• 30 December 2016, Friday 18:28
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

Bir Gezinin ardından …

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ - kekocabasgmail.com

Eylül sonuydu; Hollanda’da yaşayan kızım bir iletiyle uçak bileti göndermişti. Özlemlerini ifade ederek 21-26 Aralık 2016 tarihleri arasında bizi Hollanda-Eindhoven’a davet ediyordu. İki ay öncesinden izin dilekçeleri, yurt dışına çıkışında bir engel yoktur yazısı, hazırlanan sarmalar, börekler ve yerel tatlarla 21 Aralık Çarşamba günü İzmir Adnan Menderes Havaalanında Düsseldorf uçağındaydık. Uçak doluydu ve çok sayıda Anadolu’nun yorgun gurbetçileri vardı… Yıllardır Almanya’da yaşamalarına rağmen tarzları, giyimleri, şapkalarıyla Anadolu’da yaşıyor gibiydiler. Yaban ellerde ulusaldan evrensele yolculuğa direndikleri açıktı…

Uçak yolculuğu üç saat sürdü. Bu üç saatin iki saatinde uçağın hostesleri yolculara bir şeyler satabilmek için olağanüstü çaba içindeydiler. Bir saat yiyecek, içecek satmak için uğraştılar, ikinci saatte de sigara, içki, losyon, oyuncak satmak için çalıştılar. Uçağın yolculara su ikramı bile yoktu… Havada, yerden 10 bin metre yükseklikte küresel kapitalizm ve kâr içgüdüsü hakimdi… Yadırgadım; kapitalizm, hosteslerin uçaklardaki işlevini değiştirmişti…

Düsseldorf, Türklerin en yoğun yaşadıkları kentlerden biri… Yurttaşlarımız, gençlerimiz daha çok hizmet sektöründe var olmuşlar. Havaalanlarında, marketlerde orada doğmuş, büyümüş gençlerimiz hemen belli oluyordu. Çok ilginç, Türkiye’den giden birisi olarak onlarla iletişim kurmak istiyorsunuz, onlar ise iletişime kapalı… Bunu anlamakta zorlandım. Çocuklarımız havaalanından bizi aldılar, hava çok soğuktu ve kent Noel’e hazırlanıyordu. Büyük alışveriş merkezlerinin önünde Noel marketleri kurulmuştu. Küçük bir açlık giderme ve sıcak şarapla tanışma faslı sonrası, yaklaşık iki saat süren Eindhoven yolculuğu… Evde kısa bir dinlenme ve akşam yemeği için Eindhoven’da Yunanlıların işlettiği Lithos restorandayız. Çocuklar, damak tadı benzerliği nedeniyle bizi oraya götürmeyi uygun bulmuşlar. Masaya gelenler ve “uzo” tipik İzmir’deki bir balıkçı restoranındaki fotoğrafın aynısıydı. Mutlu ve keyifli bir başlangıç yapmıştık…

Çocuklar sağ olsunlar Noel tatili nedeniyle hep bizimleydiler ve bir gezi programı belirlemişlerdi. Ertesi gün önce Eindhoven kentini tanımaya çalıştık. Önce çocukların evlerine yakın bölgeleri keşfettik, sonra da kentin merkezini… Özgün mimarisiyle, huzurlu, tertemiz, geniş caddeleri olan sakin bir kent. Trafikte yoğun bir şekilde bisikletliler göze çarpıyor ve bisikletliler için özel yollar da açılmış. Kentin merkezinde ‘savaşa hayır’ diyebilmek adına bir füze kapsülünü andıran yapı ilginçti. Eindhoven, Philips firmasının doğduğu yer. PSV Eindhoven futbol kulübü de adını Philips’ten alıyor. Stadyum harika, bir köşesinde stadyuma açılan kafe-restoranı var, bir köşesinde de PSV Eindhoven futbol takımının müzesi ve görsel tarihi… Hollanda’daki üçüncü günümüzde çocuklar bizi yaklaşık iki saat süren bir araba yolculuğuyla Belçika’da bulunan Ortaçağ’dan kalma Brugge kentine götürdüler. Belçika, Hollanda ve Almanya’ya göre daha kozmopolit bir ülke. Brugge, İkinci Dünya Savaşından etkilenmeyen bu kent, adeta müze gibiydi. Tarihin, biranın, çikolatanın, kanalların ve dantelin kentiydi. Brugge, 11-12. yüzyıldan kalan mekanlarıyla turistlerin yoğun ilgisini çekiyordu. En kısa sürede “In Bruges” filmini izleyerek hayran olduğum kenti yeniden anlamaya çalışacağım.

Gezinin dördüncü günü için çocuklar Almanya’da Aechan kenti yakınlarında, Belçika sınırına çok yakın bir bölgede bulunan Monschau kasabasına gideceğimizi, çok mutlu olacağımızı ifade ettiler… Eindhoven’dan yine yaklaşık iki saat süren bir yolculuk vardı önümüzde. Kasabaya yaklaştıkça sağda, solda beton-çelik bariyerler vardı tarlaların içinde. Bunların İkinci Dünya Savaşında Almanların ABD ve İngiliz tanklarının geçişini engellemek amacıyla hazırladıkları bariyerler olduğunu öğrendik. Biraz sonra vadinin içinde 11. yüzyıldan kalan enfes, tarihi tablo gibi bir rüya kasaba bizi karşılıyordu. Monschau, coğrafyanın adeta vadide sakladığı bir kasabaydı ve bir film seti gibiydi. Ortasından geçen akarsudaki ördekleriyle, eski sokakların çevrelediği küçük kafeleri, evlerin pencerelerinin önündeki çiçeklerle, çevresindeki yeşil dokuyla huzur ve dinginlik üreten düzenli bir kasaba. Hafif çiseleyen bir yağmur altında kasabayı dolaştık. Kapıları açık bir kilise vardı ve doluydu. Kapıdan içeriyi izledim; papaz konuşma yapıyor, arada espriler yapıyor, içerdekiler de gülüyordu. Kadınlar, çocuklar hepsi bir arada, köşede de org çalan bir din görevlisiyle rahat bir dinsel mekan… Yorulmuştuk, hava da çok soğuktu, bir kafede sıcak şarapla kendimize geliyorduk…

Beş gün çok hızlı geçmişti. Dönüş günü hafif bir yağmur vardı. Kızım Irmak’la ayrılış hüznü ve sevgiyle kucaklaşarak vedalaştık, sevgili Güven bizi Düsseldorf’a getiriyordu. Yolda Türkiye’yi ve Hollanda, Almanya, Belçika’da gördüklerimi karşılaştırarak düşünüyordum. Ülkemin neden geri kaldığını, yaşadığı kaosu düşünerek yol alıyorduk. Kıta Avrupası’nda her alanda akıl ve bilimin egemenliğinin, akılcı, rasyonel düşüncenin, demokratik kültürün öne çıktığı çok açıktı… Tarımı ihmal etmeden sanayileşmenin temel alındığı görülüyordu. Beş gün boyunca izlediğim Avrupa TV kanallarındaki programlarda da bu çok açık görülüyordu. Düsseldorf’tan İzmir’e dönerken uçak boyunca hep bu karşılaştırmaları yaptım acıyla. Yeni bir kültürel düşünce devrimine gereksinimimiz olduğu çok açık.

Bu hafta, ülkedeki kaosu, belirsizliği, anayasa değişikliği tartışmalarının yarattığı kutuplaşmayı, terörü, kaybedilen canları yazmak hiç içimden gelmedi. Avrupa izlenimlerini yazmayı daha değerli buldum. Uçak İzmir’de havaalanına indiğinde Cahit Külebi’nin “Savaştepe köprüsünden geçen tirenler / Sel olur İzmir’e akar / İzmir’in denizi kız, kızı deniz / Sokakları hem kız hem deniz kokar” dizelerini mırıldanıyordum.

Son söz; yeni yıl için. Yeni bir yıl, umut demektir. Savaşsız, terörsüz, demokratik bir Türkiye umudunu hiç kaybetmeyelim. Necati Cumalı’nın “Hatıran daha aziz çıkacaktır / Bu felaket senelerinden /Asırlardır bu böyledir / Bütün kötülükler geçer / Yaşar iyi ve güzel olan” umut dolu dizleriyle iyi yıllar diliyorum.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık