Son birkaç aydır, ülke gündemini meşgul eden sorunları bir sıralayalım.
En başta geleni, emekli maaşları ve asgari ücrete yapılan komik zamlar. Ülkede gerçek enflasyon %80’lerde seyrederken, bıçak emekçilerin ve emeklilerin boğazına dayanmış durumda. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı geçtiğimiz günlerde, 14 bin lira gibi açlık sınırının da çok altında kalan emeklilerin maaşlarını ödemekte güçlük çektiklerini söyledi.
Onlarca yıl, üstelik primlerini de ödeyerek emekli oldukları halde, geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak sefalet ücretleriyle yaşam savaşı veriyor insanlar.. Bir yandan da hayat pahalılığı artarak devam ediyor.
Uzatmaya gerek yok, işçiler, memurlar, emekliler, üretici köylüler perişan halde. Ülkemizde tuzu kuru kesimin oranı %10’lar seviyesinde. Orta sınıflar giderek bir alta düşüyorlar, gelir dağılımı makası iyice açıldı.
Bu durum, son yapılan Mart 2024 yerel seçimlerinde, ana muhalefet CHP’yi yerelde iktidara getirdi. O günden beri ekonomik kriz daha da arttı. Genel seçim olsa AKP iktidarının sonunun geldiği tescillenecek.
Yerel seçimler öncesindeki genel seçimleri almayı az farkla da olsa başaran AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gelişmeler karşısında paniklemiş durumda. Ve anayasayı değiştirerek yeniden aday olmak için bir dizi, halkın ekonomik sıkıntılarını düşünmeyi de ikinci plana itebilecek ciddi bir ‘tek adam’ politikası izlemeye başladı.
Kırk yıl düşünülse akla gelmeyecek hamleler yapmaya başladı. Ortağı Bahçeli’yi öne sürerek, İmralı’da 26 yıldır mahkumiyetini çeken Apo’nun Meclise gelerek konuşabileceğini, silahları bıraktığını açıklaması halinde ‘umut hakkı’nı kullanarak İmralı’dan çıkabileceğini belirtti. Eski Devlet Bahçeli olsa, Bahçeli’nin bu sözleri nedeniyle iktidara etmeyeceği eleştiri ve hakaret kalmazdı. Herkes şaşırdı.. Kendi partilileri bile.. Ama siyaseti öyle bir seviyeye getirdiler ki, iktidardaki AKP’nin kanatları altında kalmaya mahkum görünen MHP lideri Bahçeli, bunları söyleyebildi.
Doğal olarak, vatandaşın içinde olduğu sefalet ve yoksulluk yerine, en çok konuşulan konulardan biri bu oldu.
Bu düzlemde, kaç yıl aradan sonra, yeni bir ‘Kürt Açılımı’ gündeme geldi. DEM Parti heyeti, İmralı ziyaretlerine başladı, sonra siyasileri ziyaret etti, şimdi yine İmralı’da.. Erdoğan, DEM Parti’yi bu yaklaşımla yanına çekerek, yapmak istediği Anayasa değişikliği için parlamentodaki Cumhur İttifakı oyları yetmediğinden, DEM partinin de kendileriyle birlikte hareket etmesini sağlamayı hedefliyor.
Erdoğan’ın Kürt meselesini ‘çözme’ konusundaki yaklaşımının tam da Suriye’deki Esad rejiminin yıkılmaya başladığı anlara denk gelmesine ayrıca dikkat etmek gerekir. Şimdi iktidarı ele geçiren eski İŞİD’ci HTŞ lideriyle eskiden beri istihbarat ilişkilerinin olduğunu da Dışişleri Bakanı, eski MİT Başkanı Hakan Fidan söyledi. Öyle görünüyor ki Erdoğan, Suriye’deki iktidar değişikliği sonrası, Kuzey Suriye’deki SDG-YPG güçlerinin daha da güçleneceğini farketti ve bu durumu, yeni Kürt açılımıyla birlikte, dikkatleri içerideki sıkıntıları perdeleyecek yeni bir manevra alanı haline getirdi. Bu, birkaç seçenekli bir durumdu. Suriye’de iktidarı ele geçiren HTŞ eliyle SDG-YPG güçlerini kuzey Suriye’den sürebilmeyi başarmak, bu olasılıklardan biridir. Bu olmazsa, ki ABD ve İsrail SDG-YPG’nin harcanmasına karşı, YPG’ye savaş açarak, toplumun gündemindeki açlık ve sefaletin üzerine örtebileceği bir milliyetçi söylem yaratmak da, düşünülen ihtimallerden biri gibi görünüyor.
Bu arada belirtilmeli ki, HTŞ’nin iktidara gelmesinin hemen sonrasında Türkiye, yaptığı bazı hamlelerle, sanki Suriye’de iktidarı ele geçiren güçlerin kendisinin hakimiyetindeymiş gibi bir hava yarattı. MİT Başkanı Kalın’ı alelacele Şam’da Emevi Camii’nde HTŞ lideriyle birlikte namaz kılmaya göndermesi, MİT Başkanı’nın HTŞ liderine sivil takım elbise götürüp giydirmesi, Suriye’nin inşaat faaliyetlerinin Türk müteahhitleri ve sanayicileri tarafından yapılacağı söylentilerinin yayılması, bunlar arasındadır. Ve ilginçtir, son hafta içindeki gelişmeler de bunun ne kadar kof ve söylentiden ibaret olduğunu göstermeye başladı. Suriye, Türkiye’den ithal edeceği mallara %400 gümrük vergisi koydu. Ve yine, Suriye’nin yeniden inşası için kurulan ve ABD’nin başkanı olduğu, İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerin de üyesi olduğu komisyona Türkiye dahil bile edilmedi!..
Erdoğan, PKK lideri Apo ile olan görüşmelerin, eski ‘çözüm süreci’ndeki gibi bir olumsuzlukla sonuçlanacağını öngörmüş olmalı ki, başından beri, Bahçeli ağzından yaptığı açılımla ilgili, neredeyse hep uzak durdu. Muhtemeldir ki, şimdiki süreç de olumsuz sonuçlanacak gibi görünüyor. Çünkü Erdoğan, çözüm için somut bir öneri ve talepte bulunmuyor. Söylediği tek şey, ‘PKK silah bıraksın, teslim olsun’dan ibaret. Yani Kürt sorununun çözümü bu mu? Üstelik Kandil’in tavrının da hiç Erdoğan’ın düşünmek istediği gibi olmadığı da görülüyor.
Bu durumda Erdoğan, belki bir ‘çok erken seçim’ hesabıyla, CHP’li yerel yönetimlere karşı ciddi bir itibarsızlaştırma ve çalışamaz hale getirme saldırısı başlatmış durumda. Hem DEM partili, hem de Esenyurt ve Beşiktaş gibi CHP’li belediye başkanlarını görevden alıyor, tutukluyor, kayyum atıyor. İş öyle bir noktaya geldi ki, en son Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, akşam arkadaşlarıyla yemek yediği restoran kuşatılarak gözaltına alınıyor, İstanbul’a götürülüyor ve tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne atılıyor.
Manisa’daki bir CHP’li büyükşehir meclis üyesi, paylaştığı bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle, İstanbul’a atanan Başsavcı Akın Gürlek talimatıyla Manisa’dan gözaltına alınıp İstanbul’a götürülüyor. Sanki Ankara’da, Manisa’da başsavcılıklar yokmuş gibi, İstanbul Başsavcısı, bir ‘Türkiye Başsavcısı’ edasıyla işler yapıyor. Erdoğan’ın istek ve desteği olmadan bunların olması mümkün mü?
Özetle, Erdoğan, güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına alan, yargıyı da, güvenlik güçlerini de, TÜİK’i de, parlamentoyu da ‘tek adam’ yetkileri ile istediği gibi yönetmeye yönelmiş durumda. Bu zaten uzun zamandır böyleydi, ama artık işler iyice zıvanadan çıkmaya başladı.
Şimdi herkesin gözü muhalefetin, özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin üzerinde. Bütün bu keyfiliklere, kanunsuzluklara karşı nasıl ve ne hızda bir tepki verecek, bekleniyor.





