Avni KUNDURACIOĞLU
Bafa Gölü’nün kıyısında konuşlanan Kapıkırı Köyüne gittiğinizde, sizi Beşparmak Dağları karşılar. Antik çağda Latmos Dağı olarak bilinen Beşparmak Dağları sarp ve etkileyici görüntüsüyle büyüleyicidir. Beş tepesini göğe doğru uzatmış gibi görülen Latmos’un en yüksek tepesi Tekerlek Tepesi’dir. 1375 metre yüksekliğindeki Tekerlek Tepesi, civar bölgenin en yüksek tepesi olmasının yanı sıra Latmos’un kalbi olarak kabul edilir.
Latmos, sıradan bir dağ değildir. Elbette ne yüksekliği coğrafya kitaplarına girecek kadar görkemlidir, ne de eni tarih kitaplarının sayfalarına girecek kadar derin.
Ancak bilenler bilir ki, Latmos bambaşka bir yükselti, bambaşka bir düşler gezegenidir. Tıpkı Halikarnas Balıkçısı’nın : ‘’ Beşparmak’ların görkemi, insan düşünce ve düşünü uzak geçmişlere ve kıtaları sarsıp birbirleri üzerine yağan büyük depremlere götürür. İnsan, sessiz sessiz o dağlara bakarken, o depremlerin gürültüsünü duyar gibi olur. Ne var ki ; ay ışığı, bu dağların yabanıllığını şeker gibi eritir. İnsan o zaman bir dağ görünümü değil, fakat paldır küldür birbirleri üzerine yığılmış cennet parçaları görmüş gibi olur. ‘’ diye yazdığı gibi.
Aslına bakarsanız, Latmos’u sözcüklere sığdırmak mümkün değildir. Milas Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü ve Bodrum Doğa Sporları Kulübü’de böyle düşünür. Latmos’un görkemli güzelliğini ve büyüleyici gizemini herkeslere göstermek istedikleri için de ; 1. Latmos Doğa Şenliği’ni düzenlemeye karar verirler.
Tarih belirlenir, Mayısın 30 ve 31’i.
Derken şenlik tarihi gelir. Yurdun farklı yerleşimlerindeki dağcı ya da doğa severler yollara düşerler. Mersin’den, Kayseri’den, Ankara’dan , Kırıkkale’den, Manisa’dan, civar il ve ilçelerden. Sayıların pek önemi yoktur bazı durumlarda ama yine de söylemeli 400 aşkındır Latmos’u keşfe çıkanların sayısı.Yolları Kapıkırı Köyünde çakışır, yola çıkanların. MİDOSK ve BODOSK tüm hazırkılarını yapmış, sabırsızla beklemektedir konuklarını.
Yola çıkanlardan biri olarak, o gün Bafa Gölü’nün kıyısındayım. Biraz da şanslıyım, hem konuk hem ev sahibi olarak. Demem o ki içeriden ve dışarıdandır sizlere aktaracaklarım.
Bafa Gölü’nün kıyısında belirlenen kamp alanı rengarenk. Bir kaç gündür yağan yağmur, yerini serin bir esintiye bırakmış. Gölden gelen esinti çadırları yalayıp geçiyor sanki. Ama kimsenin umurunda değil. Herkes kendi sevimli telaşında. Çadırlar kuruluyor, sırtçantaları açılıyor, matlar seriliyor, uyku tulumları yerlerini alıyor.
Ortalık panayır yeri gibi. Sevimli telaşlara yetişmeye çalışan görevli arkadaşlar, biraz ötedeki tahta sandalyelerde çaylarını yudumlayıp gölün sefasını sürenler ve bu kalabalığı hiç yadırgamayıp boylu boyunca serilen köyün köpekleri.
Zaman aktıkça çadırların saysı artıyor ve kamp alanı cıvıl cıvıl, rengarenk bir görüntüye ev sahipliği yapıyor.
Tabi bu sırada kayıtlar alınıyor, aparetif ikramlarda bulunuluyor, dışarıdan gelenlere alternatif öneriler sunuluyor. Köyün içi, Bafa Gölü’nün kıyı şeridi ya da antik yapılar yeni konuklarla dolup taşıyor. Herkesin başında ya da kolunda üzerinde ‘1. Latmos Doğa Şenliği’ yazan sevimli fularlar.
Programa göre bugün serbest zaman olarak geçecek ama asıl program yani Latmos’a keşif yürüyüşleri ikinci gün. Latmos, üç seçenek sunuyor yarın için konuklarına. Latmos’un zirvesine gidiş zorlu bir seçenek olarak karşımıza çıkarken, Karahayıt Köyünden yapılacak ‘Karahayıt – Yediler Manastırı – Kapıkırı’ orta zorluklu seçenek oluyor. Daha başka seçenek isteyenler için ise, köyün içinde kültür gezisi. Dedim ya, Latmos’un gönlü zengindir, güzelliğini herkese sunacak kadar da naif.
Bir kaç arkadaş, bugün için Yediler Manastırı’na gitmeye karar veriyoruz. Zira hedefimiz yarın Tekerlek Tepesi’ne doğru zirve yürüyüşünde bulunmak. Hemen Gölyaka Köyüne gidiyoruz, Yediler Manastırı’na doğru yola çıkmak için. Kıyıdaki esinti yerine sıcak bir havaya bırakıyor. Küçük grubumuzun öncülüğünü ben üstleniyorum doğal olarak. Zeytin ağaçlarının çizdiği patikalardan dağa doğru çıkıyoruz. Adeta zeytin denizinin içindeyiz. İki saatlik zaman diliminde Yediler Manastırı’na varıp geriye dönüyoruz. Tabi giderken, dönerken ya da manastırda, bizler gibi düşünüp Yediler Manastırı’nın güzelliğini kaçırmak istemeyen başka konuklarla da karşılaşıyoruz. Oyuk kayanın içindeki frekslerin yanı sıra manastırın konumundan da çok etkilendiklerine tanık oluyorum. Haklılar da.
Köye döndüğümüzde, gölün daha sakin olduğunu ama kamp alanının cıvıl cıvıl olduğunu görüyoruz. Gölde oynaşan kayıkları fotoğraflamaya çalışan fotoğraf severler, biraz ötede göle batıp çıkan sakarmeke kuşlarını izleyenler, ilerideki İkiz Adalar’ı seyre dalanlar ve saat 17.00’de başlanacağı bilinen açılış törenini bekleyenler. Zaten kamp alanı yavaş yavaş eksiliyor. Herkes Kapıkırı İlkokulu’nun önündeki meydana doğru ilerliyor. Bilmem kaç yüzyıllık zeytin ağaçları ve Latmos’un güzelim eşekleri nin yanından Athena Tapınağı’nın da bulunduğu meydana çıkıyoruz. Dağcılara yakışan bir sade açılış töreni ama yürekleri cıvıl cıvıl gözleri ışıl ışıl insanların oluşturduğu güzel bir kalabalık. Ürettikleri el ürünlerini tepsilerde satma yarışında olan yaşlı ya da genç kadınları aşıp, köyün kahvelerinden birinde birer çay içiyoruz. Kapıkırı Köyünün neresinde olursanız olun, Latmos bir yerlerden varlığını size hissettirir. Olasılıkla bunu bütün konuklarda fark etmiştir. İşte Latmos’a karşı çaylarımızı yudumlayıp yeniden meydana iniyoruz. Yöresel keşkek, pilav ve irmik tatlısından oluşan akşam yemeği ikramı için.
Gün bitmek üzere. Gün ışığı yerini akşam alacasına bıraktığında göl kenarına iniyoruz. Kalabalık aşağıda artık. Göl kenarına kurulan platformda gerçekleşecek çeşitli etkinlikleri izliyoruz hep beraber. Kâh Bafa Gölü’nün ekolojik sorunlarını öğreniyor canımız sıkılıyor, kâh Latmos’un büyüleyici tarihini Olcay Akdeniz’in güzel sunumundan öğrenip yarın için heyecanlanıyoruz kâh Grup Pusula’nın ezgileriyle coşuyoruz. Hele Söke Halk Danslarının folklor oyunları ile Ege’de bulunmanın keyfini sürüyoruz.
Bir arkadaşın, gölün kıyısında ateşlediği ‘dilek feneri’ göğe doğru süzülüyor. Fenerin ışığı göle vuruyor. Latmos tüm ihtişamıyla Bafa Gölü’nü izliyor.
Tam zamanıdır, aşkların en ölümsüzünden, efsanelerin en güzelinden söz etmenin.
Ay Tanrıçası Selena (Artemis), kardeşi Güneş Tanrısı Apollon gündüz nöbetini bitirip kaybolunca göklerde belirir, dünyayı ısıtma görevini üstlenirmiş.. Selene, iki atın çektiği gümüş tekerlekli bir araba üstünde dolaşan güzel bir kadındır. İşte Selene bir gün, kara geceyi ağarttığı ıssızlıklarda yitmiş yolculara yol gösterdiği için mutlu, Latmos Dağları'nın parmaklarından süzülürken, Bafa Gölü'nün gümüş gibi parladığını görmüş. Duralamış. Suda önce dağın görüntüsü sonra kendi görüntüsü çarpmış gözüne. Doğanın güzelliğine hayran, hayran bakınırken gözüne sürülerini otlatan çoban ilişmiş. Endymion'muş bu yakışıklı çobanın adı. Selene ölümsüz bir tanrıça olduğu halde, bu ölümlü gence gönlünü kaptırmış. O günden öte Bafa dolaylarından ayrılmaz olmuş. Selene, çobanı görmek için geceleri gökten yere inermiş. Ölümsüz tanrılar bazen kıskanır insanın mutluluğunu. Ay Tanrıçası Selena ile Çoban Endymion'un aşkı diğer tanrıları sinirlendirmiş. Öyle ya nasıl olurda, bir tanrıça bir insana aşık olur. Tanrılar tanrısı Zeus'a şikayet etmişler... Zeus da bilirmiş, tanrıçanın çobanla aşkını… Ama Zeus diğer tanrılar gibi düşünmezmiş, hatta desteklermiş bu aşkı.. Selena, tanrılar tanrısı Zeus'tan sevdiği çoban Endymion'u sonsuz gençlik ve hiç bitmeyecek bir uykuya yatırmasını istemiş. Endymion'un, yaşlanmasını önlemek istermiş çünkü. Zeus, Selene'nin bu isteğini yerine getirmiş. Yakışıklı çobanı, Latmos Dağları'nın Latmos Körfezi'ne (Bafa Gölü) bakan yamacındaki bir mağarada sonsuz uykuya yatırmış. Selene, o günden sonra her gece Ege göklerinde süzülür, Endymion'un mağarasına girermiş.
İster istemez Latmos’a çevriliyor bakışlarımız. Gece hissettiriyor kendini. Halikarnas Balıkçısı’nın ‘’Aylı gecelerde Beşparmak Dağları’na bakıp, Endymion’u görmemek için dünya gözünden de, gönül gözünden de yoksun olunmalı’’ cümlelerini aktardığımda kamp alanındayız. Çadırların fermuar seslerine, uyku tulumlarının fermuar sesleri karıştığında uykuya dalıyoruz. Sessizlik.
Gün ışıyor. Uykuya doymamış gözler, kamp alanında sevimli telaşın içinde. Günün ilk çayları, atıştırmalık kahvaltı. Zira zirveye çıkacak ekip, saat 7.00’de Sakarkaya Köyüne hareket edecek. Bir saat sonra da, diğer ekip Yediler Manastırı ya da kültürel geziyi gerçekleştırecek.
Biz Sakarkaya Köyüne giden araçlardan birindeyiz, zirve için.
Yürüyüşe başladığımızda, pırıl pırıl mayıs sabahı yaşıyoruz. Sırtlarımızda sırtçantaları ile yola koyulduğumuzda 116 arkadaşız. Yürüyüşün öncülüğünü Hıdır Çam yani Hıdır abim yapacak. Doğrusunu söylemek gerekirse Latmos’a bir çok kez çıkmış biri olarak, yürüyüş başlangıcının bu kadar uzak noktadan seçilmesini yadırgamıştım. Ancak işin içinde Hıdır abim olduğunu öğrenince ‘vardır bir bildiği’ dedim, ne de olsa Latmos’u avucunun içi gibi bilen bir ‘Latmos Piri’dir o.
Yanılmamışım.
Çizilen güzergah, bizi muhteşem bir rotadan götürüyor. Çam ağaçlarının altında başlayan yürüyüş, bazen ormanın derinliklerine dalıyor, bazen çıplak kayalıklara çıkarıyor, bazen dağ boğazından geçirtiyor. Rota, Latmos’un eşsiz güzelliğini cömertçe sunuyor konuklara. Yorgun bedenlere rağmen, yüzlere yansıyan ışıltılardan anlamak mümkün oluyor. Bazen topluca yürüyoruz, bazen ise tek sıra. Zira dağlar izin vermiyor. Her aştığımız tepe bir başka tepenin varlığının habercisi oluyor. . Nihayet Bafa Gölü’nü gören noktaya ulaşıyoruz. Keyifleniyoruz. Kulüpler, flamalarını çıkartıyor hemen. Anı fotoğrafları peşi sıra çekiliyor. Yeniden yola koyuluyoruz. Ardıç ağaçları, belli yükseltiye ulaştığımızın habercisi oluyor. Çobanla selamlaşıyoruz. Devasa kayaların arasından yolumuzu bulup, zirveye yaklaşıyoruz. Nihayet Tekerlek Tepesi görülüyor. Biraz sonra zirvedeyiz. Herkesten mutluluk ışıltıları.
Yürüyüşçülerden yani doğa sever katılımcılardan biri de Milas Kaymakamı Sayın Fuat Güler. Sekiz saatlik zaman diliminde, yaklaşık 16 kilometre sürecek olan bu rotada aynı keyfi, aynı coşkuyu, aynı sıkıntıyı, aynı yorgunluğu birlikte yaşıyoruz. Kentin ileri gelen bir bürokratıyla aynı duyguları paylaşmaktan hoşnutuz doğrusu. Mutlu oluyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Latmos efsanevi güzelliğini emek verenlere sunar. Belki de Latmos’un zirvesine çıkan ilk bürokrat olarak geçecek Sayın Fuat Güler. Kim bilir?
Dönüşe geçiyoruz. Bu kez rota Bafa Gölü’nü yanımıza alıyor. Uzun bir süre birlikte yürüyoruz. Yeşilin bütün tonları yol arkadaşımız oluyor. Nihayet yürüyüş bitiyor. Kamp alanına yani Kapıkırı’na dönerken, bedenlerimiz yorgun ama yüzlerimiz gülüyor.İkram edilen gözleme ve ayranlar kendimize getiriyor. Katılım belgeleri veriliyor, çadırlar toplanılıyor.
Veda zamanı. Herkes şenlikten duydukları memnuniyeti paylaşıyor, teşekkür ediyor, gelenekselleşip her yıl olmasını diliyor. Tanık oluyorum.
Yeni yol arkadaşlarımızı ,dostlarımızı uğurluyoruz.
Geride sadece MİDOSK ve BODOSK’lu arkadaşlarımız kalıyor. Biraz sonra yorgun ama mutlu şekilde onlarda gidecekler.
Kendi adıma büyük bir alkışı, kocaman bir teşekkürü hak ettiklerini düşünüyorum. Zira bu şenlik için aylardır sürdürdükleri çalışmalarının ve gösterdikleri yoğun bir emeğin tanığıyım. Hepsinin ötesinde, dayanışmanın en güzel örneğini sundular bize.
Teşekkürler BODOSK, Teşekkürler MİDOSK.