• 16 February 2019, Saturday 8:12

Vücudumuzdaki Dev Güç: Mikrobiyota

İnsan vücudunda en fazla yer kaplayan alanlardan birisi olan, gastrointestinalkanalda(ağızdan anüse kadar olan bölüm) yerleşmiş olan bakteri, virüs, mantar, protozoa gibi mikroorganizmalardan oluşan ve organ gibi işlev gören ekosistem “Bağırsak Mikrobiyotası” olarak adlandırılmaktadır. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma vücudumuzda yaşayan bu mikroorganizmaların ruh ve bedensel sağlığımız üzerinde sandığımızdan çok daha fazla etkisi olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bir kişiyi sağlık durumu açısından değerlendirirken metabolik özellikler yanında bireyin taşıdığı mikroorganizmaların da özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Her insanın aynı parmak izinde olduğu gibi kendine özel bir mikrobiyotası vardır. Aynı kişinin sağ ve sol eli arasında bile mikrobiyota açısından yalnızca %’lik bir benzerlik söz konusudur. Bu nedenle adli olayların birçoğunda parmak izi yanında kişinin bıraktığı mikrobiyota izi de sorgulanmaktadır.

 

Bağırsak mikrobiyotasını etkileyen etmenlerden bazıları; doğum şekli(normal/sezaryen), annenin mikrobiyotası, anne sütü alma durumu/süresi, beslenme tarzı, psikolojik stres, egzersiz alışkanlığı,bakterilere çevresel maruziyet, antibiyotik veya probiyotik alımı, sigara kullanımı, radyasyondur.Mikrobiyota gelişimi tamamlandıktan sonra da mikrobiyotanın kompozisyonu ve fonksiyonu yine benzer etmenler tarafından etkilenmektedir. Bu etmenlerin arasında beslenme, mikrobiyotada oluşan birçok değişikliğin sorumlusu olarak görülmekte ve düzenlenebilir bir etmen olması nedeniyle de ilgi çekmektedir. En başta anne sütü, yenidoğan bebeğin bütün besin öğesini ihtiyacını tek başına karşılayan ve sağlıklı büyüme ve gelişimini sağlayan en uygun besindir. Anne sütü karbonhidrat, yağ asidi, protein, vitamin, mineral ve biyolojik olarak aktif bileşenler içermektedir. Anne sütündeki biyoaktif bileşenler bağışıklık sistemi gelişimini sağlayarak, yenidoğanı hastalık yapıcı mikroorganizmalara karşı korumaktadır. İmmunoglobulinler, oligosakkaritler, laktoferrin, lizozim, yağ asitleri anne sütünde bulunan biyoaktif bileşenler arasındadır. Ayrıca anne sütünde bulunan yararlı mikroorganizmalar (özellikle Bifidobacterium türleri) yenidoğanın bağırsak mikrobiyotası gelişimini sağlamaktadır. Bağırsak mikrobiyotası ise yenidoğanınbağışıklık sistemi gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Özellikle anne sütü oligosakkaritleriyenidoğanın bağırsak mikrobiyotası gelişimine yardımcı olmaktadır. Tüm bu özellikleri ile anne sütü ile beslenme yenidoğanın bağırsak mikrobiyotası ve bağışıklık sistemi gelişimini sağlaması açısından oldukça önemlidir.

Anne sütünden sonra, ek besinlere geçiş aşamasında seçilen besinler ve uygulanan beslenme şekli de mikrobiyotayı etkilemektedir. Bu dönemde ayına göre, uygun ve doğru besinlerin tükettirilmesi ile bağırsaktaki bakteri çeşitliliği artmaya ve bakteri kompozisyonu değişmeye başlamaktadır. Bağırsak mikrobiyotası ortalama 2-3 yaşta yetişkin mikrobiyota kompozisyonuna ulaşmaktadır.
 

Mikrobiyota günümüzde birçok hastalıkla ilişkilendirilmektedir. Bunlardan bazıları; Obezite, Metabolik sendrom, Tip 2 diyabet, Irritabl bağırsak sendromu, Atopik dermatit, Romatoidartrit, Birçok alerjik hastalık, Fibromiyalji ve çağımızın günden güne artan sorunuObezite’dir.
 

Bağırsak mikrobiyotasını koruma ve geliştirme için en çok önerilen diyet türü, “Akdeniz Diyeti”dir. Bu diyettemikrobiyota sağlığı açısından basit şeker tüketimini azaltmak temeldir.Basit şekerler fermente olurken bağırsak bakterileriyle etkileşime geçer ve midede aşırı şişkinlik ve gaz oluşumuna neden olurlar. Uzun süre basit şekerlerden ve yağdan zengin, besinsel liften fakir beslenme türü kolon kanserine sebep olabilir. Lif ve posa alımını arttırmak için tam tahıllı besinlere, sebze ve meyvelere mutlaka yer verilmelidir. Aynı zamanda prebiyotik besinlerin tüketimini arttırmak da bağırsak bakterilerinin gelişimi ve aktivitesini arttırmaya yardımcı olur. Bunun için muz, sarımsak, soğan, yer elması, pırasa, çavdar, enginar, buğday gibi besinler beslenme rutinimizde mutlaka yer almalıdır. Buna ek olarak probiyotik besinler de sindirim sistemi ve bağırsakların sağlığı için tüketilmesi gereken besinlerdendir.  Yoğurt, kefir gibi besinler probiyotik besinlerden ikisidir. Bunlara ek olarak antibiyotik kullanımımızı azaltıp, akılcı antibiyotik kullanımını başarabilmek ve hayvansal kaynaklı besin tüketimini antibiyotik içerme riski nedeniyle mümkün olduğunca sınırlı tutmak beslenmemizde yapabileceğimiz olumlu değişikliklerdendir. Aktif ve stresten uzak bir yaşam ve yeterli, kaliteli uyku da mikrobiyotamızın olumlu yönde gelişimine yardımcı olacaktır. Sağlıkla ve mutlulukla kalın…

(Diyetisyen Elif Zeybekoğlu – 3S Diyet ve Beslenme Danışmanlığı – www.3sdiyet.com)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık