• 02 November 2018, Friday 19:33
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

CUMHURİYET 95 YAŞINDA… KUTLU OLSUN

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
 

            Cumhuriyetin 95. yıl kutlamaları tüm ülkede büyük bir coşkuyla ve halkın katılımıyla gerçekleşti. On altı yıldır örselenen Cumhuriyet kültürü ve birikimi dimdik ayaktaydı. Ülkenin her köşesinde “Cumhuriyet ve Demokrasi”  başlıklı paneller, çalıştaylar düzenlendi, basında onlarca köşede Cumhuriyetin dünü, bugünü ve geleceği tartışıldı.

            2. Meşrutiyetin sağladığı özgürlük ortamında kendini var eden aydınlar Mustafa Kemal önderliğindeki haklı Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyeti büyük bir emekle kurmuşlar, çağdaş bir toplum yaratma imecesini üretmişlerdi.  600-700 yıllık tarım toplumu üzerinde gelişen bir imparatorluk sonrası Cumhuriyeti kurmak kolay değildi. Cumhuriyet devrimcileri bu zorluğu emekle, işle aştılar.  Can Yücel, babası  Hasan-Ali Yücel ve Cumhuriyetin birinci kuşak aydınlarının Cumhuriyet tutkusu ve çabaları için  “Babalarımızın çocukları yoktu bizim, onların Cumhuriyeti vardı.” İfadeleri bu emeğin ve çabanın  anlatısıdır.

            Cumhuriyet Eğitim Devrimi Mustafa Kemal’in laik ve çağdaş bir toplum yaratma öngörüleri üzerine şekillenmiştir.   Mustafa Kemal’in 15 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da toplanan  Maarif Kongresinde ülkenin yüzde seksen beşini  oluşturan yoksul köy halkı için  ifade ettiği    “Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumumuzun büyük çoğunluğu köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz milli eğitim politikasının temeli, önce bilgisizliği gidermektir. Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken, öte yandan da yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılmak için, gerekli olan bilgileri uygulayarak öğretme yöntemi ulusal eğitimimizin temelini oluşturmalıdır…”  bu görüşler Cumhuriyet Eğitim Devriminin rotasını  oluşturmuştur. Mustafa Kemal’in yine 1 Kasım  1937 tarihinde  TBMM açılış konuşmasında temel konu  “Okuma yazma bilmeyen tek bir yurttaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, yurt sorunlarının dayandığı temel düşünceleri anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumlar yaratmak”  ifade ettiği gibi eğitimdir. Cumhuriyetimizin kurucusu geleceği eğitim üzerinden kurguluyordu.

                        Cumhuriyet neydi? Cumhuriyet,  bu topraklarda aydınlanmaya yani aklımızı kullanmaya cüret etmeye, özgürlüğe ve özgür birey olmaya, kulluktan kurtulmaya, insan haklarına “merhaba” demenin kilometre taşıydı. Gücünü gökten değil, akıl ve bilimden almanın, Anadolu topraklarında aklını kullanabilen insanların özgür ve bağımsız yaşamasının yollarını açan aydınlık bir pencerenin adıydı. Tarım toplumunun kültüründen, orta çağ değerlerinden sıyrılıp insanlığın hümanist evrensel değerleriyle buluşmanın adıydı. Kadının özgürleşmesinin, bilim ve sanata yolculuğun adıydı. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası yaratılan büyük bir aydınlanma imecesiydi. Büyük bir eğitim ve kültür  hamlesi, halk çocuklarını okulla, eğitimle, sanatla buluşturmanın adıydı. Anadolu topraklarında kendini var etmiş tüm kültürlerin üzerinden yeni bir ulus yaratmanın heyecanıydı, büyük bir dönüşümü  öngören bir kültür devrimiydi. Şüphesiz ki tarım toplumu değerleri ile Cumhuriyet değerlerinin örtüşmesi olanaksızdı. Tarım toplumu insanı; biat eder, sorgulamaz, akıl ve bilimden yana değildir, hayır ve şerrin gökten geldiği inancıyla şükreder. Cumhuriyet bunu aşmak istiyordu.

            2018 Türkiye, Cumhuriyet kültürünün, temel aydınlanma felsefesinin yok edilmek istendiği, örselendiği, cami ve okulun işlevlerinin karıştırıldığı, eğitimin dinselleştirildiği, ileri demokrasi (!) söylemiyle demokratik hukuk devleti geleneğinin, TBMM’nin işlevsiz hale dönüştürüldüğü, bir döneme karşılık gelmektedir. Bu nedenle  tarihin bu döneminde tüm kurumlarda olduğu gibi ülkemizde okul, yani akıl ve bilim; göreceli, geçici bir gerileme ve yenilgi yaşamaktadır. Ama toplumsal diyalektik gelişim; hayatın hep iyiden, güzelden, doğrudan yana aktığını ifade eder. Bu nedenle bu gerileme, mutlaka aşılacaktır. Akıl ve bilimin egemenliğini inanmış, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan bu ülkenin demokratik güçleri Cumhuriyetin 95. Yılı kutlamalarına bu bilinçle bakmalıdırlar. Tıpkı Necati Cumalı’nın  “Bütün kötülükler geçer/ Yaşar iyi ve güzel olan." dizelerinde olduğu gibi.


            1923-1947 devrimci Cumhuriyet dönemidir. 1947 sonrası Köy Enstitüleri kurucuları, Yücel’in ve Tonguç’un tasfiyesi, Tan gazetesi yakılması, Sabahattin Ali’nin öldürülmesi, Nato yolculuğu ve 1954’te Köy Enstitülerinin kapatılışı Cumhuriyetin yaşadığı önemli travmalardır. 1950’den sonra iktidara gelen tüm sağ siyasal iktidarlar hiçbir zaman özgürlükçü olmamışlar ve varlıklarını sol-Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden yaratmışlardır. 1950 sonrası oluşan tüm anti-demokratik süreçler üzerinde Cumhuriyet eleştirisi yapmak o nedenle doğru değildir. Yine ordunun 1960, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin ülkedeki aydınlanmacı sol kültürün üzerinden buldozerle geçmesinin bu fotoğrafın oluşmasına katkısını inkar etmek mümkün değildir. Solu ezen bir Cumhuriyetçilik anlayışı günümüzü yaratmıştır. Bugün bu düşünsel tartışmayı yaparak yeniden Cumhuriyet demenin yollarını aramak tarihsel bir görevdir. Bugün ülkeyi yönetenlerin bu anlamda mazlum olduklarını ifade eden söylemleri gerçeği yansıtmamaktadır. Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Nail Çakırhan, Behice Boran, Rıfat Ilgaz ve pek çok sosyalist aydının yaşamı hapishanelerde geçtiği unutulmamalıdır.

            29 Ekim 2018, özgürlüğünü ve özerkliğini kaybetmiş suskun, toplumsal vicdan olamayan, siyasal iktidarın arka bahçesine dönüşen  üniversiteler, eğitim hakkını, laik, demokratik, bilimsel eğitimi dışlayan, dinselleştirilmiş-piyasalaştırılmış bir eğitim, nitelikli öğretmen yetiştirme heyecanını kaybeden eğitim sisteminin yaşamımıza egemen olduğu bir tarihsel dönemdir.  İleri Demokrasi (!) adıyla demokratik hukuk devletinin, basın özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının kaybedildiği, Cumhuriyet kavramını düşün dünyalarında taşımayan, varlıklarını Cumhuriyet karşıtlığı ile yaratan siyasal iktidarla Cumhuriyetin 95. yılını kutladık.

            Günümüzde  tüm Cumhuriyetçilere, sosyal demokratlara, sosyalistlere düşen temel görev bu süreci demokrasi ile aşmaktır. Bu anlamda  ülkemizde çalışkan, düş kuran,  projeleriyle topluma dokunan bir demokratik muhalefete acil gereksinim olduğu çok açıktır. Demokrasi ile taçlandırılmış bir Cumhuriyeti yaratmak için parti içi demokrasiyi, katılımı ve dayanışmayı yücelten bir muhalefet ihtiyacı 95. yıl kutlamalarında önemli bir talep olarak tartışmalarda yer aldı. Ülkenin demokratik güçleri işle, emekle, tutkuyla üretilen Cumhuriyeti demokrasiyle, insan haklarıyla, emek hareketiyle buluşturarak geleceğe taşıyacaklardır. Cumhuriyet, bitmeyen bir çağdaşlaşma yolculuğudur. Bu anlamda Cumhuriyetin 95. yılını bu bilinçle bakarak ortak Cumhuriyet yürüyüşü yaratılmalıdır.  Ülkenin bu aydınlık yürüyüşünün önündeki egolar, ben merkezli düşün dünyaları, küçük olsun benim olsun diyen  demode siyasal yaklaşımlar  mutlaka aşılmalıdır ve aşılacaktır da… Son söz Tevfik Fikret’ten “Ufukları yine yoğun bir sis kaplamış olsa da, elbet sabah olacaktır!”  …Cumhuriyetin 95. yaşı kutlu olsun…

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık