• 26 March 2016, Saturday 16:36
HamdiTopçuoğlu

Hamdi Topçuoğlu

Ayrık Out

Hamdi TOPÇUOĞLU

Birisi için “arsız” derseniz, o, muhtemelen utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz hatta açgözlüdür.

Halk, her koşulda üreyen, başka bitkilere yaşam hakkı tanımayan bitkileri de “arsız” olarak nitelendirir.

Bizim gibi güneyde ve deniz kıyısında oturanlar için bahçelerin bakım zamanı geldi. Güneş bir açıp bir kapasa da baharın ayak seslerini bedenimizde hissetmeye başladık.

Hafta sonu Bodrum’da güzel bir bahar havası vardı. Böyle havalarda evde durmayı pek sevmediğimizden Bitez, Ortakent, Yahşi, Gürece … dolaşıp bu cennet yurt köşesinde yaşamanın tadını çıkarmaya çalıştık. Her bahar mutlaka birkaç kök bir şeyler aldığımız çiçekçinin önünden geçerken arabaları görünce durdum. Ne zamandır kıyısından bakar kör geçtiğim bahçemi anımsadım. Doğrusu menekşeler, siklamenler, çuha çiçekleri de albeniliydi.

Benim bahçem Türkiye gibi rengarenktir. Her çiçek kendi mevsiminde açar, çevreye güzel kokular ve renkleriyle yaşama zevki sunar. Hiçbiri bir başkasının yaşam alanına girmez. Hani birisi demokrasi nasıl olur diye sorsa, hemen bahçemi gösteririm.

Pazar günü, aldığım çiçekleri bahçeye dikmek için erkenden kalktım. Hava lodos. Marinadaki serenlerin uğultusu, kara servilerin uğultusuyla buluşup tam bir cadı düğünü yapıyor.

Terastan bahçeye baktım. Şaşırdım. Her zaman içinden geçtiğim bahçede tek çiçek yok. Nergisler, kır laleleri, zambaklar, açelyalar, çuha çiçekleri, siklamenler … neredeyse hiçbiri görünmüyor.

Bahçe yemyeşil… Demek ki yeşil aldatmış beni. Ha sarı ha yeşil; ha beyaz ha siyah… Hepsi de tek renk değil mi? Bahçe dediğin rengarenk olmalı, her renk kendine bir yer bulabilmeli orada.

Bahçeye indim. Tarhları dolaşmaya başlar başlamaz her şeyi anlayıverdim.

Geçen yıl ziyaretime gelen bir dostum:

“Su parası çok. Bahçe çok masraflı. En iyisi sen şu “saçaklı”dan (ayrık gibi dalları saçaklı bir yayılıcı bitki) birkaç kök al, kısa sürede sulama derdinden kurtulursun” dedi.

Uzattığı birkaç dalı, onu kırmamak için aldım; ama yıllar önce tarlalarımızda bahçelerimizde ayrıkla başa çıkmak için ne kadar uğraştığımızı anımsadığım için bahçeye sokmaya hiç niyetim yoktu.

Arkadaşım ısrarla:

“Bak dünyanın su parasını veriyorsun, üstelik sürekli de bahçeyle uğraşmak zorunda kalıyorsun. Birkaç kök ottan ne olur?” deyince babamın sözleri aklıma geldi.

“Bahçeye sokarsan ayrık, aç kalırsın gayrık!”

“Ayrık otu altı yıl güneş altında kalmış, rüzgâr toprağa düşürünce:

-Susuzluktan öleyazdım demiş.

Ayrık otunun ne denli arsız olduğunu biliyordum; ama dostuma söz geçiremedim. Gitti, bahçenin bir köşesindeki tarhın içine getirdiği dalları sokuverdi. Çok geçmeden ahtapot gibi her tarafa kol atmaya başladığını görünce endişelendim.

Eşim:

“Baksana yemyeşil, hatta beyaz minik çiçekleri de var. Sadece o tarhta kalsın. Başka yerlere yayılmasına izin vermeyiz” dedi.

Çaresiz kabul ettim.

Yaz nasıl geçti, güz ne zaman başladı? İş güç, aş ekmek kavgası derken bahçeyi unuttum. Dostumuza kanmış, bahçede oraya buraya kol atmasına göz yummuştuk. O, tüm nebatatın köklerine girmiş, onları boğmuş; deniz kıyılarından tek tek topladığımız rengarenk çakıl taşlarını bile örtmüş, bahçeyi yalnız kendi yaşam alanına çevirmişti.

Dostumu çağırdım:

“Ayıkla bahçenin ayrığını” diyecek oldum.

Önce o da şaşırır gibi oldu. Ama hemen sözü çevirdi:

-Yahu, amma da sinameki adamsın. Baksana yemyeşil bahçe. Güneş vurur açık yeşil olur, hava bulutlanınca nefti. Yeşil deyip geçme… Onun da bin bir çeşidi var. Varsın başka bitki olmayıversin bahçende!

Ben bahçemi hep çok renkli olduğu için sevmiştim. Dostuma hiçbir şey söylemedim.

Çocuklarımı çağırıp bahçeyi gösterdim.

-Söyleyin nasıl kurtulacağız bu ottan, dedim.

-Tek tek yolarak dedi, biri.

-Onunla boğuşabilecek başka bitkilere yol açarak, dedi öteki.

Radyoda yine sabah haberleri vardı.

Ergenekon, telekulak, kozmik oda, açılım, saçılım derken Hoca Efendi’den paralele, kardeşim Esat’tan diktatör Esed’e, birkaç öfkeli müslüman gençten İşid’e>Daeş’e vee Zarrap’tan Bahara’ya...

Ah benim garip kulaklarım,

-Bu kavga uzun sürecek, dedim. Yıllarca uğraşacağız.

Eşim, ayrığı yolarken kendi kendine söyleniyordu:

-Ah ayrık otu, ah! Bunca arsızlık yapacağına şu güzel bahçede her çiçeğin yaşama hakkı olduğunu kabul etseydin ne olurdu?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık