Dağlardan İztuzu’na …

Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU Köyceğiz Dalyan’ın Radar Tepesi olarak isimlendirilen bölgesindeyiz

Dağlardan İztuzu’na …
  • 19 February 2015, Thursday 7:56
Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU Köyceğiz Dalyan’ın Radar Tepesi olarak isimlendirilen bölgesindeyiz. Yörenin en yüksek tepesi olan bulunduğumuz nokta, aşağımızda kalan manzarayı bütünüyle önümüze seriyor. Kara kara bulutların oynaştığı gökyüzü, ha yağdı ha yağacak. Sert bir rüzgar arada bir varlığını bedenlerimizde hissettiriyor. Hava koşullarının olumsuz noktaya doğru kaydığının farkında olmamıza karşın, hiç umursamıyoruz. Önümüze serilen görkemli manzaranın büyüsüne iyice kapılıyoruz. Mavi rengin en açık tonundan en koyu tonuna bezenmiş Akdeniz’i sol yanına alan İztuzu, sağ tarafına da İztuzu Gölü’nü almış. İztuzu Gölü’nün hemen arkasında da Sülüklü Göl göz kırpıyor. Tuzlu ve tatlı suların arasında kalan İztuzu’nun altın renkli sahili kesintisiz bir hilal şeklinde uzanıp gidiyor. Bu uzunluğun yaklaşık beş buçuk kilometre olduğunu biliyoruz elbet. İztuzu Gölü ile Sülüklü Gölü’nü ortadan ayıran dağ ise, çam ağaçlarının keskin yeşilliğine sahip. İztuzu sahilinin bittiği Dalyanağzı’nın sağ tarafına baktığımızda Köyceğiz Gölü’ne doğru oluşmuş deltayı görebiliyoruz. Bülent Ortaçgil’e “Kafam biraz karışıktır oldum olası / Denize doğru yüzlerce yol var / Ama hangisi doğru? Hangisi çıkmaz? / Dalyan Deltası yaşamın ta kendisi / düğümdür dokusu / öyle kolay çözülmez” dizelerini yazdıran Dalyan Deltası, bulunduğumuz yükseklikten, içinde onlarca adayı barındıran büyük bir su parçası gibi görülüyor. Bu sırada Akdeniz’in hırçın sularının İztuzu’nu dövdüğünü kıyı şeridinde oluşan beyaz renkten hissedebiliyoruz. Zira rüzgar şiddetini artırıp hafiften yağmur damlalarını serpiştiriyor. Yine de olağanüstü beyazlığın altın sarısı kumsalla buluşmasından oluşan göz kamaştırıcı görüntüye sahip İztuzu’nu izlemeye doyamıyoruz. Şu an gözümüzün önünde kusursuz bir yay çizerek uzanan İztuzu, on bin yıllardır Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının üremek için yumurtalarını bıraktıkları bir alan. Akdeniz’deki bir çok kumsal Caretta Caretta kaplumbağalarına ev sahipliği yapıyor olsa da, bu kaplumbağaların İztuzu ile özdeşleştiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. İztuzu 1984 yılında Alman-İngiliz-Türk ortaklı 1800 yataklı otel inşa edilmesiyle gündeme gelmiş, burada yapılacak olan otelin deniz kaplumbağalarının nesline büyük zarar vereceğini düşünen çevrecilerin müthiş bir kamuoyu yaratması ile geri adım attırılmıştı. İztuzu sahilindeki otel inşaatına karşı başlatılan direniş, ülkemizde çevre bilincinin yaygınlaşması açısından en önemli adımlardan biridir. Ve bu adımın sonunda İztuzu ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan edilir. Bu kazanımda en büyük pay kuşkusuz Kaptan June’a aittir. Altmışlı yaşlarında aşık olduğu İztuzu’na yerleşen İngiliz June Haımoff, süreç içerisinde kendini Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarının savunucusu olarak bulur. İztuzu’nun Caretta Caretta deniz kaplumbaları ile özdeşleşmesi, o yıllarda sürdürülen mücadelenin sonucudur elbet. Önümüze sunulan kusursuz  güzelliği uzun bir süre seyre daldıktan sonra, yürüyüş için ayaklanıyoruz. Zira bu yürüyüşün sonunda , ödül olarak yukarıdan izlediğimiz İztuzu kumsalıyla buluşmak var. Bunu düşündüğümüz an adımlarımız hızlanıyor. Yağmur varlığını hissettirdiğinde, stabilize yolda ilerliyoruz. Kıvrılarak aşağıya doğru süzülen stabilize yolun iki yanını çam ormanı süslüyor. Bir süre sonra ormanın içine dalıyoruz. Yağmurun dinmesiyle birlikte rahatlıyoruz. Göğe doğru uzanan çam ağaçlarının arasından yol buluyoruz. Daha çok iniş konumundayız. Yosun tutmuş kayalıklar, ormanın bu tekdüze görüntüsünü renklendiriyor. Bazı bölgelerde makilerin arasından geçmek zorunda kalıyoruz. Yine de hep çam ormanın içinde yol alıyoruz. Bazen küçük su kaynaklarının kayalardan süzülüşüne tanık oluyoruz, bazen ise devrilmiş çam ağacının uzun gövdesine. Biraz önce tepeden izlediğimiz manzaradan çok farklı bir coğrafyada yol alıyoruz. Yağmurun yıkadığı ağaçlar tüm canlılığıyla yol arkadaşımız oluyor. Toprak kokusu da. Çam yapraklarının oluşturduğu zeminde uzun bir süre yürüyoruz.  Çam ağaçlarının arasından önce İztuzu Gölü’nü, ardından altın sarısı kumsalı, sonrasında da Akdeniz’n mavi rengi görüş alanımıza giriyor. Adımlarımız kendiliğinden hızlanıyor. Ormanın içindeki yürüyüşümüz devam ediyor. Ağaçlar daha bir sıklaşıyor sanki. Orman yoluna ulaştığımızda rahatlıyoruz. Zira orman yolunun bizi kısa bir süre sonra İztuzu’nda bulunan DEKAMER’e ulaştıracağını biliyoruz. Ulaşıyoruz da. DEKAMER, yani  Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi, 2009 yılında kurulmuş. DEKAMER’in amacını, deniz kaplumbağalarının üreme kumsallarında ayrıntılı bilimsel çalışmalar yapmak ve yaralı deniz kaplumbağalarının tedavilerini yaparak doğal yaşam ortamlarına geri dönmelerini sağlamak şeklinde özetleyebiliriz. Şu an içinde bulunduğumuz ahşaptan yapılma büyükçe bir salondan oluşan DEKAMER’de yedi havuz tankı var. İçlerinde farklı bölgelerden getirilmiş yaralı deniz kaplumbağalarını görüyoruz. DEKAMER’in görevlisi, her kaplumbağanın getiriliş nedeni ve şimdiki durumu hakkında tek tek bilgi veriyor. Bu merkezde tedavi süreçleri tamamlanıp denize bırakılan kaplumbağaları anlatırken gözlerinin içi gülüyor. Fark ediyoruz. DEKAMER’in içinde deniz kaplumbağaları ile ilgili afişleri okurken, Kaptan June’ın İztuzu’na yerleştiğinde bir şekilde duyduğu kaplumbağaları gizlice izlediği süreci aktarışını anımsıyorum; ‘’Denizden on metre kadar içeride, koyu renk bir tümsek gibi öylece duruyordu. Yüzükoyun kuma yattım ve varlığımla onu rahatsız etmiyeceğimi ümit ederek ona doğru emeklemeye başladım. Yarı yarıya kumun içindeydi, küçük bir piknik masası boyutlarındaydı. Denize ve bana sırtını dönmüştü; bu sayede ona yaklaştığımı görmedi. Ağır ağır ilerledim, sonunda elimi uzatsam dokunacak kadar yakınındaydım. Yüzgeçleriyle kumu iki yana atarak yuvasını hazırladı, ardından iç geçirircesine derin bir soluk alıp verdi. Yer değiştirirken kabuğundan hafif bir çıtırtı geldi. Açtığı çukurun devamında bir tünel var gibiydi, az sonra bunun nedenini anladım. ‘Plop’ sesiyle birlikte bu tünele bir yumurta yuvarlandı. Bunu, kimileri ardarda, kimileri belli aralıklarla gelen çok sayda yumurta izledi. Kaplumbağa derin soluklar alıp veriyor, kıpırdıyor, ardından plop .. plop .. masa tenisi toplarını andıran yumurtalar geliyordu, üzerleri yumurta akını andıran kaygan bir sıvıyla kaplıydı. Böylesine olağanüstü bir ana tanık olmanın şaşkınlığı ve büyüsüyle, yattığım yerde kıpırtısız seyrediyordum. Yumurtalar gitgide daha uzun aralıklarla gelmeye başladı, sonunda bitti. Sayabildiğim kadarıyla yüze yakın yumurta  olmuştu. Ağlamaklıydım ama üzüntüden değil; tıpkı binlerce yıl önceki ataları gibi, yaşam döngüsünü sürdürmek için buraya gelen bu yalnız yaratığa baktıkça yüreğim sevinçle doluyordu. Kaplumbağa bir süre dinlendi, ardından yüzgeçleriyle yuvayı örterek özenle kumları düzeltti. Sonra soluk soluğa doğruldu ve denize yöneldi. Ayaktayken çok daha büyük görünüyordu. O koca cüssesiyle suya doğru yürürken huşu içinde onu seyrettim...’’ Caretta Caretta deniz kaplumbağası ile karşılaştığı o gece, Kaptan June için, yaşamının dönüm noktası olur. Sonraki yıllarını kaplumbağalar ve İztuzu için mücadele ile geçirir. Bugün 93 yaşındadır Kaptan June. DEKAMER’den çıkıp sahile doğru yöneliyoruz. Sağ yanımıza İztuzu Gölü, solumuzda ise göğe doğru uzanmış ağaçların oluşturduğu orman eşlik ediyor. Akdeniz’in hırçın dalgalarını görebiliyoruz. Yol kenarında ormanın içinde yapılmış ahşap bir ev/kulübe görüyoruz. Çiçek, böcek desenleriyle süslenmiş bu şirin kulübenin önünde ‘Kaptan June’ yazıyor. Bu vefa çok hoşuma gidiyor. Adımlarımı hızlandırıp soluksuz bir şekilde İztuzu’nun kumsalına ulaşıyorum. Kıyıda tek kalmış çam ağacının eteğine sığınıyorum. Yağmur hafiften başladı yine. Biraz önce dağlardan izlediğimiz sahilin tam içindeyiz şu an. Altın sarısı kumsala çarpan dalgalar beyaz köpükler saçıyor. Kumsal uzayıp gidiyor, sanırsınız ki sonsuzluğa doğru. İztuzu’nun ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ olması sonucunda, kumsaldaki yaşamı kaplumbağaların konumu belirliyor. Akşamları belli bir saatten sonra kumsala girilemediği gibi, sadece belli noktalara plaj şemsiyesi konulabiliyor. Bu şekilde kaplumbağaların üreme sürecine zarar verilmemiş oluyor. Ancak İztuzu bugünlerde yine sancılı günler geçiriyor. Muğla’nın büyükşehir olmasından sonra bazı özel alanların işletme hakkı valiliklere devredildi. 15 yıldır İztuzu’nu yöneten Dalyan Belediyesi’nin elinden alınan yetki özel bir şirkete verildi. Dalyanlılar bu duruma itiraz etti elbette. Özel şirketin dozerlerle sahile girmesi engellendi ve 7/24 nöbet tuttular. 29 Aralık 2014 gecesi başlayan çadır nöbeti 9 Ocak 2015 günü ‘şimdilik’ son buldu. Yürütmenin durdurulmasıyla birlikte İztuzu yine ‘şimdilik’ rahat bir nefes aldı. İztuzu gerçekten çok özel bir bölge. Bir doğa harikası olarak değerlendirmek asla yanlış olmaz. Öte yandan, Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının üremek için bu bölgeyi seçmiş olması İztuzu’nu daha da özel kılıyor. Dalyan’ın en yüksek tepesinden başladığımız yolculuğumuzu, İztuzu’nun bu olağanüstü güzellikteki sahilinde bitiriyoruz. Bu pazar günümüzü böylesine mutlu kılan Söke Doğa Sporları Derneği’ne  şükranlarımızı sunarak.
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık