayamadım. Nezaketsizlik etmek istemiyorum. CHP daha sola gitsin değil, durması gereken yerde dursun diyorum" dedi ve konuşmasını, alkışlar arasında şöyle tamamladı:
"On buçuk yıla mahkûm birini dinlediniz, teşekkür ederim"
Başkan Gürün’den çiçek
Söyleşinin sonunda Muğla Büyükşehir belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Gazeteci Yazar Merdan Yanardağ’a teşekkür ederek çiçek sundu.





