“Yaşam devam ettikçe mücadele de devam edecektir!”

Ayşegül Ş

“Yaşam devam ettikçe mücadele de devam edecektir!”
  • 23 December 2014, Tuesday 7:42
Ayşegül Ş. KAŞKAR / A. Kemal KAŞKAR - Türkiye Maden-İş Sendikası Yatağan ve Havalisi Şubesi Başkanı Süleyman Girgin ile Tes-İş Yatağan Şubesi ile birlikte Yatağan ve Milas’ta yaklaşık 18 yıldır sürdürdükleri "Özelleştirmeye karşı mücadele"de varılan nokta ile ilgili bir görüşme yaptık. Söyleşimizin başlangıcında, Başta Yatağan ve Milaslı Hemşehrilerimiz olmak üzere halkımız tarafından da gönülden desteklenen ve son bir buçuk yıldır çok sert bir yükseliş gösteren mücadelelerinin özelleştirmeleri engelleyemediğini belirten Girgin, "Bu, bizim ‘özelleştirme karşıtı’ görüş ve düşüncelerimizde herhangi bir değişiklik oluşturamaz tabii ki. Biz, yürüttüğümüz sendikal mücadele neyi gerektiriyorsa yapmaya, mücadelemiz bizden neler istiyorsa vermeye çalıştık. Sanırım çok geniş toplum kesimlerinin de desteğini ve takdirini kazandık. Vardığımız noktada, bizleri ‘özelleştirmeleri engelleyememiş olmak’ kadar rahatsız eden tek şey ise, bazı haksız değerlendirmeler ve suçlamalarla karşılaşmamızdır. Yıllardır sürdürdüğümüz mücadelemizde yeni bir dönemin başlangıcında olduğumuz şu günlerde, mücadelemize omuz vermiş ve vermeye de devam eden herkesi saygı ve sevgiyle selamlarken, ÖNDER Gazetemizin, mücadelemizin hep yanında bir gücümüz olarak bize bu imkanı vermiş olmasını da ayrıca çok önemsediğimizi belirtmek ve peşinen teşekkürlerimizi sunmak istiyorum" dedi. Ve işte sorularımız ve Süleyman Girgin’in yanıtları …   Tarih bilincimiz işçi sınıfının -eninde sonunda- mutlaka kazanacağını söylüyor Varılan nokta, "özelleştirmeye karşı mücadelenin yenilgisi" midir? Süleyman Girgin: Bu, mücadeleyi nasıl kavradığınıza bağlı. Mücadelenin doğasında karşılıklı çekişme var ve bu çekişmede gelinen nokta itibariyle hedeflenen ile elde edilen arasında bir açı olduğu doğrudur. Ancak bu tablonun bir yenilgi olarak ifade edilmesi sınıf mücadelesinin bütününe bir şey katmaz. Oysa bizim bu mücadeleyi bugünden yarına taşımak için umudu diri tutmak gibi bir sorumluluğumuz var. Mücadelenin Yatağan’la ve Milas’la sınırlı olmadığı, Yatağan’ın ve Milas’ın büyük bir kavganın sadece bir cephesi olduğu görülmelidir. Yatağan direnişi, işyerimizin özelleştirilmesine karşı asıl hedefine ulaşmamış olabilir ancak var olan kazanımların daha fazla tırpanlanmasına izin vermediği, daha da önemlisi, emek sermaye kavgasında yarınlara direniş ve mücadele kültürü devrettiği de bir başka gerçektir. Bunu herkes görmelidir. Üstelik varılan sonucun, Yatağan ve Milas işçisini aşan nesnel boyutları olduğu da bir kenara not edilmelidir. Bu anlamda bizler mücadeleye bir bütün olarak bakıyoruz ve bu anlamda da ‘özelleştirmeye karşı mücadele devam ediyor’. Tarih bilincimiz işçi sınıfının -eninde sonunda- mutlaka kazanacağını söylüyor. Aksi taktirde kaybedenin insanlık olacağını ise yaşam tüm gerçekliği ile gösteriyor zaten.. Gerek Yatağan’da gerekse Yeniköy ve Kemerköy’de imzalanan ve imzalanacak olan protokoller alıcı firmaların bizlere hediyesi değildir. 447 günlük direnişin başlı başına bir kazanımıdır.   İşçi sınıfının direnişi bir balon değil, atmosferin tamamıdır Bu noktada ‘sermaye ile işbirliği’, ’özelleştirmeye karşıtı mücadele balonu söndü’ gibi değerlendirmelerle ilgili neler söylemek istersiniz? Süleyman Girgin: İlk değerlendirmeye cevap vermeyi kendim açısından zûl sayıyorum. İkinci değerlendirme ise art niyetli değilse cahillik örneğidir. Art niyetli ise "sermaye ile işbirliği yapıldı" demek düpedüz işçi düşmanlığıdır. Zira özelleştirme karşıtı mücadele ne Yatağan’la ve Milas’la başladı ne de Yatağan ve Milas’la bitecek. Bu mücadeleyi kaçınılmaz ve zorunlu kılan bir iktisadi düzen olduğunu herhalde söylemeye gerek yok. Dolayısıyla özelleştirme karşıtı mücadele balonunun söndüğü falan yok. İşçi sınıfının direnişi bir balon değil, atmosferin tamamıdır.   Son 5 gün Yaklaşık 18 yıldır süren ve sadece ülkemizde değil tüm dünya çapında tanınan Yatağan-Milas enerji ve maden işçilerinin, oluşturdukları ‘zafer beklentisinin’ altında kaldığını düşünüyor musunuz? Süleyman Girgin: Sizin de belirttiğiniz gibi bu beklentiyi yaratan Yatağan ve Milas işçisinin verdiği mücadele olmuştur. Bence bu bile başarı hanesine yazılması gereken sonuçtur. Kavgaya "kaybedeceğiz" diye girilmez. Yatağan ve Milas işçisi de kaybedeceğim diye girmemiştir. Aksine hem kendisine hem de dostlarına umut ve enerji aşılamıştır. Dolayısıyla; evet sonuç beklentinin altında kalmıştır. Ama bu sonuç büyük resmi değiştirmemektedir. Büyük resim bu mücadelede yarına devrettiklerimizdir. Sürecin en başından beri kamuoyu desteğine ihtiyacımız olduğunu her durumda ve her yerde dile getirdik. Yatağan’da 1 Aralık 2014 itibariyle Santral ve Kömür Ocağının resmen alıcı firmaya geçmesinden itibaren gayr-i hukuki bir zeminde işyerlerimizin önüne barikat kurduk. 1 Aralık ile 5 Aralık arasındaki son 5 günlük süreçte bizim tek moralimizi bozan şey, gerekli desteği göremeyişimizdi. Evet bazı siyasi partiler ve sendikalar, sivil toplum örgüt temsilcileri ve gençlik örgütleri bize destek verdiler ama biz son 5 gün 24 saat boyunca tüm işçi ve aileleriyle tuttuğumuz nöbetleri sadece Yatağan işçisinin değil bütün Türkiye halkının tutmasını beklerdik. Çünkü Yatağan barikatının memleket meselesi olduğunu burada oluşturulan barikatın arkasının vatan olduğunu her seferinde dile getirdik. Belki bizde de vardı eksiklik, ancak çağrımız tüm ülke sathında karşılık bulmuş olsaydı eğer, AKP iktidarının özelleştirme politikaları, dolayısıyla küresel saldırı politikaları Yatağan’da kilitlenirdi. Zincirlerin öyle bir halkası vardır ki, o halka diğer bütün halkaları bağlayan halkadır. Eğer o halka koparılamasaydı, domino etkisi yaratır, bunun da siyasi sonuçları olurdu. O vakit  bizler de bugün ak-sarayı değil, emek ve halktan yana yeni bir Türkiye’yi konuşuyor olurduk. Direniş 447 gün boyunca AKP’nin başını yastığa rahat koymamasını sağlamıştır. Enerji Bakanı bizi Ankara’ya çağırıp 3 saat dinlemek zorunda kalmıştır. Başbakan bizi Marmaris’te 1 saat dinlemek zorunda kalmıştır. Bu bizleri çok sevdiklerinden değildir. Firmalar bizimle görüşme talebinde bulunmuştur. Bunlar lütuf değildir. Finalde işçi arkadaşlarımız burunları kanamadan ve hiçbir zayiata uğramadan mevzii kazanımlar elde etmişlerdir.   İşçinin kolektif iradesi Mücadele sürecini nasıl yönettiniz? En son şirket temsilcileri ile yaptığınız görüşmeler ve vardığınız uzlaşı hakkında sendika üyelerinizi karar alma sürecine kattınız mı? Süleyman Girgin: 447 günlük direniş sürecinin her aşamasını üyelerimizle toplantılar yaparak, komiteler kurarak gerçekleştirdik. Direniş sürecini yazan da, yöneten de, hayata geçiren de işçinin ta kendisidir. Eylemlerimizin, açıklamalarımızın, mitinglerimizin ve aldığımız kararların tamamının ardında işçinin kolektif iradesi vardır. Bizim sendikal anlayışımızda kolektifin, örgütlülüğün, ortak aklın temsil edilmesi vardır. Onun iradesinin dışında karar alınmaz. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunulur, istişare edilir, tartışılır ama ortak dil kullanılır ve sınıfın onurunu koruyacak en tavizsiz yerde buluşuruz. Söz, yetki, karar işçinindir, örgütlülüğündür. Protokoller aşamasına gelindiğinde de üyelerimizin kararı ve onayı ile adımlar atılmıştır.   Maden-İş’te, mücadelenin kendisine muhalefet eden olmaz Gelinen noktaya ilişkin, üyeleriniz arasında herhangi bir muhalif duruş söz konusu mudur? Süleyman Girgin: Bu soruyu işçi arkadaşlarımıza sormanız en doğrusu olur diye düşünüyorum. Sürecin en başından beri biz maden işçileri olarak kararlarımızı işçi arkadaşlarımızla aldık. Her birisi benim olmadığım yerde Şube Başkanı sorumluluğuyla hareket etmeye yetkilidirler. Maden-İş’te sendikal yönetimlerin muhalifleri, olması gereken yerde ve zamanda olur. Ancak  mücadelenin kendisine muhalefet eden olmaz. Bu bir kültürdür. AKP iktidarı açısından bakacak olursak eğer; uygulanan politikalara karşı en büyük muhalefet Yatağan-Yeniköy-Kemerköy enerji ve maden işçilerinin ta kendisidir.   İşçinin onayı olmadan protokol imzalamayız Yeniköy-Kemerköy özelleştirmesinin Yatağan örneği emsal alınarak uzlaşıyla çözümleneceği beklentisi ile ilgili neler söylemek istersiniz? Süleyman Girgin: Yeniköy - Kemerköy özelleştirmesinde Yatağan’daki protokolden sonra Tes-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik ile Milas bölgesindeki santral ve kömür ocağındaki tüm işçi arkadaşlarla toplantılar yaptık. Toplantılar sonunda, gelinen noktada örgütlü mücadelenin devam etmesi, sendikal kazanımların korunması, en güçlü anımızda taleplerimizi kabul ettirmemiz gerektiği, taleplerin kabul edilmemesi halinde yeni bir duruma ve eylemliliğe daha haklı bir pozisyonda devam edebileceğimizi tartıştık. Sonuçta İşçinin kararı doğrultusunda firmanın görüşme talebine olumlu yanıt verildi. 18 Aralık Perşembe günü firma yetkilileri ile Kemerköy Termik Santralı’nda Maden-İş ve Tes-İş heyetleri ayrı ayrı görüşmeler yapıldı. 1 madde üzerinde mutabakat sağlanamadığı için görüşmeler 22 Aralık Pazartesi gününe ertelendi. Çıkan sonuç, üyelerimizin onayına sunulduktan sonra gerekli adımlar atılacaktır. Şuna özellikle dikkat çekerek tekrarlamak istiyorum, eğer bir protokol imzalanacaksa, bu, işçinin talepleri doğrultusunda bir protokol olacak ve protokolün son hali yine işçinin onayı alınarak imzalanacaktır.   Sendika ve siyaset ilişkisi Bir sendika olarak sizden bir siyasi partiymişsiniz gibi beklentiler olduğunu düşünüyor musunuz? Bu anlamda sendikal mücadele ile iktidar mücadelesi arasındaki ilişki ve farklılıklar hakkında ne düşünüyorsunuz? Süleyman Girgin: Böyle bir beklenti olup olmadığını bilemem. Varsa ya da olursa boş bir beklenti olacağını belirtmek durumundayım. Sendikal mücadele ile elde edilecek kazanımlar farklı, siyasi mücadele ile elde edilecek kazanımlar farklı.. İster kamu işyerinde örgütlü olsun, isterse özel sektör işyerinde örgütlü olsun sendikaların amacı üyelerinin ekonomik-demokratik-sosyal haklarını korumak ve geliştirmektir. Diğer yandan sendikalar, hükümetler üzerinde demokratik baskı grubudurlar. Bu haliyle amacı, yapısı ve örgütlenmeleri bakımından siyasi partilerden tamamen farklıdırlar. Ancak ülkemizde AKP iktidarının ceberrut uygulamalarından bıkan kesimler ülkenin neresinde olursa olsun bir kıvılcım görse bunun aleve dönüşmesini ve AKP iktidarını yakıp yıkıp gitmesini istiyor. Bu anlamda bunu en fazla biz isteriz. Emeği sömürülen ve değersizleştirilen, kâr hırsı ve üretim baskısıyla iş cinayetlerine kurban giden, her gün elinden hakları alınan biziz. Ancak Yatağan-Milas direnişine AKP iktidarını yıkma veya adeta devrim yapma misyonunu yüklemek abartılı bir yaklaşım olur. Direniş boyunca Yatağan ve Milas işçisi toplumun sesi ve halkın vicdanı olmuştur. Bütün bu söylediklerimin yanında, tüm bu mücadelenin tarihi elbette siyasi bir içerik taşır ve yine siyasi bir zemin üzerinde yükselir. Bu ‘siyaset’in, işçinin yararı ve bağlı olarak vatanın ve milletin yararı anlamında bir şey olduğunu ve bu anlamda siyasi bir içerikten ve zeminden yoksun bir mücadelenin kaybetmeye yazgılı olduğunu herkes bilmelidir. Çünkü mücadele etmek zorunda kaldığımız bütün uygulamaların kararları siyasi bir akıl ve tercihle siyasi toplantılarda alınmakta ve hayata geçirilmektedir. Böylesi bir siyasi akıl ve tercihin karşısına kendi siyasi akıl ve tercihimizle çıkmak kadar olağan ve doğru olan ne vardır? Bizi aptal yerine koymaya çalışabilirler, ama aptal olup olmadığımızı gösterecek olan yine bizleriz. Sanırım açıklayıcı olmuştur.   İğneyi kendimize batırmamız ve acilen toparlanmamız gerekiyor Bu süreçte, Konfederasyonunuz Türk-İş'in desteği yeterli miydi? Süleyman Girgin: Ülke olarak ve emekçiler olarak Türk-İş'e en fazla ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz. Örgütlü en büyük işçi kuruluşu Türk-İş ve ülkemiz; emekçiler açısından, çalışma hayatı açısından cehenneme çevriliyor, demokratik mücadele ortamı yok ediliyor. Ancak Türk-İş'in gündeminde bu konular ne kadar var? Hepimiz yaşayarak görüyoruz. Siyasi iktidarlardan ve işverenlerden bağımsız, sınıfın sorunlarına çözüm arayan, bunun için karar alan ve uygulayan, tabandan uzaklaşmayan, topluma öncülük eden ve kitlelere güven veren sendikal anlayışa hava kadar su kadar ihtiyacımız var. Bunu, yaşadığımız mücadele sürecinde bir kez daha gördük. Tek bir örnek vermek gerekirse Yatağan özelleştirmesinin durması ve radikal kararlar alınması için işçi arkadaşlarla Türk-İş binasına gittikten sonra olağanüstü başkanlar kurulu toplandı ve bir dizi eylem kararları alındı. Maalesef alınan eylem kararlarını bile Türk-İş topluluğu olarak uygulayamadık. Mazeret ürettik. Bu örnek bile sorunuzun cevabını içinde barındırıyor. 1 Aralık 2014 Pazartesi günü Yatağan Santrali devredilince 5 gün boyunca işyerlerinin önünde nöbete başladığımızda tüm Türkiye’de bu nöbetler tutulursa ve ‘Gezi’ büyüklüğünde bir düzeye ulaşırsa özelleştirme belasını yok edebileceğimizi düşünüyorduk. Çağrılarımız da hep bu yönde oldu. Böyle bir zamanda tabii ki önce kendi Konfederasyonumuzun bu nöbette olması gerekirdi. Onu da geçtik, sıradaki enerji santralleri ve madenler ile diğer özelleştirme tehdidi altındaki işçi kardeşlerimizin de nöbete durması gerekirdi. Bu anlamda gerek işçi sınıfı olarak gerekse sendikalar olarak iğneyi kendimize batırmamız ve acilen toparlanmamız gerekiyor. Maden ve enerji işçileri olarak yüzü emeğe dönük olmayan sendikal anlayışları aramızdan atmamız gerektiğini biliyoruz. Zaten böyle davrananların, yürüdüğü yolu sorgulayan ve sorgulamakla kalmayıp buna yanıt arayan bir mücadele geleneğinden geliyoruz. 18 yıllık ve son olarak 447 gündür verdiğimiz insanüstü mücadele buna cevaptır.   Örgütlü mücadele devam edecek Söyleşimizin sonuna geldik, eklemek istediğiniz sözünüz varsa onları da not edelim? Süleyman Girgin: Özelleştirilmiş de olsa çalışabilecek olduğumuz maden ve santraller var ve burada örgütlü mücadele devam edecek. Bundan sonra, imzalanmış ve imzalanacak olan protokollerin sıkı takipcisi olacağız. Yaşam devam ettikçe mücadele de devam edecektir. Yaşamak direnmektir, direnmek de özgürleşmektir. Teşekkürlerim ve saygılarımla..   Biz de teşekkür ediyor ve şahsınızda tüm maden ve enerji işçilerine sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz Sayın Girgin …
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık