“Sendikal mücadeleyi yükseltmekten başka yol yoktur!”

Oktay ÇAYIRLI -

“Sendikal mücadeleyi yükseltmekten başka yol yoktur!”

Eğitim Sen Milas İlçe Temsilciliği’nin olağan genel kurul toplantısı yapıldı… Toplantıda sendikanın yeni yönetim kurulu üyeleri de belirlendi…

Eğitim Sen Milas İlçe Temsilciliği’nin 6’ncı olağan genel kurul toplantısı, geçtiğimiz hafta sonu Milas Belediyesi Toplantı ve Düğün Salonunda gerçekleştirildi.

Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşımızın okunmasıyla başlayan toplantı, genel kurul divanına Hüseyin Yorulmaz, Zafer Gezer ve Gültekin Deniz’in seçilmesiyle sürdü.

 

“Açık bir faşizan

uygulamadır”

Toplantının açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Eğitim Sen Milas İlçe Temsilcisi Mustafa Ali Demirci, salonda bulunanları selamlayıp “Hoş geldiniz” diyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Emperyalizmin ‘yeni dünya düzeni’ ya da ‘küreselleşme’ diye adlandırılan yeni yüzüyle karşı karşıyayız. Emperyalistler tüm dünyaya hakim olmak için dünyanın birçok ülkesini işgal etmekte veya yerli işbirlikçileri aracılığı ile sömürü düzenlerini sürdürmektedirler. Ülkemizde, söz konusu politikaların uygulayıcısı olarak da AKP iktidarı tercih edilmiştir. AKP iktidarı, bir yandan bu emperyalist-kapitalist sistemin politikalarını yaşama geçirirken, diğer yandan farklı düşünen, itiraz eden, muhalif olan tüm kişi ve kurumlara saldırılarak tam anlamıyla açık bir faşizm yaşanmaktadır. AKP iktidarının uygulayıcısı olduğu ekonomi politikaların özü özelleştirmedir. Kamu hizmetleri, başta eğitim ve sağlık olmak üzere büyük oranda özelleştirilmekte, sözleşmeli ve güvencesiz istihdam adeta temel çalışma biçimi olarak dayatılmaktadır. Siyasal iktidar tarihsel geçmişinden bugüne ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ diye şiirler, şarkılar söylediği cemaatlerden ve tarikatlardan beslenmiştir. Büyütüp besledikleri, ‘Ne istediler de vermedik’ diye ifade ettikleri cemaatlerden biriyle (FETÖ) iktidar mücadelesine girdiklerine hep birlikte tanıklık ettik. Darbelere karşı hep bedel ödeyen, ülkenin cemaat ve tarikatlara teslim edilmesine karşı mücadele yürüten emekçiler, bu sürecin sorumlusuymuş gibi işinden, ekmeğinden edilmekte, kıyıma uğratılmaktadır. Darbe başarıya ulaşamamasına karşın yüz binin üzerinde kamu emekçisi ihraç ve açığa alınarak cezalandırılmıştır. Darbeye karışan ve içinde yeralanların cezalandırılması yerindedir ve cezalandırılmalıdır. Sürecin dışında olan ve yaşamını hep darbelere karşı mücadele ile geçiren KESK’li emekçilerin işinden, ekmeğinden edilmesi tam bir darbe fırsatçılığıdır. Kendileri gibi düşünmeyen kesimleri biat ettirmeye yönelik açık bir faşizan uygulamadır.”

 

“Sendika direniştir”

Milyonlarca oy alan siyasi parti başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanmasının, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanarak belediyelere kayyım atanmasının, gazetecilerin tutuklanmasının, gazete ve televizyonların kapatılmasının; iktidarın milli iradeden ne anladığının somut kanıtı olduğunu ifade ederek konuşmasını sürdüren Demirci, “Eğitim Sen, açığa alınan üyeleri için Türkiye’nin her yerinde meşru ve demokratik hak mücadelesini yürüttü, eğitim emekçilerinin sesi olmayı sürdürdü. Başta Eğitim Senlilerin ve onlara destek olan diğer kesimlerin mücadeleleri sonucunda açığa alınmış olan on bine yakın eğitim emekçisinin tamamına yakını göreve iade edildi. Ayrıca Eğitim Sen, aldığı bir kararla, meslekten çıkarılmış olan bütün üyelerinin aylık maaşlarının üçte ikisini her ay ödemeye başlayarak üyelerinin maddi mağduriyetlerini de gidermek için üzerine düşeni layıkıyla yerine getirdi. Çünkü sendika direniştir, sendika dayanışmadır, sendika Eğitim Sendir!” dedi.

 

“Katliamlara karşı

sesini yükseltenler

cezalandırılıyor!”

Konuşmasını, AKP’nin “milli irade söylemi”nin sadece kendilerinin sandıktan galip çıktığı sürece geçerli olduğunun 7 Haziran seçimi sonucunda çok net bir şekilde görüldüğüne dikkat çekerek sürdüren Demirci, daha sonra şu görüşleri dile getirdi:

“7 Haziran seçimleri sonucunda oluşan siyasi tabloda seçim ve demokratik gelenekler yok sayılıp muhalefet partilerine hükümet kurma görevi verilmeyerek, ülke şiddet ve kaos ortamına sürüklenerek 1 Kasım seçimleri dayatılmıştır. İki seçim arasında Suruç’ta yaşanan katliamın ardından Ankara’da Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı yaşanmıştır. Anayasal haklarını kullanan emekçiler; emek, barış, demokrasi, özgürlük taleplerini haykırmak isteyenler başkentin orta yerinde katledilmişlerdir. Devlet ve siyasi iktidar, resmi istihbarat raporlarına rağmen gerekli önlemleri almayarak adeta katliamcılara yol vermiştir. Ankara Gar katliamından bu yana ülkemizin metropollerinde sayısını bilemediğimiz kadar bombalar patlatılarak katliamlar yaşanmıştır. Polis, asker, yaşlı, çocuk, genç yüzlerce insanımız bu patlamalarda yaşamını yitirirken yüzlercesi yaralı kalmıştır. Yılbaşı gecesi yılbaşını kutlayan yerli ve yabancı 39 insan vahşice katledilmiş, onlarcası yaralanmıştır. Bir buçuk yılda 295 kişiyi katleden 1024 kişiyi yaralayan IŞİD’ten sadece 7 kişi ceza aldı! 15 yıldır ülkeyi idare eden AKP’den hiçbir sorumlu yok. İstifa yok. Saldırılarda sorumluların cezalandırılması yerine ne yazık ki ülkemizde katliamlara karşı sesini yükseltenlerin cezalandırıldığına tanık olmaktayız. Katliamı lanetleyenlerin, savaş karşıtlarının ‘hain, düşman’ diye hedef gösterildiği; sivil faşist çetelerin parti binalarına ve kendi gibi düşünmeyen muhaliflere, devrimci, demokrat, aydın ve yurtseverlere saldırılarının teşvik edildiği siyasal yönelimi yaşamaktayız. Ülkemizde gerçekleri dile getirmek ve yazmak için ‘ileri demokrasi’de yargılanmayı, tutuklanmayı ve uzun yıllar hapis yatmayı göze almak gerekmektedir.”

 

“Cihan Devleti

fikriyatının dışa vurumu”

Demirci, konuşmasında daha sonra, dış politika, iç politika, atanan-atanamayan öğretmenler ve ülkemizin gündemine ilişkin şu değerlendirmelerini dile getirdi:

“Dış politikada emperyalizmin taşeronluğu ile Ortadoğu’yu ölüm bataklığına çeviren siyasal iktidar, ülkemizi cihatçı örgütlerin yatağı haline getirmiştir. Sıfır sorun diye başlayıp sorunlar yumağına dönüştürmüştür. Bugün ülkemiz Avrupa ile Ortadoğu arasında tampon mülteci merkezine dönüşmüştür Atatürk”ün ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ diye tarif ettiği iç ve dış politik tutum yok sayılarak Lozan Antlaşması tartışmaya açılmıştır. Açıktır ki bu söylem, iktidarın Cihan Devleti fikriyatının dışa vurumudur.

 

Başkanlık ve tek adam

diktatörlüğüne karşı …

İç ve dış politikanın tümden iflas ettiği bu süreçte, yandaş medyaya göre; ‘anaların ağlamaması, herkesin refah ve barış içinde yaşaması, tüm sorunların çözümü için ‘başkanlık’ gerekmektedir.’ ‘Başkanlık gelince ekonominin düzeleceğine, memleketin adeta kanatlanıp uçacağına’ inanan yandaş kalemler gerekli algıyı inşa ederek toplum mühendisliği yapmaya devam etmektedirler. Başkanlık ve tek adam diktatörlüğüne karşı tüm emek ve demokrasi güçlerinin çok geç olmadan bu oyunu bozacak bir mücadele hattı oluşturması bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Emek ve barış mücadelesinin şiddet ortamında ve silahların gölgesinde sürdürülmesi olanaksızdır. Emek ve meslek örgütlerinin varlıklarını sürdürmeleri, demokrasi ve barış ortamlarında mümkündür. Ülkemizde yaşanan savaş ve çatışmalar nedeniyle yaşlı, çocuk, kadın, asker, polis ve gençlerin ölümleri kanıksanır bir hâl almıştır. Böyle bir süreçte sendikal örgütlülük de tüm çabalara ve mücadeleye rağmen kan kaybetmektedir. Oluşan faşizan baskılar, kamusal alanı tümden AKP’lileştirme uygulamaları, işkollarında özelleştirme, taşeronlaştırma, kadrolaşma gibi dışsal yönelimlerin ve zorlamaların sebep olduğu ortadadır.

 

Eğitimin

gericileştirilmesi …

Örgütlenme alanımız sürekli daralmaktadır. Geniş ölçekte, işyerlerinde ortaya çıkan farklı iş akitleri üzerinden çalışanları bir arada örgütleyecek sendikal yapılanmalar ortaya çıkarılmalıdır. Emek, barış, demokrasi mücadele hattını örmede tüm kamu emekçilerinin; bakışı, katılımı, onayı ve desteğinin temel eksen olarak alınması yönteminden uzaklaşılmış olmasını da tartışmak gerekmektedir. Eğitim alanında program, ders kitapları ve eğitim materyalleri her açıdan dinsel içerikli hale getirilmektedir. İktidar yetkilileri ‘dindar nesil yetiştirmek’ arzularını her fırsatta açık açık ifade edilmektedirler. Ders programları sözde zorunlu ya da seçmeli adı altında olsa da aslında zamanın başbakanı tarafından seçim meydanlarında dahi yurttaşlara bu dersleri mutlaka seçmeleri gerektiği propagandası yapılmış, okullardaki pratik uygulaması ile de zorunlu hale getirilmiştir. Eğitimin gericileştirilmesi ders kitaplarından başlayarak okullarda mescit uygulamasıyla sürdürülmüş, TRT’nin çizgi filmlerine kadar ulaşmıştır.

Çağdaş dünyaya bakıldığında, eğitimin en temel ilkesi bilimsel ve laik olma özelliğidir. Özgürlükler olmadan, özgür düşünce olmadan tartışmak, kuşku duymak, itiraz etmek, sorgulamak, eleştirel düşünmek mümkün değildir. Dinsel etkenlerin öne çıktığı eğitim sisteminde ise temel yaklaşım, kabul etme, biat etme, söylendiği gibi kabullenme anlayışı hakimdir. Oysa bilimsel ve laik eğitim sisteminde bir konunun bilgi olabilmesi için bilimsel deneylerle doğrulanması gerekir.

Bilimsel, laik ve karma eğitimin kaldırılması yönelimlerine karşı, ulusal ve uluslararası boyutta etkin bir mücadele hattı oluşturmak bir zorunluluktur. Ancak eğitimin bu denli gericileştirildiği günümüzde laik eğitim mücadelesi sürekli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bu konuda mücadele sendikamız Eğitim-Sen de mücadelenin ana öznesi olarak hep önde olmalıdır.

 

Cumhuriyetin

kazanımlarını

yok etmek …

Kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetler Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu boyutlarda olmamıştır. AKP iktidara geldiği günden bu yana toplumsal yaşamda ve eğitim alanında dinsel etkilerin arttığı bir süreç yaşanmaktadır. Yaşamın birçok alanında karşımıza çıkan bu durum, iktidar yetkilileri veya yandaş din adamları tarafından özellikle kadına bakışta daha bir hissedilir haldedir. Kadınların kaç çocuk doğuracağından ne giyeceğine, hamileyken sokağa çıkıp çıkamayacağına, hatta dudağına süreceği ruja kadar iktidar yetkililerince belirlenmeye çalışılmaktadır. Burada asıl amaç Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmek, Atatürk’ü ve devrimlerini itibarsızlaştırmak ve kadını tekrar erkeğin kölesi yaparak kendi egemenlik alanlarını genişletme çalışmalarıdır.

Sendikalarımıza ve sendikal çalışmalarımıza yönelik baskı, sürgün, soruşturma, cezalara karşı tutum geliştirmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz. Aynı eylemlilikleri, aynı etkinlikleri yapıp farklı sonuçlar bekleyerek, eylem ve etkinliklerde ‘hele bir yapalım sonra değerlendiririz’ anlayışıyla değil; tabandan örerek sebep ve sonuçları irdelenerek, ortaklaşarak karar almalıyız. Hak arayan, kazanım sağlayan, ekonomik ve özlük yönünden yeni haklar getiren, emek ve demokrasi mücadelesinde yeni mevziler kazandıran, eylem ve etkinlikler yapmalıyız.

 

Sendikal mücadeleyi

yükseltmekten başka

yol yoktur …

OHAL, başkanlık sistemi, demokratik hakların askıya alınması, ifade özgürlüğünün engellenmesi politikalarına karşı tüm muhalif yapılarla birlikte mücadele yürütmek durumundayız. Eğitimin ve tüm toplumun gericileştirilmesine, laik, seküler yaşam alanlarının daraltılmasına, bireyin özel yaşam alanına, kişisel hak ve özgürlüklerine, kişilerin yaşam tarzına müdahale eden politikalara ve politikacılara karşı söylem ve tutumu ortaklaştırmalıyız. Demokrasi cephesine gereksinim vardır. İş güvencemiz başta olmak üzere emeğe ve demokratik değerlerimize saldırıların yoğunlaştığı günümüzde, sendikal mücadeleyi yükseltmekten başka yol yoktur. Sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde; sendikal mücadeleyi önceleyen, bununla birlikte, sendikal mücadeleyi demokrasi mücadelesinin ayrılmaz parçası gören bir anlayışla, kongrelerimizin emek-demokrasi-özgürlükler mücadelesine katkı koymasını diliyoruz.

 

Okuduğu gazeteye göre

öğretmen seçtiler …

Sözleşmeli öğretmen mülakatında adaylara, ‘Hangi gazeteyi okuyorsunuz, 15 Temmuz ve Fırat Kalkanı operasyonunu değerlendirin’ sorularının sorulması ‘tarafsızlık’ tartışması başlatırken, Milli Eğitim Bakanlığı objektif davranıldığını ileri sürdü. 1607 adayın elendiği, 5 bin 69 adayın KPSS puanından düşük, 38 bin 688 adayın KPSS puanından yüksek puan aldığı açıklandı. Sözleşmeli öğretmen alımı sırasında yapılan mülakata ‘15 Temmuz’u değerlendirin’ gibi sorularla karşılaşan öğretmen adaylarından 1607 öğretmen adayının mülakatla elendiği ortaya çıktı.

 

Eğitim Bir-Sen’in

önerileri

AKP’nin eğitim kurumu olan Eğitim Bir-Sen, eğitime ilişkin önerilerini açıkladı. 15 Temmuz’un müfredata girmesini, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin kaldırılmasını isteyen Eğitim Bir-Sen, din dersinin birinci sınıftan itibaren verilmesini istedi. AKP’nin eğitimdeki gerici saldırısı devam ederken, AKP’nin eğitim kurumu Eğitim Bir-Sen, yeni saldırı raporunu açıkladı. ‘Gecikmiş bir reform, müfredatın demokratikleştirilmesi’ başlığı altında Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın tarafından yapılan açıklamada, Cumhuriyet’in eğitim sistemi hedef alınırken, eğitimde gericileştirmenin daha da derinleştirilmesini talep eden öneriler gündeme getirildi.”

 

Yeni Yönetim

Demirci’nin yaptığı konuşmanın ardından program yıllık çalışma raporu ve mali raporun okunması, raporlar hakkında olumlu ve olumsuz konuşmalar ve aklanması, yönetim kurulu adaylarının belirlenmesi ve kendilerini tanıtması ile sürdü.

Adaylar arasında yapılan seçimler sonucunda Eğitim Sen Milas İlçe Temsilciliği Yönetim Kurulu Asil Üyeliklerine; Nihat Erdoğan, Metin Altunkeser, Mehmet Kaya, Selim Bektaş, Yalçın Avcıoğlu, Yedek Üyeliklere ise Emin Bilen ve Mehmet Karakuş seçildiler.

90 oyun kullanıldığı seçimlerde 88 oy geçerli, 2 oy ise geçersiz sayıldı.

Önümüzdeki günlerde kendi içinde görev dağılımını yapacak olan Eğitim Sen Milas İlçe Temsilciliği Yönetim Kurulunda yeni İlçe Temsilcisi belirlenecek.

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık