PERSEPOLİS

Hüseyin Avni Kunduracıoğlu/ Sırt Çantamdakiler

PERSEPOLİS

İran’ın güneyinde M.Ö. 7. Yüzyılda Akhimenes, diğer kabileleri de denetim altına alarak kendi adıyla anılan birleşik bir krallık kurar. Verimli topraklar üzerine kurulan bu krallık, stratejik konumunun önemiyle de büyüdükçe güçlenir.
Akan yıllar süreci hızlandırır.
Dünyanın bilinen en büyük devleti yani Pers İmparatorluğu kurulur.
M.Ö. 6.yüzyılda yaşayan Pers Kralı I.Darius’un dönemi, kuşkusuz ki imparatorluğun en görkemli süreci olur. Batı Anadolu’dan Hindistan’a, Ön Asya’da geniş ve görkemli bir imparatorluk kuran kral I.Darius, küçük krallıkları da kendisini bağladığı için ‘kralların kralı’ unvanıyla kendisini ödüllendirir.
Yunan dilinde ‘Perslerin Kenti’ anlamına gelen Persepolis, imparatorluğun başkentliğini yapmış bir kent olmasına rağmen yine de görkemini Kral I.Darius döneminde yaşar. I.Darius, Kralların Kralı olunca başkent Persepolis’e bugün İranlıların Taht-ı Cemşid ismini verdikleri bir taht ve unvanına yakışır bir saray yaptırır.
Şiraz Ovası’na egemen Rahman Dağı’na sırtını dayamış olan Persepolis, şu an bile geçmişinin görkemli günlerini anımsatırcasına etkileyici ve vakur bir konumla karşılıyor.
Görkemli saray kalıntıları, muhteşem duvar süslemeleri ve heykelleri ile Pers sanatının gücünü göstermesinin ötesinde, Persepolis’in etkileyici mimarisini önümüze seren bir antik kentte olmak heyecan veriyor.
Taşların yıpranmaması için ahşapla kaplanmış 111 basamaklı merdivenle kente giriş yapıyoruz. Zira Persepolis’te saraylar, taşıma toprakla yapılan yani yapay bir tepenin üzerinde bulunuyor. Bu yapay tepe 473 metre uzunluk, 86 metre genişlik ve 13 metre de yükseklikten oluşmuş. Basamakların ulaştırdığı düzlükte ‘Tüm Milletler Kapısı’ karşılıyor. Bu kapı Kral I.Darius’u ziyarete gelenlerin geçtiği kapıymış. Kapı girişinin iki tarafına konulmuş devasa heykeller, daha girişte görkemin habercisi oluyorlar. Boğa vücutlu ve sakallı erkek başlı bu iki heykelin koruduğu kapıdan girince, Huma kuşu figürlü sütun başlıkları arasında ilerliyoruz.
Tüm Milletler Kapısı’ndan giren ziyaretçilerin bekletildikleri ve Kralların Kralı’nın kullandığı ünlü büyük sarayı Apadana Sarayı’na uğruyoruz. Yapımını I.Darius’un başlattığı ama bitimi I. Xerxes dönemine tarihlenen Apadana Sarayı, dev sütunlar üzerinde yükselen etkileyici bir salon. Bu salonda halkların temsilcileri kabul edilip getirdikleri vergiler alınıyor ve karşılığında da hediyeler veriliyormuş. Salona giriş yapılan kuzey ve batı merdivenlerinde, bu sahneler detaylı olarak kabartmalarla resmedilmiş. Persepolis’teki duvarlarda bulunan işlemelerde en dikkat çekici ayrıntıyı, kralın gücünü göstermek için hayvan figürlerinin simge olarak seçilmesi ve halkların ayırt edilmesi için de farklı kıyafetlerle resmedilmiş olmaları. Resmedilen kabartmalarda öylesine hikayenin içine dahil olunuyor ki, bu durum Pers sanatının ustalığını ortaya koyuyor.
Apadana Sarayı’nın ayakta olan bazı sütunların varlığından, yaklaşık bin metrekarelik kare salonun ihtişamı ortaya çıkıyor. Sütunların başlıklarında iki başlı boğalar, kartallar vb yer alıyormuş. 155 yılda bittiği söylenen Apadana’nın mermerleri Mısır’dan, kiriş için kullanılan sedir ağaçları da Lübnan’dan getirilmiş. Dört dış köşesinde yer alan kulelerle hem savunma düşünülmüş hem de dekoratif bir görüntü oluşturması.
Apadana Sarayı’nın biraz ilerisinde ise, 10 bin kişilik kapasitesiyle muhteşem bir yapıt olan 100 Sütunlu Saray bulunuyor.  Sadece sütün yerleri belli olan bu yapı için hayal gücünü kullanmak bile yetersiz kalıyor. Bu iki sarayın dışında bir de Tachara yani Kışlık Saray var. Yine I.Darius’un özenle yaptırdığı ama hiç kullanamadığı söylenen bu yapı, Persepolis’teki en küçük saraymış. Gri taşlardan inşa edilmiş olan Kışlık Saray tamamen yok olmuş olsa da kapı ve pencereleri zamana inatla direniyor. Kapı ve pencereleri ayakta kalan bu yapının en önemli özelliği de, pencerelerinin Şiraz Ovası’na bakıyor olmasıymış. Söylentiye göre bunun nedeni Kralların Kralı’nın kenti ve halkını buradan izlemek istemesiymiş.
Persepolis’in sırtını dayadığı Rahmet Dağı’nın eteğine çıktığımızda hem kentin görkemini yukarıdan seyir etme olanağımız oluyor hem de dağ oyularak oluşturulmuş ve olağanüstü işlemelerle süslenmiş 3. Artaxerkesin’in kral mezarını görmüş oluyoruz. Kaya mezarının üstünde Zerdüşt dininin tanrısı Ahura Mazda ve simgesi Faravahar’ın yer aldığını da not düşmeliyim.
Persepolis’i yukarıdan seyre dalmak bambaşka duygulara yol açıyor. Daha yüzde otuzunun ortaya çıkarıldığı söylenen 125 bin metrekarelik merkez Sit alanı, bu dağın yamaçlarına kat kat taraçalar halinde inşa edilmiş. Sarayların yani yapıların yüksek hatta çok yüksek inşa edilmesinin tek nedenini; uzaklardan gelen halkların temsilcilerine parçası olmaktan gurur duyacakları hem de korkacakları bir güç gösterisi yaratmak oluşturuyor. Bu arada Pulvar Nehri’nin sularını, kanallarla şehre dağıttıkları gibi, kuraklık zamanında kullanabilmek için kentin belli noktalarındaki büyük sarnıçlara depolamışlar.
Eskiden hamam ama günümüzde müze olarak kullanılan yapı, kazı çalışmalarında ortaya çıkan muhteşem kalıntıları toplu olarak görmenize olanak sağlıyor.
Çağının en görkemli kentlerinden biri Persepolis. Hatta en görkemlisi.
Ta ki Büyük İskender, taş üstünde taş bırakmak istemezcesine yakıp yıkana kadar.
Persopolis’te olduğunuz sürece, bu görkemin ve geçmişin büyüsünü iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. Her detayı tek tek görmek isteyecek kadar. Bu etkileyici kentten ayrılıp, 10 kilometre uzağında bulunan Nakş-ı Rüstem’e gidiyoruz.
Nakş-ı Rüstem, bir dağın yamacına yapılmış kaya mezarlarından oluşuyor. Mağaraların mezara dönüştürüldüğü de söylenebilir.  Yamaca yapılan dev işlemelerle mezardaki kralın yaptığı başarılar ve yaptıkları resmedilmiş. I.Darius’un mezarı da bunlardan biri.
I.Darius’un mezarına ‘’atın üzerinde bulunan kral I.Darius , henüz yendiği bir başka kralın af dileyip ganimetlerini teslim ettiği sahne ‘’ canlandırılmış.
Sanırım Persepolis de bu işlemede yer alıyordu.
 
 

Beğendim 2 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık