“Soma gerçekleri”
Oktay ÇAYIRLI - Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Milas Şubesi tarafından "Soma Gerçekleri" konulu panel düzenlendi… Panele konuşmacı olarak katılan Maden Mühendisleri Odası Eski Başkanı Mehmet Torun, "Hükümet yetkililerinin, henüz ocakta devam eden yangın söndürülmeden ve arama kurtarma çalışmaları sürerken, ‘bu işin fıtratında vardır’ söylemleri, bilimin ve tekniğin karşısında aldıkları pozisyonu özetlemekte olup, hükümet sorumluluk ilkeleri gereği derhal istifa etmeli" dedi

Oktay ÇAYIRLI -
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Milas Şubesi tarafından "Soma Gerçekleri" konulu panel düzenlendi… Panele konuşmacı olarak katılan Maden Mühendisleri Odası Eski Başkanı Mehmet Torun, "Hükümet yetkililerinin, henüz ocakta devam eden yangın söndürülmeden ve arama kurtarma çalışmaları sürerken, ‘bu işin fıtratında vardır’ söylemleri, bilimin ve tekniğin karşısında aldıkları pozisyonu özetlemekte olup, hükümet sorumluluk ilkeleri gereği derhal istifa etmeli" dedi...
ADD Milas Şubesi tarafından önceki gün akşam saat 19.30 sıralarında Milas Belediyesi Toplantı ve Düğün Salonu’nda "Soma Gerçekleri" konulu panel düzenlendi.
Maden Mühendisleri Odası Eski Başkanı Mehmet Torun’un konuşmacı olarak katıldığı panel, Soma’da yaşamını yitiren emekçiler için saygı duruşunda bulunulması ve ADD Milas Şube Başkanı Dr. Süleyman Koç’un açılış konuşmasıyla başladı.
Çok büyük bir faciayla
karşı karşıya
olduğumuzu gördük
43 gün önce Soma’da bir şeyler yaşandığını haberlerden öğrenmeye başladıklarını ifade ederek konuşmasına başlayan Koç, "İlk gelen haberlerde neler olduğunu anlayamadık, ama akşam saatlerinde olayın boyutunu görmeye başladık. Çok büyük bir faciayla karşı karşıya olduğumuzu gördük. 13 Mayıs tarihinde çok büyük bir acı yaşandı. Bizler bu acıyı paylaşmak için, Soma’daki katliamın benzerinin ilçemiz ve Yatağan’da da yaşanmaması için bu konferansı düzenlemeye karar verdik. Sendikalar gerekli çalışmaları yapsaydı işçileri o madene sokmayacağını düşünüyorum. Sendikadan da vazgeçtik. Bin 500 TL için oralarda ölen işçilerin bilinç düzeyini de tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. ... ş sayfa 12
Kendi canını düşünmeden veya düşündürülmeden bu maden ocaklarına sokulan insanların bir daha ölmemesi için nasıl bilinçlendirilmesi gerektiği de, üzerinde çok konuşulması gereken bir konu. Olayı sadece devletin, özelleştirmenin üzerine atıp, bu rahatlığın içerisine girersek emin olun ki ülkemizde Soma olayları hiç bitmeyecek. Ve sendikası kendisine sahip çıkmamış insanların ölümlerine acıyacağız. Hepimiz o ölümlerin ardından kendi vicdan rahatlığımızı bağışlar yaparak sağladığımızı düşünüyoruz" dedi.
"Devlet ayakkabı
yapar mı kardeşim" ile
başlayan süreç
Koç’un açılış konuşmasının ardından sunumunu yapmak üzere mikrofona davet edilen Maden Mühendisleri Odası Eski Başkanı Torun, sunumuna, özelleştirmenin "küresel kapitalizmin, ürettiği krizini aşmak amacıyla, özellikle 1980’li yıllardan sonra mal, hizmet ve sermayenin küresel ölçekte sınırsız dolaşımını sağlamak için ‘liberal reformlar’ adı altında dünya ölçeğinde dayattığı, ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik boyutları olan küresel politika araçlarından biridir" şeklinde tanımlayarak başladı.
Özelleştirmedeki yapısal dönüşümün, Sümerbank kastedilerek "Devlet ayakkabı yapar mı kardeşim" ile başlayan ve "Bırakın eğitim, sağlık hizmetlerini de özel sektör yapsın"lara kadar uzanan güvenlik hizmetlerinin dahi özelleştirildiği süreçte, özellikle 1990’lar sonrası ve hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkelerde başladığını ifade ederek, "Söz konusu yapı ile piyasa mekanizması içerisinde kaynakların etkin kullanımı sağlanacak, yeni yapıda rekabet sağlanacak, maliyetler ve fiyatlar düşecek, ekonomik verimlilik artacak, hizmet kalitesi yükselecek, gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye sıkıntısı yeni yapı ile aşılabilecek. Yeni yapı, eski teknolojilerin terk edilerek çevre dostu kaynaklara yönelmesini sağlayacak, böylece sektörün çevreye olumsuz etkileri azaltılmış olacak, piyasa mekanizmaları ile tüketicinin seçme özgürlüğü sağlanacak, ülkede katılımcı demokrasi gelişecek. Bu kadar cazip bir teklife çoğu ülke karşı duramamış, mülkiyet ve yönetim değişikliği ve genel yapı değişikliği çalışmaları hemen her ülkede sürdürülmüş. Bununla beraber, yaklaşık 30 yıl önce standart bir reçete olarak her ülkeye sunulan söz konusu yapının sonuçları, özellikle son yıllarda yoğun biçimde eleştirilmeye başlanmış. Uluslararası kuruluşlar tarafından önerilen söz konusu modelin başlangıç varsayımları bir türlü doğrulanamamış, pek çok ülkede ve hatta modeli öneren kuruluşların içinde dahi tartışılmakta" dedi.
KİT’ler zarar eden bir
konuma adeta devlet
eliyle itildiler
‘Madencilik sektöründe özelleştirmelerin, sektörün gelişmesini sağlayacağı’ varsayımının, irdelenmeye ve araştırılmaya muhtaç olduğunu dile getiren Torun, KİT’ler açısından yaşanan özelleştirme sürecini ise şöyle aktardı:
"Son yirmi yılda edinilen deneyim, özelleştirme söylem ve uygulamalarının sektörün daha da gerilemesine neden olduğu şeklinde. KİT’ler üzerine uygulanan politikalar sonucunda özellikle madencilik sektörünün içerisinde yer alan KİT’ler zarar eden bir konuma adeta devlet eliyle itilmişler. Bu durumda, gerekli teknolojik yatırımların yapılmaması, bankalara yüksek faiz oranlarında borçlandırılması, örtülü sübvanse yapması gibi uygulamalar etkili olmuş. Uygulanan bu politikalar ile ortaya çıkan sonuç; işsizliğin artması, eşitsizliğin derinleşmesi, sosyal ve ekonomik dokunun zarar görmesi, göçlerin yaşanması, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve altyapı gibi temel yurttaşlık haklarının piyasalaştırılması, kamu hizmetlerinden yoksun kalma olmakta. Dünyada çıkan savaşların gerçek nedenlerine bakıldığında, ülkelerin daha çok kaynağa sahip olma arzularının yarattığı görülmekte. Günümüzde en büyük kavga enerji hammaddeleri için verilmekte. Gelişmiş ülkeler, dünyada doğrudan sahip olamadıkları kaynakların üretim ve hareketlerini de istedikleri gibi yönlendirmekte. Dünya madencilik endüstrisinde, konsolidasyona yönelik çabalar 1980’li yıllardan itibaren başlamış, özellikle son yıllarda hız kazanmış. Dünya madencilik endüstrisi, şirket birleşmeleri bakımından özellikle son on yılda önemli bir hareketlilik göstermiş, 1995 yılından 2001 yılına kadar geçen 7 yıllık sürede, şirket birleşmeleri için harcanan para 195 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Halen birleşmeler devam etmekte. Şirket birleşmeleri sonucunda, sermaye büyüklüğüne göre dünya madencilik sektörünün ilk beşi, Alcoa, BHP Billiton, Rio Tinto, Anglo American, Norsk Hydro olarak sıralanmış ve çok sayıda madencilik faaliyeti büyük oranda bu şirketler tarafından denetlenmeye başlamıştır. Son birleşmelerden sonra dünya madencilik endüstrisinin 250 milyar dolar civarında olan sermaye toplamının % 40’ı, söz konusu bu beş şirketin eline geçmiştir."
Sermaye borların da özelleşmesi için girişimde
Konuşmasında daha sonra, madenlerin, kalkınmanın temel unsurlarından en önemlisi olduğuna dikkat çeken Torun, "Ülkelerin kalkınmaları ve yaşam seviyelerinin belirleyicisi olarak kabul edilen sanayi, enerji ve tarım sektörlerinin temellerini de madencilik oluşturmakta. Ulusal kuruluş savaşı sonrası ülke kalkınması için kurulan sanayi, madenler ve madencilik üzerine oturtulmuş ve bu nedenle cumhuriyetin ilk yıllarında madenciliğe ayrı bir önem verilmiştir. 1935 yılında kurulan Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), Etibank ve Sümerbank, madenlerin aranması ve işletilmesi amacıyla kurulmuş kamu kurumlarıdır. Bugün ETİMADEN işletmeleri sadece bor üreten bir kuruma dönüşmüştür. Borların da özelleştirilmesi için sermaye sürekli olarak girişimde bulunmakta. Toplumsal tepkiden çekinen siyasi iktidar, uygun bir zamanı beklemekte" dedi.
Akılcı bir yaklaşım değildir
Türkiye’nin bir kömür ülkesi ve düşük kalorili olmakla beraber elektrik üretimi amacıyla kullanabilecek çok önemli bir kömür potansiyeline sahip olduğunu belirten Torun, "Yine yıllardır ihmal edilen aramalar ile yeni kömür yataklarının bulunup geliştirilmesi olasılığı son derece yüksek. Ülkemizde doğal gaz ise yok denecek kadar az bulunmakta. Ancak kömür yatakları atıl bekletilirken elektrik üretiminde doğalgaza ağırlık verilmesi, ülkemiz sanayi sektörlerinin gelişmesi bakımından akılcı bir yaklaşım değildir. Uygulanan politikalar sonucunda, madencilik sektörü yatırımları hızla düştü. Kamu yatırımlarından vazgeçildi. Toplam sabit sermaye yatırımları içerisinde kamunun payı 1981 yılında % 4,5 iken 2002 yılında bu oran % 0,5 oldu. Artacağı varsayılan özel sektör yatırımlarında ise ciddi sayılabilecek bir artış olmadı. Kamu kesimindeki düşüşün özel kesimce doldurulmaması, uygulanan politikaların yanlışlığını açık olarak göstermekte" dedi.
Ülkemiz iş kazalarında
dünyada üst sıralarda
yer almakta
Sunumunu, ülkemizde meydana gelen iş kazaları ile ilgili rakamları aktararak sürdüren Torun, "Ülkemiz, iş kazalarında dünyada üst sıralarda yer almakta. Odamız kayıtlarına göre 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92’ye, çıkmış. 2010 yılında 105 işçi, 2011 yılında 77 işçi, 2012 yılında 61 işçi, 2013 yılında 61 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiş. Hayatını kaybedenler içerisinde maden mühendisi meslektaşlarımız da bulunmakta. 80’li yıllardan itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, kiralama gibi yanlış uygulamalar, kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmış. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, üretimin teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin biçimde yapılmaması, iş kazalarının artmasına neden olmakta" dedi.
Ocakta denetimler
yapılmamış
Özelleştirme ve sonuçlarıyla ilgili bilgiler aktardıktan sonra Soma’da yaşanan olayı değerlendiren Torun, "Ruhsat hukuku Türkiye Kömür İşletmelerine ait olan Soma Kömür İşletmeleri A. Ş. tarafından hizmet alım yolu ile işletilen Manisa ili Soma ilçesi Eymez mevkiinde bulunan yeraltı ocağında 13 Mayıs Salı günü saat 15.10 civarında meydana gelen olay sonucunda, aralarında 5 maden mühendisi meslektaşımızın da bulunduğu 301 maden emekçisinin yaşamını yitirdiği bir facia yaşandı. 16 Mayıs tarihinde hazırlanan bilirkişi ön inceleme raporunda, yangını tetikleyen neden olarak kamuoyuna duyurulan trafo patlamasının doğru olmadığı tespit edildi. Ölümlerin tamamına yakını kömürün oksidasyonu nedeniyle oluşan karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu olmuş. Kömür yangınının, bilahare ahşap tahkimatı ve konveyör bantını tutuşturarak açık aleve dönüştüğü tespit edildi. Yani, yangına karşı korunaklı malzemeler kullanılmamıştı. Facia sonrası kurtarma operasyonunda ciddi bir organizasyon bozukluğu yaşanmış ve bununla ilgili olarak odamız müdahalede bulunmuş, gerekli düzenlemeler yapılmıştı. Ocağı işleten şirket, ruhsat sahibi ve ilgili devlet kurumları tarafından etkin denetimlerin yapılmadığı tespit edildi" dedi.
Üretim zorlaması var
Ocakta yıllık 1.5 milyon ton üretim planlaması yapılmasına rağmen, 3.5 milyon ton üretim yapıldığına dikkat çeken Torun, "Yani açıkça üretim zorlaması var. Bu üretim artışına karşın yeraltında buna yönelik bir iyileştirme yapılmamış. 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanununun, işçi ölümlerinin, meslek hastalıklarının önlenmesinde tek başına yeterli olmadığı, bu facia ile bir kez daha açığa çıkmış ve bu facia fiili olarak yasanın yetersizliğinin kanıtı olmuştur. Madenciliği, mühendisliğin bilim ve tekniğinden uzaklaştıran ve mühendisi işverenin insafına bırakan yanlış madencilik politikalarıdır" dedi.
Emekçilerin yaşamının piyasanın insafına bırakılmayacağının ispatı
Maden Mühendisleri Odası tarafından 2010 yılında hazırlanan ‘Madencilikte yaşanan iş kazaları raporu’nda Soma havzasına ilişkin tespitlerin yapılmış ve burada bir facia yaşanabileceğinin belirtildiğini ifade eden Torun, "Kamu yararı gözetmeksizin, daha fazla kâr hırsı ile yapılan üretim zorlamaları, uzun çalışma süreleri, sağlıksız çalışma ve barınma koşulları, çalışanların sosyo-ekonomik durumları bu facianın oluşmasına katkı koydu. Yaşadığımız son olay bunu bize bir kez daha gösterdi. Karadon, Kozlu, Elbistan ve son olarak Soma maden faciaları, emekçilerin yaşamanın piyasanın insafına bırakılmayacağının ispatı. Hükümet yetkililerinin, henüz ocakta devam eden yangın söndürülmeden ve arama kurtarma çalışmaları sürerken, ‘bu işin fıtratında vardır’ söylemleri, bilimin ve tekniğin karşısında aldıkları pozisyonu özetlemekte olup, hükümet sorumluluk ilkeleri gereği derhal istifa etmeli" dedi.
Torun, yaptığı sunumun ardından salonda bulunanların sorularını yanıtladı.
Paneli, Tes İş, Maden İş temsilcileriyle, santrallerdeki yetkiler de takip etti.





