“Halkımız saraydan aldığı yetkiyi, tekrar saraya vermeyecektir!”

Oktay ÇAYIRLI -

“Halkımız saraydan aldığı yetkiyi, tekrar saraya vermeyecektir!”

CHP Muğla Milletvekili Av. Akın Üstündağ, TBMM’nde AKP ve MHP’nin kabul oylarıyla meclisten geçen yeni anayasa değişikliğini çok sert sözlerle eleştirdi. “Bal gibi de rejim değişikliği” diye adlandırdığı yeni anayasanın Türkiye’yi sonsuz bir karanlığa mahkûm edeceğini söyleyen Üstündağ: “Her türlü karartmaya, her türlü engellemeye ve kandırmacaya rağmen halkımız saraydan aldığı yetkiyi, tekrar saraya vermeyecektir” dedi.

CHP Milas İlçe binasında yapılan basın toplantısına; İlçe Başkanı Suat Özcan, Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Başkan Yardımcıları Zeynep Mat ve Faik Karagöz, Belediye Meclis Üyeleri; Şakir Özdemir, Ahmet Kılbey, Mehmet Yılmaz, Halil Kocabaşoğlu, Halil Ilbıra, İlçe Kadın Kolları Başkanı Berrin Naz, İlçe Gençlik Kolları Başkanı Akansu Özgül, çok sayıda mahalle muhtarı, ilçe yönetim kurulu, kadın ve gençlik kolları üyesinin yanı sıra partili yurttaşlar katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan CHP Milas İlçe Başkanı Suat Özcan; “Yaşadıklarımız gün gibi ortada. Bu süreçte Anayasa değişikliği paketi önce komisyona geldi. Milletvekilimiz Sayın Akın Üstündağ başta olmak üzere diğer milletvekillerimiz karşı duruşu ortaya koydular. Sayısal üstünlük iktidar partisinde olduğu için yasa değişikliği teklifi TBMM’ne geldi. AKP’li vekiller sanırız tatil yapmayı çok özlemiş olmalılar ki bir an önce anayasa değişikliği yapılsın bitsin gibi bir tavır sergilediler. Elbette anayasalar değişebilir, eksiklik varsa giderilebilir, güncelliğini yitirmiş olan maddeler varsa değiştirilebilir. Örneğin siyasi partiler yasası, % 10 baraj konusu, insan hakları, doğayı ve tüm canlıları koruma, çalışanların haklarını koruma gibi birçok konuda anayasa değişikliğini biz de talep ediyoruz. Ancak mevcut anayasanın ilk 3-4 maddesinin değiştirilmemesi, değiştirilmesinin teklif dahi edilmemesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizlerin yıllardır duruşu belli. Atatürk’ün kurmuş olduğu cumhuriyete, sonrasında geliştirilen devrim ve ilkelere, Türkiye’nin demokratik-laik bir hukuk devletidir anlayışını sürekli savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. İşte bu anayasa değişikliği sürecinde yangından mal kaçırır gibi mecliste görüşmelere başlandı, hatta meclis halka kapatıldı. Yine bu süreçte partili milletvekillerimizin özverili ve yaratıcı çalışmalarıyla mecliste görüşülmekte olan maddelerin halkımıza duyurulması sağlandı. Bundan rahatsız olan iktidar milletvekillerinden, bizim milletvekillerimize tacizler, sözlü ve fiziksel saldırılara kadar her şey uygulandı. Ayrıca tartışma yaratacak bir uygulamaya da imza attılar. Gizli oy kullanmaları gerekirken açıkça oy pusulalarını göstererek kullanmayı tercih ettiler.

Şahsım ve örgütüm adına bu süreçte, şu anda aramızda olan Muğla Milletvekilimiz Sayın Üstündağ başta olmak üzere tüm milletvekillerimize gösterdikleri çabalar için teşekkür ediyorum. Artık bu değişiklik tüm halkımızı ilgilendirmektedir. Partili-partisiz, yurtsever-vatansever bütün halkımızı ilgilendirmektedir. Bu nedenle tüm milletvekillerimize candan-yürekten teşekkür ediyoruz. Referandum süreci netleştikten sonra genel merkezimiz ve anayasa değişikliğine hayır diyecek bütün bileşenlerle birlikte çalışmalarımızı yürüteceğiz” diyerek sözü CHP Muğla Milletvekili Av. Akın Üstündağ’a bıraktı.

