“Partimizi iktidara taşımak için çalışacağım!”

ÖNDER Haber - Süleyman Girgin

“Partimizi iktidara taşımak için çalışacağım!”
ÖNDER Haber - Süleyman Girgin. Pekçoğunuz O’nu, Yatağan ve Milaslı enerji ve maden işçilerinin, işyerlerinin özelleştirilmesi adı altındaki büyük peşkeşe karşı yürüttükleri büyük mücadeleden tanır. Girgin, T. Maden-İş Sendikası Yatağan ve Havalisi Şubesi’nin başkanıydı. Yıllardır sürdürdükleri büyük mücadele sırasında, Yatağan’daki, Yeniköy’deki ve Ankara’ya kadar taşınan büyük mücadele sürecinde, bir sendikacı, bir işçi önderi olarak tanıdık O’nu. Yaptıkları büyük mücadele sonrası, bu yılın başlarında işyerleri özelleştirildikten sonra da, yürüttükleri büyük sendikal mücadelenin bir sonucu olarak, pekçok diğer özelleştirilen santral ve maden sahalarında kadrolu işçiler işlerinden çıkarılırken, yapılan anlaşmayla bunu engellemeyi başarmalarıyla da biliniyorlar. Hatta, yapılan anlaşmaya göre, taşeron işçiler de kadroya alınmaya başladılar.. Süleyman Girgin ve arkadaşları, yürüttükleri sendikal mücadelenin siyasi boyutları olduğunu, kendilerinin ancak işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını koruma mücadelesi verdiklerinin de bilincindeydiler. Özelleştirme adı verilen talan politikalarının ise, esas olarak siyasi karar mekanizmalarında etkili olunabildiği ölçüde kökten çözülebileceğinin farkındaydılar. Süleyman Girgin, bu koşullarda, 7 Haziran Genel Seçimlerinde CHP’den Muğla Milletvekili olmak için şube başkanlığı görevini bıraktı ve aday adayı oldu. Bilindiği gibi, 21 Mart’ta Muğla CHP’de eğilim yoklaması yapıldı ve Süleyman Girgin, seçilebilir bir noktada olabilmeyi, 100 oy kadar farkla kaçırdı. Bu tabloda, Muğla’nın 6 milletvekilinin hepsini CHP kazansa milletvekili olabilir ancak. Çünkü eğilim yoklaması sonucu beşinci sırada yer bulabildi kendine. İkinci sıraya kontenjan adayı konacağı için de milletvekili adaylığı altıncı sıraya inecek. Milletvekili aday adayı olduğu için T. Maden-İş Şube Başkanlığı görevinden istifa eden Süleyman Girgin, eğilim yoklaması için çalışmak üzere yasal haklarını kullandıktan sonra, Pazartesi günü maden işçisi olarak görevine başladı. Tulumunu ve baretini giyerek işbaşı yaptı. Bu uzun maraton sonrasında işbaşı yapan CHP Muğla Milletvekili Adayı Süleyman Girgin’le bir röportaj yaptık. O’nun duygu ve düşüncelerini aldık.   ÖNDER: Milletvekili aday adaylığı süreci tamamlandı. 6. sıra adaylığına yerleştiniz. Ardından, hemen işçi tulumunuzu giydiniz ve işbaşı yaptınız. Duygularınızı öğrenmek isteriz? SÜLEYMAN GİRGİN: Milletvekili adayı olabilmek için yasa gereği şube başkanlığını bırakmıştım. Yasa, asıl işime, yani işçiliğime dönme izni veriyordu. Henüz emekli olmadığım için  işçi arkadaşlarımın arasına döndüm ve ayrıldığım unvanımla iş makinesi tamircisi olarak çalışmaya başladım. Sendikacılık temsildir, geçicidir, meslek değil, hizmet işidir. Asıl olan işçi, emekçi kimliğidir. Ben asıl kimliğime dönüp çalışmaya başladım. Ayrıca, birlikte olmaktan, çalışmaktan her zaman gurur duyduğum maden işçisi arkadaşlarımla birlikte kart basıp işe başlamak, onlarla birlikte çalışmak, yemek yemek ve aynı ortamı paylaşmak gerçekten çok güzel bir duygu. Sendikacılık yaparken de mütevazi bir hayatım vardı ve kendimi zaten hep işçi, emekçi olarak gördüm. Başka bir şey de olamazdı zaten. Bundan sonra artık başkan değilim, sendikalı bir işçiyim.   ÖNDER: Özelleştirilen işletmelerde, işyerlerinde genelde sendikal örgütlülük ve toplu iş sözleşmesi süreci ortadan kalkıyor. Sizde ise, özelleştirmeden sonra da yapılan protokolle sendikal örgütlülük ve toplu iş sözleşmesi süreci devam ediyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? S.G.: Tabii ki, verdiğimiz kararlı mücadeleye borçluyuz bunu. Her koşulda birlik ve bütünlüğümüzü, dayanışmamızı korumaya borçluyuz. Özelleştirmeye karşı etkili mücadele etmezseniz, bu süreçte birlik ve dayanışmanızı, örgütsel bütünlüğünüzü hayata geçirmezseniz, diğer özelleştirilen kamu işletmelerinde olduğu gibi, özelleştirmeden sonra örgütlülüğünüzü, kazanılmış bütün haklarınızı, hatta işinizi kaybedersiniz. Aile bütünlüğünüz bile yok olur. Biz, bugünkü durumu, mücadelemize borçluyuz.   ÖNDER: Uzun süreli kamu deneyiminin ardından, özel sektörde sendikacılık yapmak, işçi olmak, çalışmak nasıl bir şey? S.G. : Özel sektörde işçilik de sendikacılık da kamuya göre daha ağırdır. Hele kurumsallaşmamış bir özel sektörde örgütlü iseniz işiniz daha da zor demektir. Türkiye Maden-İş olarak Türkiye genelinde Yatağan Şubemiz de dahil olmak üzere üyelerimizin büyük çoğunluğu özel sektörde çalışıyor ve yaşanan zorlukları çok iyi biliyoruz. Kamu veya özel sektör niteliği önemli, ama kritik nokta, örgütlülük ve örgütlülüğün gücüdür. Yoğun kâr hırsı ve emek sömürüsünün AKP eliyle arttığı ülkemizde çarklar işçinin alınteri ve kanıyla dönüyor. Bütün bunların panzehiri tüm emekçilerin sendikalı ve iş güvenceli bir ortamda çalışmasıdır.   ÖNDER: İşçilerin sendikal örgütlülüğünün devam etmesi, mevcut hakların tırpanlanmasının önüne geçilmesi, lojman ücretlerinin düşürülmesi, yöreden işçi alınması, 4/C’ye gidecek personelin istediği zaman yasal süre içinde gitmesinin garantiye alınması gibi haklar protokol hükmü olarak kamuoyuna yansımıştı. Bu ve bundan sonraki sürece ilişkin neler söyleyeceksiniz? S.G. : İmzalanan 10 maddelik protokol ilk bakışta bir kâğıt parçası gibi görünebilir. Basit bir protokol olarak görmek isteyenler de olabilir. Ancak onun arkasında çok güçlü bir irade vardır. Bu irade, işçinin 447 günlük şanlı direnişidir. Alıcı firmalar da bu iradeyi görerek bu protokolün altına imza koymuşlardır. Bundan sonra, sendika ve işçiler olarak hedefimiz, santrallerin çevre ve insan sağlığına duyarlı bir şekilde çalıştırılmasının, bölgemizdeki işsiz gençlerimize buralarda iş kapısının aralanmasının, işçi sayısının artırılmasının, kamuda olduğu gibi işyerlerinin sosyal anlamda da yöre ile dayanışma içinde olmasının sağlanmasıdır. Zaten bunlar sadece işçilerin değil, bölgenin, bölge insanının, ülkenin ve doğanın yararınadır.   ÖNDER : Protokolün uygulanma sürecinde sorun var mı? Bu süreç nasıl gidiyor? İlk izlenimleriniz ve beklentileriniz nedir? S.G. : Şu ana kadar protokolün uygulanmasında çok sıkıntı görülmüyor. Bilindiği gibi her zaman geçiş süreçleri hep zor süreçlerdir. Özel sektöre geçince kamudaki yılların birikimi ile yerine oturmuş olan işleyişte ister istemez bir takım değişikliklere gidildi.  Ama işlerin yürütümü, görev dağılımı ve iletişim anlamındaki bir takım değişiklikler olsa da kamudan şirket bünyesine geçen deneyimli eski idari personelin varlığı, işçi arkadaşlarımızın özverisi ve tecrübesi ile yaşanan güncel sıkıntılar karşılıklı olarak aşılmaya çalışılıyor.   ÖNDER : Yapılan protokol sizce kalıcı olacak mı? Yoksa ömrü geçiş süreciyle mi sınırlı? S.G. : İster kamuda ister özel sektörde olsun örgütlü mücadele olmadan bir kazanım elde edemezsiniz. Elde ettiklerinizi koruyup geliştirmek için hep diri, dirençli olmanız, haklarınızın takipçisi olmanız gerekir. Aksi halde hiçbir kazanımı elinizde tutamazsınız. İnanıyorum ki hem enerji hem de maden işçisi arkadaşlarımız bu bilinç içindedirler. Bir işyerinde taraflar birbirinin anayasal ve demokratik hakkına saygı gösterdiği sürece huzur ve güven içinde çalışma ortamı her zaman var olur.   ÖNDER : Yatağan-Milas mücadelesinin size göre en önemli kazanımı nedir? S.G. : Başbakan ve Enerji Bakanı, ben ve Fatih Başkan (Tes-İş Yatağan Şube Başkanı) ile görüşmek zorunda kalmışsa bu bizi çok sevdiklerinden değildir. Birincisi, Cumhurbaşkanı Yatağan’da yolunu değiştirmişse, Ankara mitingine giderken 2 bin kişinin yolu Yatağan çıkışında kesilmişse, Muğla’da Başbakan’ın mitingi öncesinde 200 işçi gözaltına alınmışsa, Ankara’da Kurtuluş Parkı’nda her işçinin peşine 2 polis takılmışsa, gaz, plastik mermi, tazyikli su ile Milas’ta, Muğla’da ve Ankara’da işçilere hak aradıkları için polis şiddeti uygulanmışsa, Yatağan direnişi, AKP’nin yeni Türkiyesinin ne anlama geldiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. İkincisi, 447 gün boyunca, AKP’nin başını yastığa rahat koydurtmamıştır Yatağan direnişi… Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı RTE Aksaray’ın 1151 odası olduğuna ilişkin eleştirileri yanıtlarken "itibardan tasarruf edilmez" demişti. Bir ülkenin itibarı, halkının büyük çoğunluğu açlık sınırının altında yaşarken, emekçiler ve kadınlar öldürülürken görgüsüzlük abideleri ile ölçülmez.     Bir ülkenin itibarı, emeğe ve insana verilen değer ile ölçülür, demokrasi ilkelerinin sağlıklı çalışması ile ölçülür. Yatağan direnişi bu anlamda AKP’nin sınıfta kalan karnesinin üzerine bir çarpı çekerek yerle bir olan Türkiye itibarını, haksızlık ve eşitsizliklere karşı, yağmaya karşı emeğin  değersizleştirilmesine karşı verdiği mücadele ile kurtarmıştır.   Yatağan direnişi büyük bir kavganın sadece bir cephesidir. 30 yıldan bu yana kamu varlıkları ülkemizde bir bir yağmalanırken görmezden gelen, göz ucuyla bakan, sessiz kalan, dostlar alışverişte görsün misali davranan, lütfen sahip çıkan, oturduğu yerden ahkâm kesen zihniyetlere karşı Yatağan-Milas direnişi, avuç içi kadar işçisi ve sendikasıyla aslanlar gibi kavgasını vermiş ve işçi sınıfına umut ve enerji aşılamıştır. Gelecek kuşaklara devredilebilecek bir direniş ve mücadele kültürü oluşturmuştur. En büyük sınıfsal kazanım budur.   ÖNDER : Destansı mücadele yürüttükten hemen sonra 7 Haziran seçimleri için siyasete atılma gerekçeleriniz nelerdi? S.G. : Özelleştirme süreçleri de dahil, bütün ekonomik, sosyal kararların alındığı yer siyasal-yönetsel alan. Bu nedenle siyasal alanda etki ve mücadele olmazsa olmaz bir boyuttur. Zaten ülkenin mevcut durumu sorumlu olan bütün yurttaşları siyasal alanda sorumluluk almaya, mücadele etmeye zorluyor, dahası bu konuda sorumluluk veriyor. Ülkeye bakıyorsunuz: Oluşturduğu sömürü ve yağma düzeniyle her gün emekçiler ve kadınların öldürülmesine yol açan, Kentlerimizi, derelerimizi, ormanlarımızı, zeytinliklerimizi, tüm yaşam alanlarımızı ve kamu varlıklarımızı yağmalayan, Emeği değersizleştirilen, bedenimize, kimliğimize, inancımıza doğrudan müdahale eden, Bu ülke topraklarını cihatçı çetelerin cirit attığı bir savaş üssüne dönüştüren bir iktidar var karşımızda. Hırsızı, katili, yobazı baş tacı eden bu düzen yıkılmadıkça bu ülkede değil yaşamak nefes almak bile zor. Yıllardır mücadele ile yoğruldum. Alınterinin ve halkın temsilcisiyim. Mücadeleyi yükseltmek, genişletmek ve alınteriyle ekmeğini kazanan halkımızın temsilcisi olmak amacıyla siyasete atıldım. Gerek ailemden, gerek sol ve devrimci anlayışımdan, gerekse işçi sınıfı mücadelesinden öğrendiklerim var. Parlamento kürsüsü ile direniş ruhunu birleştirmek ve siyaseti sokakta, fabrikalarda, tarlalarda, meydanlarda yapmak için, parlamento emekçisi olmak için, Örgütlü toplum ve örgütlü mücadele yaratılmasına katkı sağlamak için, Sokağın sesini parlamentoya taşımak için siyasete atıldım. Elbette yerim ve adresim "emek en yüce değerdir" ilkesini benimsemiş ve üyesi bulunduğum CHP’dir.   ÖNDER :  Önseçim çalışmalarınız sırasında hiç hakkınızda karalama kampanyasına maruz kaldınız mı? S.G. : Ben hiçbir gerçek Cumhuriyet Halk Partilinin kendi partisinin aday adayı hakkında bu tarz karalamalar yapacağına, dedikodular üreteceğine inanmıyorum. Yüzüme karşı bir şey söyleyen de olmadı. Olursa da, hem partililerimiz önünde, hem de işçi arkadaşlarımızın önünde, her şeyi konuşur, tartışırız. Biz zaten şimdiye kadar hep böyle yaptık. Asıl olan insanların yüzüne karşı söyleyebilmektir. Böyle yapılmayıp arkadan konuşulup dedikodu yapılıyorsa bu kasıtlı bir durumdur. Bu tür şeylere karşı Yunus Emre’nin bir sözü var; "Bizi bilen bilir, bilmeyen kendisi gibi bilir"   ÖNDER : Yeniden sendikacılığa dönecek misiniz? Yoksa siyaset kulvarında devam edecek misiniz? S.G. :  İki günüm birbirine eşit olursa kendimi gerilemiş kabul eden bir anlayışım var. Sendikal anlamda yerimde saymak istemem. Bu noktada Yatağan şubemiz için son dönemim olduğunu ve kendi isteğimle ayrılacağımı işçiye 23 Mart 2014 tarihinde yapmış olduğumuz şube genel kurulumuzda açıklamıştım zaten. Ancak sendikanın üst kurul delegesiyim. Bu sorumluğumun gereğini, beni üst kurula seçen delege arkadaşlarım ve sendikamız için, hem yasal hem de sendikal olarak yerine getirmek zorundayım. Bu görevimin gereğini yerine getireceğim. Şube yönetim kurulumuza gelince, şube yönetimimiz son genel kurulda gençleşti. Onlar bu bayrağı bizden ileriye taşıyacaktır. Ama her zaman görüş ve önerilerimi şube yönetimiyle paylaşmaya devam edeceğim. Siyasal alanda ise, emek ve demokrasi mücadelesindeki birikimimi geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da topluma hizmet noktasında üyesi bulunduğum CHP çatısı altında sürdüreceğim. Şimdi de, 7 Haziran’a kadar bütün yasal izin ve haklarımı kullanarak, partimin yürüteceği seçim çalışmalarına en aktif bir şekilde katılarak, seçimlerde partimizi iktidara taşımak için çalışacağım.   Bu eylem ve operasyonda bir ‘MİT’yeniği var..! 7 Haziran Genel Seçimleri’nde CHP Muğla Milletvekili Adayı Süleyman Girgin, dün gazetemize, cep telefonundan, kısa bir mesaj geçmiş. Olayları izleyen birinin aklına ilk gelenlerin derlemesi şeklindeki notlar, ilginç ve Sayın Girgin’in de bilgisi dahilinde sizlerle paylaşıyor ve yorumu siz okurlarımıza bırakıyoruz: "1-Savcı'nın rehin alınmasında devlet kendi savcı'sının canından vazgeçmiş ve bildiğini okumuştur. 2-Herkesin öldüğü operasyon başarılı değildir. 3-Operasyon emrini veren siyasiler istifa etmelidir. 4-Berkin Elvan'ın katilleri açıklanmalıdır. 5-Bu operasyonun ayrıntıları tüm ayrıntıları ile kamuoyuna açıklanmalıdır. 4-Bu şiddet eylemi ile Başbakan'a İç güvenlik paketi'nin neden gerekli olduğunu anlatma fırsatı verilmiştir..! 6-Bu eylem Berkin Elvan'ın katillerinin bulunmasına hizmet etmemiştir. 7-Berkin Elvan ve tüm faili meçhul cinayetler için tüm demokrasi güçleri ile yurttaşlarımız bir araya gelmeli ve katilleri açığa çıkarmalıdır. 8-Bu eylem ve operasyonda bir 'MİT'yeniği vardır.."
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık