Hamdi TOPÇUOĞLU
İyi anımsarım. Çocukluğumda baharları köyün harman yerine birkaç aile yerleşirdi. Derme çatma çadırlarda otururlardı. Göçerlerin kadınları sabahları evden çıkar, köy köy dilenir gelirdi.
Bütün gün tarlalarda ter döken annem, kapıda dilenci kadınlardan birini görünce, akşam yiyelim diye getirdiği iki göbelek mısırın birini, bir pişirimlik börülcenin, domatesin veya patlıcanın bir bölümünü kadına uzatırdı.
Kadın, "Allah ne muradın varsa versin, çocuklarının hayrını gör!" diye diye uzaklaşırken homurdanırdım.
"Anne onlar niye çalışmıyorlar?"
"Allah onları öyle yaratmış" derdi annem.
"Kimse bir şey vermese çalışırlar" dediğimde de yanıtı hazırdı:
"Çalışmazlar, çalarlar."
Nasıl olursa olsun, başkasının emeğine musallat olanlara karşı tavrım o zamanlarda biçimlenmiş olmalı.
"Elden gelen öğün olmaz, olsa da zamanında bulunmaz" sözü, bu toplumun büyük bir öğretisini dile getirir. "Ekmek buldun yanaş, iş buldun kaç" sözü de bu topluma ait.
Her toplumda asalaklar vardır; ancak bir toplumda asalaklık, emek hırsızlığı geçer akçeye dönmüşse, o toplum, vicdanını yitirmiş demektir.
Yıllar önce Belçika’da işsizlik parası alan bir yurttaşımıza iş bulamıyor musun diye sorduğumda:
"İşsizlik parası 26.000 Frank, çalışırsan 27.000 Frank. Niye çalışayım?" demişti.
Yine aynı haftalarda karşılaştığım bir Flaman’a:
"Arada bir fark yokmuş. Niye çalışıyorsun?" dediğimde:
"Biri alın terimin karşılığı. Ötekisi, devletin yurttaşları için ayırdığı kara gün parası. Onda herkesin hakkı var" karşılığını vermişti.
Bunları neden yazdım?
Bu devlet, yıllardan beri üreteni, kendi başına bir şeyler yapmaya çalışanı cezalandırıyor. Bu yüzden vasıflısı vasıfsızı, köylüsü kentlisi herkes bir şekilde sırtını aylığa bağlayıp hayatı garantiye alma sevdasında. Varsın ondurmasın; yeter ki öldürmesin, anlayışı artık pek makbul. Hal böyle olunca insanlar, okulları bile daha nitelikli insan olmak için değil, daha kolay para kazanmak için okuyorlar.
Herkes biliyor ki bu ülkede siyaset kurumu, iş bulma kurumu olarak çalışıyor. Bir yere kapağı atmanın en basit yolu, iktidar partisine üye olmaktan geçiyor. Ana muhalefet partisinin 1 milyon üyesi olmasına karşın 11 milyon oy, iktidar partisinin 8 milyon üyesi olmasına karşın 19 milyon oy alabilmesini başka nasıl izah edebiliriz.
Gelelim seçim sonuçlarına:
Diyorlar ki bu halk cahil.
Külliyen yalan.
Bu halk her şeyi bilir. Bir anda en iyi öğretmen, doktor, mühendis oluverirler. Onlar için alaylı profesör olmak, okullu profesör olmaktan daha evladır.
Diyorlar ki, bu halk saf.
Bu da kuyruklu yalan.
Bu halk en az başbakan kadar kurnazdır. Kendi çıkarı için nice uyanığı suya götürür de susuz getirir.
Diyorlar ki bu halk kendisine yukarıdan bakan aydınları, seçkinleri sevmez.
Sever sever.
Anasına küfreden iş adamına ses çıkarmayan da, kendisine kıytırık diyen bakanın partisine rekor sayıda oy veren de bu halktır.
Diyorlar ki bu halkın yüreği yufkadır, mağduru sever.
Geçelim…
Bu halk, çıkarına ters geliyorsa ölmüşe bile tekme atar.
Hayır mı dediniz!
Bu ülkede 14 yaşındaki bir ölü çocuğu meydanlarda yuhalatan bir başbakan ve yuhalayan bir halk var.
Diyorlar ki, bu halk dindar. Allah peygamber dedin mi akan sular durur.
İnanmam.
Hintli Salman Ruşti için savaş çığlıkları atarak meydanları dolduranların "Her cuma bir bakara makara sallıyorum" diyen çikolata kutucusu bakan için oy sandıklarını doldurmasını kimse dindarlıkla açıklayamaz.
Twitter, You Tube kapanır açılır; kanunlar değişir, seçimler yapılır; iktidarlar da gelir gider. Bunların hiçbiri toplumsal bir çöküşün nedeni olamaz.
Bence bu seçimde iktidar, muhalefet değil, vicdanlar test edilmiştir. Yazık ki halkın % 45’i, tüyü bitmemiş yetimin hakkını iç edenleri, kendisini, dinini aşağılayanları ve zalimleri aklamıştır.
"Karga mandayı babası hayrına bitlemez " der Anadolu insanı. Malum, manda çamuru sever. Kargalar için de en makbul manda, çamura en çok yatandır. Bit çok olmalı ki karınlar doysun.