 

Öngörülen sistem son

derece tehlikeli bir

sistemdir

CHP Muğla Milletvekili Av. Akın Üstündağ, bugüne kadar görülen en kapsamlı bir anayasa değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzu belirterek şunları söyledi:

“Malumunuz olduğu üzere bir anayasa değişikliği ile karşı karşıyayız. Ülkenin bunca yaşadığı sorun arasında son derece kapsamlı ve rejim değişikliği öngören bir anayasa değişikliği, ülkenin gündemine zorla getirilmiştir. Aslında 18 madde olarak getirilen teklif, toplamda 77 maddeyi kapsayan bir değişlik olup toplam 177 maddeden ibaret olan anayasamızın % 77 sinin değiştirilmesi demektir. Bu da ne kadar kapsamlı bir anayasa değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ama asıl önemli olan madde sayısı değil, maddelerin içeriğidir. Dayatılan teklifin kuvvetler ayrılığı esasıyla hiçbir ilgisi ve alakası yoktur. Demokratik başkanlık sistemlerindeki kuvvetler ayrılığını örnek aldığını söyleyen iktidar sözcülerinin bu iddiası tamamen gerçek dışı ve aldatmacadır. Öngörülen sistem kuvvetler birliğini öneren, yasama, yürütme ve yargıyı tek bir kişiye bağlayan, son derece tehlikeli bir sistemdir.

 

Önerilen sistem, bir

diktatörlük, bir

monarşi ve mutlak bir tek

adam yönetimi

içermektedir

Getirilen sistem öncelikle Anayasanın 176. maddesine göre Anayasanın metnine dahil olan ve Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirleyen Başlangıç hükümlerine aykırıdır. Özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesi, hem fonksiyonel olarak hem de işlevselliği açısından, dolaylı olarak kaldırılmıştır. Başlangıç hükümlerindeki Egemenliğin kayıtsız ve şartsız Millete ait olduğu, hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkılamayacağı ilkesi de dolaylı olarak Egemenliğin Saraya verilmesiyle ihlal edilmektedir. Anayasanın 2. Maddesindeki Cumhuriyetin niteliklerinden “Demokratik Devlet” olma özelliği de Başlangıçta belirlenen temel ilkelere göre belirlendiğinden dolayı da, hem kuvvetler ayrılığına hem de hürriyetçi demokrasiye aykırı bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Anayasadaki değişmez maddelerin doğrudan değiştirilmesi gerekmez, bu maddeleri anlamsızlaştıracak, etkisizleştirecek hiçbir başka maddede değişiklik yapılamaz. Dolayısıyla bu düzenlemelerde Anayasaya karşı hile ile dolaylı olarak rejime bir kasıt ve değiştirme hamlesi vardır. Önerilen sistem, bir diktatörlük, bir monarşi ve mutlak bir tek adam yönetimi içermektedir.

 

Yargının bağımsız

olmasından söz edilemez

Yürütmeyi bir kişiye veren ve yürütmenin denetlenmesini imkansız kılan, yasamayı devre dışı bırakan bu düzenleme yargıyı da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ( HSYK ) üzerinden ilk derece mahkemelerini hem de yüksek yargıyı yine aynı kişiye bağlamaktadır. HSYK’nın 13 üyesinden 7’sini doğrudan seçen tek adam, 6’sını da Meclis üzerinden seçtirmektedir. 12 olan üye sayısını Komisyon aşamasında bir önergeyle Adalet Bakanı Müsteşarını da ekleyerek 13’e çıkarılar. Danıştay’ın 3/4 ünü HSYK’nın, 1/4 ünü Cumhurbaşkanının seçmesi dikkate alındığında, Yargıtay üyelerinin tamamını HSYK’nın belirlediği, Anayasa Mahkemesinin de 15 üyesinin 12’sinin dördü doğrudan, 8 üyesinin de cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi de eklenince, yargının artık bağımsız olmasından söz edilemez.

Yasama açısından baktığımızda tek ve mutlak güç, partili bir güç olarak milletvekillerini belirlemekle, genel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılması ile yasamayı da şekillendiren ve büyük oranda belirleyen bir noktaya geliyor. Hiçbir neden göstermeden Meclisi feshetme yetkisi ise Cumhurbaşkanının meclis üzerindeki vesayetini perçinliyor. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ise meclisin yasama yetkisi yok eden, hemen hemen her konuda kararname çıkarılabilen bir mutlak yetki, demokrasiden tamamen uzaklaşılan bir noktayı işaret ediyor.

Yasama organının denetleme imkanları ortadan kaldırılıyor. Gensoru ve güvenoyu gibi siyasi denetleme araçları yok ediliyor. Bakanlar ve Cumhurbaşkanlarının sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu hale getirilmesi ise bürokratik vesayetin zirvesidir. Hesap vermeyen bakanlar, sayısı belli olmayan Cumhurbaşkanı Yardımcıları gibi bir yürütme şekli bu önerilen sistemin ne kadar antidemokratik olduğunun en önemli kısmıdır. Üstelik Cumhurbaşkanı bir şekilde görevde olmadığı zaman, atanmış olan Cumhurbaşkanı yardımcısının Cumhurbaşkanına vekalet etmesi ise başlı başına tehlikedir, bu da bürokrasinin vesayet noktasından vekalet noktasına getiren en önemli düzenlemedir. Meclisin elinden bütçe hakkının alınmış olması ise Cumhurbaşkanının Yasama organına yaptığı en bariz yetki gasplarından biridir.

 

Normal şartlarda

Anayasa Mahkemesinin

bu oylamaları iptal

etmesi gerekir

Ayrıca, Olağanüstü hallerde temel hak, kişi hakları ile siyasi haklar hakkında Kararname çıkarılması dünyada emsali görülmemiş, antidemokratik bir yetkidir. Bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesine aykırıdır. Olağanüstü hallerde dahi ihlal edilemeyecek haklar bu düzenlemeyle ihlal edilebiliyor.

Şunu da belirtmek gerekiyor ki, Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Önümüze getirilen teklif iki partinin uzlaşmasıyla ortaya konmuş olup, bu partilerin kendi içlerinde dahi bir uzlaşma ortada yoktur. Nitekim teklif, hem komisyon, hem de Genel Kurul aşamalarında adeta toplumun gözünden kaçırılmaya çalışılmış, tartıştırılmak istenmemiştir. İktidar partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi yönetimi, kendi milletvekilleri üzerinde baskı kurarak gizli oy kullanımı konusunu çok ciddi boyutta ihlal etmişlerdir. Neredeyse kapalı oy verme kabinine giren fişlenmiştir, milletvekilleri birbirlerini kontrol ederek oy kullandırılmış, ayrıca milletvekillerinin kullandığı oyu kontrol için pul toplama işlemleri yapılmıştır. Anayasa Mahkemesinin normal şartlarda bu oylamaları iptal etmesi gerekir. Ama Anayasa Mahkemesinin bu yapısıyla bunu yapacağı kuşkuludur.

Anayasa değişiklik teklifinin en sorunlu yönlerinden biri de bir “Torba Anayasa Değişikliği” şeklinde olmasıdır. Oysa değişen her maddenin ayrı ayrı oylanması gerekirdi. Hem görüşmelerde hem de oylamalarda birçok maddeyi değiştiren maddeler bir bütün olarak görüşüldü ve oylandı. Anayasa Mahkemesinin de bu açıdan da değişiklikleri iptal etmesi gerekir.

Getirilen teklif hem hukuk açısından hem de demokrasi açısından son derece sakıncalı bir tekliftir. Anayasa gibi toplumsal yaşamımızın en önemli düzenlemelerinin, özgürlük ortamlarının ve ifade özgürlüklerinin kısıtlandığı bir OHAL ortamında yapılacak bir referanduma sunulması demokrasiye uygun değildir. Bu durum, OHAL ortamının Anayasa değişikliği için hazırlanmış olduğu izlenimini ister istemez vermektedir. Her türlü karartmaya, her türlü engellemeye ve kandırmacaya rağmen halkımız saraydan aldığı yetkiyi, tekrar saraya vermeyecektir. Milletimizin hak ettiği Anayasa, bu Anayasa değildir. Milletimiz en demokratik, en özgürlükçü, kendi geleneklerine ve geçmişine en uygun Anayasayı sonuna kadar hak etmektedir.”

 

Her fırsatta dile

getireceğiz, gündemde

tutacağız!

CHP Muğla Milletvekili Üstündağ’ın ardından yeniden söz alan CHP Milas İlçe Başkanı Suat Özcan, 24 yıl önce katledilen Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatarak; “Elbette içinde bulunduğumuz her gün, her hafta büyük bir önem taşıyor. Bugün 24 Ocak ve 24 yıl önce bugün; aydın, yurtsever, vatansever, ülkesini ve milletinin geleceğini düşünmekten bir an bile vazgeçmeyen Uğur Mumcu, katledildi. Ankara’da evinin önünde bombalı bir suikastle katledilen Uğur Mumcu’nun ölümünün, 24’ncü yılı. Bugünü ve bu haftayı aynı zamanda Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında değerlendirerek Uğur Mumcu’yu anıyoruz. Uğur Mumcu bir yurtseverdi, Atatürkçüydü, laikti. Dinci, mezhepçi terör örgütlenmelerine karşı çıkan, aydınlanma devriminin yılmaz savunucusuydu. Cumhuriyetin, Atatürk devrimlerinin, tam bağımsız Türkiye’nin, demokrasinin, laikliğin, insan haklarının yılmaz-korkusuz savunucusuydu. İşte bu uğurda da canını verdi. Aynı zamanda kararlı bir Kuvvayı Milliyeci idi. Emperyalizmin ülkemiz üzerindeki oyunlarını-tezgâhlarını gören ve halkımızı cesur bir şekilde aydınlatan gazeteci-yazar-tiyatrocu ve romancıydı. Dinci yapılanmanın giderek ülkeyi ele geçirdiğini anlatıyordu. Rabıta ile başlayıp tarikat emperyalizminin terör ortaklığının ülkeyi ahtapot gibi sardığını söylüyordu. Cemaatlerin Milli Eğitime sızdığını, amaçlarının devleti ele geçirerek laik cumhuriyeti yıkmak olduğunu yüksek sesle ifade ediyordu. İlk fırsatta silahlı kuvvetlerini, yargıyı, üniversiteleri ele geçirip, sonra da Atatürk Türkiyesini yıkarak, ülkemizi din devleti haline dönüştüreceklerini yüksek sesle bağırıyordu.

Terör öncelikle aydın, yurtsever, gazeteci, yazar, siyasetçi, akademisyen, ülkesini seven askeri ve polisi vurdu. Fakat son dönemlerde hedefini tüm halkımıza yöneltti. Özellikle 1 Kasım 2015’ten sonra Gaziantep’te başlayan olaydan sonra onlarca terör olayı meydana gelmiş, bombalar patlamış, vatandaşlarımız hayatını kaybetmiş, şehit olmuşlar. Bir o kadar da vatandaşımız yaralanmıştır. En son 31 Aralık 2016’da İstanbul’da 39 ölü ve 65 yaralının olduğu bir olay meydana gelmiştir. Dolayısıyla terör, ülkenin en önemli sorunu haline gelmiştir. Bugün artık ayrım yapmadan tüm halkımızı tehdit etmektedir. Geçmişteki cinayetlerin sorumlularının, katillerinin bulunması, adalet önünde hesap vermeleri gerekmektedir. Uğur Mumcu ve diğer aydınların eylem ve söylemlerini yılmadan, Atatürkçü düşüncenin ödünsüz savunucuları olarak her fırsatta dile getireceğiz, gündemde tutacağız. Ayrıca yine terör kurbanı Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi diğer aydınlarımızı özlemle anıyoruz. Sorumlulardan bu cinayetleri bir an önce çözmelerini, sorumlularının adalet önünde hesap vermelerini bekliyoruz” dedi.

 

Karanfiller bırakıldı

Yapılan açıklamanın ardından hep birlikte Atapark’ta bulunan ‘Uğur Mumcu Ağacı’nın bulunduğu noktaya gidildi ve ağacın bulunduğu yere karanfiller bırakıldı.

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık