LATMOS DAĞI’NDAKİ SAKLI GÜZELLİK, SURATKAYA

Hüseyin Avni KUNDURACIOĞLU/ Sırt Çantamdakiler

LATMOS DAĞI’NDAKİ SAKLI GÜZELLİK, SURATKAYA
  • 05 February 2020, Wednesday 12:26

Sakarkaya Köyü’nü ardımızda bırakıp, Bağarcık Köyü’ne doğru yol alıyoruz. Sakarkaya Köyü sınırları içinde yer alan Anadolu Geçidi’ne ulaşınca, araçlardan inme zamanı geliyor.  Yörük mezarlığının da olduğu bu bölgede bulunan çeşmenin hemen yanından dağa doğru tırmanıyoruz.
Antik ismi Latmos olan Beşparmak Dağları’nın içinde hafifçe yükselen patika, ormanın içlerine doğru götürüyor. Fıstıkçamı ağaçlarının yoğun olduğu bu bölgede, çamların göğe doğru uzanan gövdelerinden aşağıya bir şemsiye gibi sarkan dallarının örtmesiyle, güneşin toprağa ulaşması zorlaşıyor.  Yüksek oranda feldspat içerdiğinden yer yer gevşek olan zeminde yetişen çam ağaçlarının altından giden patika, dağın yamacına ulaşıyor. Yamaçta, Latmos’un en yüksek tepesi olan Tekerlek Tepesi ile Bağarcık Kalesi görüş alanımıza giriyor. Bir süre önce yağan karın ağırlığına dayanamayıp kırılan çam dalları, Latmos’un içinde yükseldiğimizin farkına vardırıyor.
Fıstık çamlarının arasına serpilen kaya parçaları, belli noktalarda yoğunlaşıyor. Çamlardaki künarları ailece toplamaya giden köylünün ‘güneşin ısıttığı düzlük’ diye tarif ettiği alana ulaştığımızda, ağaçların seyrekleştiği gözleniyor. Karşı tepenin blok şeklinde kayadan oluştuğunu görünce, güneşin ısıttığı tepeden bayır aşağıya iniyoruz. Zira görülen bu kayalık alanın ulaşmaya çalıştığımız ‘Suratkaya’yı gizlediğini biliyoruz.
Seyrekleşen bitki örtüsünün içinden inilen bayır, bir süre sonra sessizce akan dereye ulaştırıyor. Suyun değdiği bu alan zakkumların, böğürtlenlerin, eğrelti otlarının farklı yeşilliklerini ağırlıyor. Yemyeşil yosunların kapladığı kayalar ve ağaçların iç içe girmiş hâli, adeta birer kartpostal görüntüsü sunuyor. Dereden karşıya geçildiğindeyse, blok kayanın sırt yamacından yukarıya doğru ilerleyebiliyoruz.  Sanki gökten düşmüşçesine birbiri üstüne devrilmiş devasa kaya kütlelerinin arasındayız.
Artık yolu coğrafya belirliyor.
Coğrafyanın izin verdiği yerlerden kendimize yol bulmaya çalışırken, bir yandan da içinde olduğumuz Latmos Dağı’nın büyüleyici konumunun tadını çıkarıyoruz. Ardımızda bıraktığımız her devasa gnays kaya kütlesi, bir başka kayanın varlığını ortaya çıkarıyor. Yaklaşık 900 metre yüksekte olmamızın kayalarda buzlanma yaratması ya da eriyen buzların çamur oluşturması hareket alanımızı daraltıyor. Bu durum da daha dikkatli davranmayı itiyor. Dik yamaçlara tırmandığımız gibi, bazen de sarp ve derin yarlardan aşağılara doğru iniyoruz. Deyim yerindeyse, Latmos’un geçit vermeyen coğrafyasını yararak yol buluyoruz.
Kayalarla bir şekilde oynaşarak oluşturduğumuz rota, blok kayanın üstüne ulaşmamızı sağlıyor.
Suratkaya, altı oyuk şekilde bir başka devasa kaya kütlesi olarak karşımıza çıkıyor. Kütleyi yandan baktığınızda ortaya çıkan insan yüzü slüeti, yöre insanın bu kayayı ‘surat’ olarak betimlemesini sağlamış.
Suratkaya, Latmos’un doğal güzelliğinin ötesinde, uygarlıkların geçtiği bu topraklarda bizlere kadar ulaşan bir başka kültürel değer olması açısından da oldukça önemli. Zira Suratkaya’nın yüzyıllardır bünyesinde koruduğu ‘emanet’ sayesinde, Hititler’in Batı Anadolu’ya geldiğini de öğreniyoruz.
Kayanın oyuk kısmındaki yüzeyinde yani 12 metreye 4 metrelik bir alanda kazıma şeklinde yazılmış bazı işaretlerin varlığı görülüyor. Luvi hiyeroglifi ile yazıldığı söylenen bu karakterlerin yakın mesafelerde 5 grup halinde olduğu görülüyor.
Arkeolog Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat tarafından 2000 yılında bulunan bu şekiller literatüre ‘Suratkaya Yazıtı’ ya da ‘Suratkaya Hitit Anıtı’ olarak girdiği gibi, Anadolu’nun en batısındaki Hitit anıtı olarak da değerlendiriliyor. Bu yazıtların en soldaki grupta ‘Mira Ülkesi’, ‘Büyük Prens’ ve Kuwalaya’nın okunabildiği diğerlerinin de kişi isimleri olduğu düşünülüyormuş.
Anneliese Peschlow-Bindokat, Suratkaya’nın etrafında bir yerleşim yeri bulunmaması ve trans geçiş kalıntısının olmamasından dolayı, yazıtı bir sınır belirleme yeri olarak tanımlıyor. Bulunduğunda Anadolu’daki büyük arkeolojik keşiflerden biri olarak nitelendirilen Suratkaya Hitit Yazıtı, Hititler’e ait Batı Anadolu’da bulunan Karabel ve Akpınar’ın ardından 3.buluntu yeri olarak değerlendiriliyor. Perschlow, bu yazıtı İ.Ö. 14.yüzyılın son on yılı, İ.Ö. 13.yüzyılın ikinci on yılı başlangıcı arasında tarihliyor. Mira, Millawan ve Karskissa ülkelerinin ayrılış noktası olan bu bölge, tarihte birçok sınır anlaşmazlığına sahne olmuş.
Şu an önünde durduğumuz Suratkaya’daki Hitit Yazıtı, Hititler’in Ege kıyılarına kadar geldiğinin önemli bir kanıtı olmuş. Aynı zamanda, Hitit vesayeti altındaki Mira ülkesinin Karabel Geçidi’nden Latmos’un güney ucuna kadar ulaştığını göstermiş.
Arkeoloji dünyası için önemli bir buluntu olduğunu bildiğimiz Suratkaya, ne yazık ki her hangi bir korunmadan yoksun durumda. Duvara bilinçsizce çizgiler kazınmaya çalışıldığı gibi, çevresinde kazılan çukurlarda define arandığını da tanık olduk.
Yaklaşık bin metre yükseklikte bulunan Suratkaya, rüzgârın uğultusuyla inlemeye başlıyor. Keskin bir soğuğu hissetmeye başladığımızda, dönmeye karar veriyoruz. Neolitik dönemden farklı zaman kesitlerine kadar birçok arkeolojik buluntuları barındıran Latmos’un büyüleyici güzelliğine bir kez daha hayran kalarak, geldiğimiz yerden dönüyoruz.
 
 

HABERE AİT RESİMLER

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık