Maden İşçisi Milletvekili Süleyman Girgin

​​​​​​​KİT KOMİSYONUNDA TKİ VE MADENCİLİK ÜZERİNE KONUŞTU

Maden İşçisi Milletvekili Süleyman Girgin

17 Şubat 2021 günü TBMM KİT Komisyonunda Türkiye Kömür İşletmeleri ve bağlı müesseselerin 2017 ve 2018 yıllarındaki faaliyetlerine ilişkin denetimi yapıldı.

Komisyon görüşmelerinde söz alan, kendisi de uzun yıllar TKİ’de çalışmış ve sendikacılık yapmış Muğla Milletvekili Süleyman Girgin şunları söyledi;

“Sayın başkan,1986 yılında Türkiye Kömür İşletmelerine ekskavatör yağcısı olarak girmiş, dragline ve ekskavatör montajlarında ve sonrasında tamirci olarak çalışmış ve sendikal mücadelede bulunmuş biri olarak değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Ülke ekonomisini üstlenenler, ülkenin gelişmekte olan ekonomisinin gereksinimi olan enerjiyi temin ederken, bu süreçte ekosistemi, gelecek nesillerin de o ekosistemde hak sahibi olduğunun bilinci içinde, özenle, sorumlulukla gözetmek ve korumakla yükümlüdürler.

ENERJİ-EKONOMİ-ÇEVRE

Ustalık ve devlet adamlığı yolu bunları bir potada eritebilmekten geçer. Enerji, ekonomi ve çevre...

Bizim görevimiz bu üçlü sacayağını, birini diğeri uğruna feda etmeden dengede tutabilme becerisini gösterebilmektir. Örnek vermek gerekirse maden üretiminde ileri teknolojinin kullanılması yerine, acımasız bir rödovans sistemiyle en ucuzu teklif veren ya da uygulamasına göre en yüksek tarifeyi teklif eden yatırımcının iş alması anlamına gelen bir sistemin hâlâ nasıl ısrarla savunulduğunu sorgulayıp bu vahşi uygulamayı ortadan kaldırmazsak topluma karşı görevimizi yapmış olmayız.

    Bu yalın gerçeklik ortadayken ve tarımın geliştirilmesine uygun ve gerekli arazilerin madenciliğe kim ya da kimler tarafından ve nasıl açıldığı konuşulmadan, "çare" diye çıkarılan yeni düzenlemelerde de kamu kurumları açısından söylüyorum, rödovans sisteminin sürdürülmekte olduğu görülmektedir.

    Sözünü ettiğim bu sacayağı çerçevesinde bu ve benzeri konuları ele alarak enerji güvenliğini sağlamayı mutlaka başarmalıyız.

Bu çerçevede, yeterli enerjiye, kesintisiz, güvenilir, çeşitlendirilmiş enerjiye ve elbette çevreyi yok etmeyen enerjiye, enerji üretimine ihtiyacımız var. Bu sayede enerji güvenliğini sağlayabiliriz.

    Elbette yenilenebilir enerji üzerine yatırım yapmalıyız. Bu yatırımları araştırma, geliştirme ve yüksek teknoloji gerektiren sanayi üretimiyle birleştirerek enerji üretmek için kuracağımız santrallerin ithalatını değil üretimini yapar hâle gelmeyi başarmalıyız. Sacayağı ancak bu şekilde kurulabilir.

ENERJİDE KAMUSAL YATIRIMLARI DURDU

    Şimdi, Türkiye'de enerji ve madencilik sektöründe uygulanan politikaların sonuçları anlamında birkaç değerlendirmede bulunmak istiyorum, Maden Mühendisleri Odasının görüşleri paralelinde. Enerjide devletin yatırım yapması, 2001 yılında çıkartılan 4628 sayılı Kanun'la engellenmiştir. Madencilik alanında, yasayla engellenmemesine rağmen uygulamayla kamusal yatırımlar durdurulmuştur. Bunu en çok Muğla Yatağan'da ve Milas'taki iş yerlerimizde bizzat tanık olan birisi olarak söylüyorum.    

Kamu Kuruluşları parçalamış, küçültülerek içi boşaltılmış, üretimden ve diğer ilişkili işlerden tamamen çekilmiş, uzman kuruluş özelliğini kaybetmiştir. Bu kuruluşlar, liyakatsiz atamaların ve politik tercihlerin merkezi hâline getirilmiştir. Özelleştirme aşamasında ve sonrasında, sözleşme değişiklikleri, teşvikler ve finansman desteğiyle para transferleri yapılmıştır.    

Devletin yatırım yapmadığı, düzenleyici ve denetleyici bir rol oynamadığı madencilik ve enerji sektöründe, özel sektör, kamusal fayda önceliği gözetmeden ağırlıklı olarak teşvik uygulanan alanlarda yatırım yapmıştır.

HAVZA MADENCİLİĞİ TERKEDİLDİ,SAHALAR PARÇALANARAK ÖZEL SEKTÖRE DEVREDİLDİ

    Kömür sektöründe havza madenciliği terk edilmiş, sahalar herhangi bir projeye bağlı olmadan parçalanarak özel sektöre verilmiştir. Değişik kamu kuruluşları öngörüden uzak, birbirinden bağımsız, merkezi bir planlamanın dışında âdeta elindeki bir yükten kurtulma telaşıyla, şeffaf olamayan ortamlarda özelleştirme yapmaya zorlanmıştır. Yapılan özelleştirmelerde, kamu işletmeciliğinin hantal olduğu, yüksek maliyetlerden dolayı kamusal zarar oluştuğu, özelleştirme yapıldığı takdirde maliyetlerdeki düşme nedeniyle fiyatların da düşeceği, teknolojik yenilemeler ve özel sektör işletmeciliğinin yaratacağı verimlilik nedeniyle üretimin artacağı, sonuçta tüketiciler ve çalışanlar için bu özelleştirmelerin gerekli ve faydalı olacağı topluma anlatılmıştır.

    Yapılan ihalelerin sonuçlarından, üretimde artış, fiyatlarda tüketici yararına bir indirim gerçekleşmediği gibi devletçe verilen teşvik ve destekler nedeniyle kamusal zarar oluşmuştur.

ÖZELLEŞTİRME YERELDE TİCARET HACMİNİ DE OLUMSUZ ETKİLEDİ

Yapılan özelleştirmeler sonucunda birincil enerji hammaddelerinde dışa bağımlılık yüzde 20'den yüzde 80'e, elektrik enerjisinde dışa bağımlılık yüzde 5'lerden yüzde 55'e çıkmış, taş kömüründe ithalat miktarı 40 milyon tona ulaşmıştır.

    Bugüne kadar  uygulanan özelleştirme uygulamaları bölgesel olarak da sorunlara yol açmıştır. Bu kapsamda, yaklaşık yirmi yıl önce özelleştirme yapılan Çayırhan, Dodurga, Şırnak, Silopi, Göynük, Saray, Oltu, Aşkale gibi ilçeler ile özelleştirme yapılan termik santral sahaları ve Eti Maden sahalarının bulunduğu ilçelerde, Yatağan ve Milas da dâhil olmak üzere özelleştirme öncesi ve sonrası nüfus hareketleri, ilçelerin gelişmişlik ve gelir düzeyindeki değişiklik, ilçelerde ticaret hacmi ve vergi gelirlerindeki değişim, özelleştirme öncesi ve sonrası bu ilçelere genel bütçeden yapılan destekler ve kaynak transferleri gibi hususlar dikkate alınarak bu özelleştirmelerin sonuçları üniversitelerle birlikte araştırılmalı ve sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

KÖMÜR MADENCİLİĞİ YAĞMAYA DÖNÜŞTÜ

    Kömür madenciliği ve enerji üretiminde uzun yıllardır uygulanan yanlış politikalarla hem kendi ulusal kaynaklarımız yerli ve yabancı sermaye grupları tarafından yağmalanmış, hem de ülkemiz, enerji alanında artan bir şekilde dışa bağımlı hâle getirilmiştir. Özelleştirmenin gerekçesi olarak, kamuoyuna açıklanan rekabet ortamı yaratılamamış, fiyat istikrarı sağlanamamış, sanayinin ihtiyacı ucuz enerji temin edilememiş, yatırım ve istihdam özellikle sendikalı işçi sayısı artırılamamıştır.

    Son olarak TKİ Kurumunun tekrar işlev kazanabilmesi için yapılabilecek işlerde de birkaç öneride bulunmak istiyorum;

MADENCİLİK HAFIZASI OLMAYANLAR MADENCİLİK YAPIYOR

    1)     Kurumun elinde bulunan ancak zaman içinde kaybettiği ruhsatların geri alınması, mümkün olanlarının tekrar TKİ'ye verilmesi sağlanmalıdır. Bu ruhsatlar, özelleştirmeler ve EÜAŞ Genel Müdürlüğüne çeşitli nedenlerle verilmesi sonucu azalmıştır. TKİ'nin kuruluş amacı, adı üzerinde, ülkedeki tüm kömür rezervinin verimli şekilde işletilerek ülke ekonomisine katkıda bulunmaktır. Şu anda bulunduğu konum itibarıyla, amacı elektrik üretmek olan EÜAŞ Genel Müdürlüğünden bile madencilik alanında geri durumdadır. Çünkü ülkedeki tüm büyük sahalar, Afşin-Elbistan, Çayırhan gibi EÜAŞ Genel Müdürlüğü tarafından işletilmektedir. Madencilik hafızası olmayan EÜAŞ Genel Müdürlüğü bu konuda sıkıntılar yaşamaktadır ve bu şartlarda yaşaması da kaçınılmazdır.

MADENCİLER KÜSTÜRÜLDÜ

    2) Kurumda yıllardır emek veren madende mühendislik yapan arkadaşlarla da konuştum buraya gelmeden önce, özellikle mühendis kadrolarında bulunan personel zaman içinde liyakat gözetmeden yapılan atamalar, terfiler nedeniyle küstürülmüş ve daha verimli olabilecekleri süre varken emekli olmayı tercih etmişler, bir kısmıysa köşelerine çekilerek atıl vaziyette bulunmaktadırlar.

    3)     Kurumun, özel sektör tarafından işletilen termik santrallere verdiği kömür bedellerinin zamanında alınmasının sağlanması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, KİT olduğu için yapacağı yatırımlar, personel maaşları ve çeşitli harcamalar için banka kredileriyle çalışması Kurumun geleceğini olumsuz yönde etkileyecektir.

    4)     TKİ Genel Müdürlüğü'ne aitken özelleştirme ihaleleri sonucu özel sektöre devredilen termik santrallerin, kömür sahalarının özel sektör tarafından verimli ve yıllara göre üretim planlamaları yapılarak rezerv kayıplarına yol açmadan çalışıp çalışmadığının kontrolünün de TKİ kurumuna verilmesi sağlanmalıdır. Gerekirse bununla ilgili yasa, yönetmelik, tüzük çıkarılmalıdır. Çünkü rezervlerin uygun kullanılmaması uzun vadede rezerv kayıplarına yol açacak ve bunun da telafisi mümkün olmayacaktır.

    TKİ kurumuna verilmesi gerekir çünkü ülkedeki kömür madenciliği alanında en yetkin ve bilgi birikimi olan kurum Türkiye Kömür İşletmeciliğidir.

MARİFETMİŞ GİBİ TÖRENLERLE RUHSAT DEVİRLERİ YAPILDI,KONTROL DEVLETTEN ÇIKTI 

    5) Eskiden ruhsatlar devletteyken firmalar ürettiği kömürde TKİ'ye verdiği kalorofik değer ve miktar üzerinden paralarını alıyorlardı oysa şimdi sahalar bölünüp ruhsatıyla beraber firmalara veriliyor. Firmalar da kömürü kendi nam hesabına ürettiği için daha kaliteli yerleri alıp, diğerlerini bırakma riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu da yeraltında yangınlara sebebiyet verebilir. Benzetmek gibi olmasın, yani bir karpuzun kapağını kesip göbeğini alıp gerisini atmak gibi bir şey bu yapılan, bölünerek sahaların özel sektöre verilmesi. Bu hâliyle kontrol devletten de çıkmış oluyor.

    Ne olması lazım? Havza madenciliği temelinde, sahaların bütün rezerv hâlinde değerlendirilmesi lazım. Oysa törenlerle ruhsat devirleri yapıldı, özelleştirme adı altında sahalar teknik altyapısı ve uzmanlığı olmayan santrallerle birleştirildi ve kömürle alakası olmayan firmalar kömür alanında faaliyette bulunmaya başladılar.

MADENCİLİK KAMU ELİYLE YAPILSIN

    Sonuç olarak; madenciliğin mutlaka kamu eliyle yapılması lazım. Özelleştirme, taşeronlaştırma ve rödovans gibi yanlış uygulamalar kamu madenciliğini küçültmüş, bilgi ve deneyimi dağıtmış, denetimi zayıflatmış ve iş cinayetlerini de artırmıştır.

    Son olarak, ben bir TKİ personeliydim, aynı zamanda Eti Madende de arkadaşlarımız var, orada örgütlü bir sendikaydık dönemde, şu an için,Genel Müdürüm de mutlaka bilir, TKİ'de çalışan personelimizle Sayın Başkan Eti Madende çalışan personel, yirmi yıllık teknisyen şu anda 5 bin lira bile almıyor. Bunun mutlaka önümüzdeki toplu sözleşmelerde değerlendirilmesi lazım. Bu konuda katkınızı önemsiyoruz.

AÇIK OCAK ÇALIŞANLARINA 90 GÜN FİİLİ HİZMET ZAMMI VERİLSİN

    Diğer yandan, tabii, elbette yeraltında çalışan işçi arkadaşlarımız için fiili hizmet zammı var ancak atölyelerde ve açık ocakta, pnömokonyozdan tedavi gören birisi olarak bunu söylüyorum, dekabaj tozuna maruz kalan arkadaşlarımız için de yeraltında olduğu gibi yeraltındaki kadar olmasa bile en azından yer üstünde açık ocaklarda çalışan işçi arkadaşlarımız için de yılda en az doksan gün fiili hizmet zammının verilmesi konusunda da mutlaka bir çalışmamız olması lazım. Bu konuda bir kanun teklifi verdik Afyonkarahisar Milletvekilimiz Burcu Köksal'la birlikte. Bu konuda desteğinizi bekliyoruz.Teşekkür ediyorum.”

 

 

Editör: Gülçin Erşen
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık