• 17 February 2017, Friday 18:46
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

Niyazi Berkes ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun Beşikdüzü Köy Enstitüsü ziyaretleri

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ kekocabasgmail.com

Hukukçu Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Sosyolog Prof. Dr. Niyazi Berkes, yaşadıkları döneme damgasını vurmuş, ülkemizin yüz akı akademisyen ve aydınlarıdır. 17 Nisan 1940’ta kurulan Köy Enstitüsü gerçeğini, yarattığı algı ve o yılların siyasal iklimini onların anılarından, yazdıklarından tekrar anlamaya çalışmak, günümüzün sağ siyasal hareketlerini yeniden tanımlamak adına önemli.

Yücel sonrası Milli Eğitim Bakanı Köy Enstitüleri yıkımının önemli ismi Reşat Şemsettin, 1940’lı yılların başında Yüksek Öğretim Genel Müdürü iken Niyazi Berkes Hoca da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Niyazi Berkes Hoca “Unutulan Yıllar” başlıklı yazısında Köy Enstitüleri tanıklığını aktarır. Niyazi Berkes, genel müdür Reşat Şemsettin Sirer’i ziyaret eder. Hoca enstitüleri ziyaret etmek isteğini ifade ettiğinde Sirer, “Niyazi Bey, siz Köy Enstitülerine gitmek istiyormuşsunuz, doğru mu?” der. Berkes, takdir edileceğini umarak, “Evet efendim, doğru” der ve ziyaret gerekçesini “Bakanlığınızın bu girişimi önemli bir eğitim deneyinin kapısını açıyor anladığıma göre. Fakültede sosyoloji okutuyoruz, devlet böyle bir işe girişiyor, bizim ve öğrencilerimizin bundan habersiz kalmasını kendimize yakıştıramadım. Yaz aylarında İstanbul’a gidip zaman öldüreceğime bu eğitim yerlerini görüp tanımayı kendime ödül bildim” şeklinde açıklar. Sirer büyük bir hayal kırıklığıyla, “Yaaa, ben senin de onlardan olduğunu zaten anlamıştım” der. Sirer, o yıllarda enstitü karşıtlığını adeta deklere eder. Berkes Hoca, Köy Enstitülerine düşman olan bir yüksek öğretim genel müdürü karşısında şaşırır, kısa bir sessizlik sonrası Sirer, “Peki, Niyazi Bey, size bir iki sual sormak isterim” diyerek “Siz köy analarının, oğlanlarının bir arada okumasını doğru buluyor musunuz?” şeklinde ilginç (!) bir soru sorar. Berkes Hoca, kendi kendine “Bu adamın içinde cinsel bir korku var herhalde” derken bir sosyolog olarak “köy anaları” deyimini beyninde anlamaya çalıştığını yazar. Sirer’e Amerikan eğitim sistemindeki karma eğitimi ve önemini anlatarak 1930’larda Halkevi’nde iken yaptığı köy incelemesi dolayısıyla köy analarının kent kızlarımızdan daha olgun kişiler olduğunu aktarır ve Sirer’in kendisini polis gibi sorguya çektiğini düşünür. Sirer; “Bu enstitülerin amacı nedir? Bunlar gelecekte ne yapacaklar?” diye sorularına devam eder. Berkes Hoca, sarı benizli, dana gözlü olarak tanımladığı genel müdürün cahil, kaçık ve acayip bir adam olduğunu düşünürken “İşte, beyefendi, benim de merak ettiğim bu. Asıl önemli sorun budur. Bu enstitüler çevreleri üzerine ne denli devrimsel etkiler yapacaklar? Ben eğitimci olarak bir şey öğrenmeye değil, bir sosyolog olarak öğrenmeye gidiyorum” ifadeleriyle bu soruyu yanıtlar. Bu konuşmalar sonunda ödenek çıkar ve Berkes Hoca 1941 ve 1942 yılında birkaç enstitüye gider.

Berkes Hocanın, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü öğrenciliğinden tanıdığı müdür Hürrem Arman ve Trabzon’daki mühendis yakını Cemil nedeniyle ilk gidip gördüğü enstitü Beşikdüzü Köy Enstitüsü olur. Cemil Trabzon’dan Beşikdüzü’ne kadar Berkes Hoca’yı getirir, okula girmez. Berkes Hoca ısrar eder, onun da görmesini ister. Cemil, “Bize Nafıya bakanlığından emir var, bunlarla temas etmememiz istendi” der. Hoca afallar, Cemil’in oraları görüp görmediğini sorar. Cemil, görmediğini ifade ederek “Biz oraya adım atmayız, hiç mühendissiz, müteahhitsiz bina yapılır mı” der ve ayrılır. Şimdiki adı Bayındırlık olan bakanlığın, enstitülere karşı tavrı ortaya çıkıyordu. Devlet içindeki muhafazakar yapı enstitülere direniyordu.

Berkes Hoca, Beşikdüzü’nde ilginç günler geçirdiğini ifade ederek, “Başta Hürrem Arman, bütün öğretmenler, bütün öğrenciler bambaşka insanlardı. Ne bana karşı herhalde bir aşağılık duygusu ya da dalkavukluk gösterdiler ne de kabalık. Ne rahat, ne normal, ne kadar da çalışkan, başarılı insanlardılar! Kız ve erkek öğrenciler bizim üniversitelerde tanıdığımız öğrencilere hiç benzemiyorlar. Ne ukalalık, ne de politika dedikodusu… Tam kişi özgürlüğü, çalışma disiplini. Yaptıkları binalar da Cemil’in müteahhitlerinden daha sağlam, daha güzel ve daha kullanışlı. Ne kavga, ne çekişme… Karada ve denizde tabiatla güleşen insanlar bunlar. İlk ve en çok gözüme çarpan şey üretim yapan bir yer oluşu, kimseye muhtaç değiller, ürettikleri (en çok balık) ile gelir sağlıyorlar. Bizim anladığımız klasik okula benzer yeri yok. Demek ki nafia bakanlığı buraya sanki gavur diyarı olarak bakıyor” diyerek gözlemlerini yazar.

İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Trabzon Lisesi çıkışlı olup 1947 yılında Trabzon’a gelir. Daha önce Hasanoğlan, Cılavuz ve Göl Köy Enstitülerini ziyaret eden Velidedeoğlu Beşikdüzü Köy Enstitüsünü ziyaret etmek ister. Maarif müdürü bulunur, tanışırlar ve Trabzon’a her gün gelen enstitü arabasıyla bu ziyaretin gerçekleşmesini planlarlar. Ertesi günü maarif müdürünün odasına enstitüden bir öğretmen gelir. Velidedeoğlu, öğretmenin kendisine çok candan ve samimi olarak söylediği “Aman Hocam, başımızın üstünde yeriniz var” sözünü hiç unutamadığını ifade eder. Velidedeoğlu, bu ziyaretlerle siyasal iklim nedeniyle çok zor koşullarda olan enstitülere moral vermeyi tasarlamaktadır. Velidedeoğlu ve öğretmen, okulun arabasıyla Beşikdüzü Köy Enstitüsü yerleşkesine ulaşırlar. Velidedeoğlu; öğrenciler, öğretmenler ve müdür tarafından sevinçle karşılanır, adeta kucaklanır ve de ağırlanır. Velidedeoğlu, yöneticilerle enstitüyü dolaşır, bilgi alır ve onlara enstitülerin Türkiye’nin gelişiminde ne denli önemli olduğuna ilişkin gözlemlerini aktarır.

Velidedeoğlu öğretmenlerle enstitüde akşam yemeğinde iken Trabzon Mebusu Raif Karadeniz de ziyarete gelir. Herkes ayağa kalkarak mebusu selamlar ve tokalaşır. Karadeniz, 1942 Saraçoğlu kabinesinde Gümrük Tekel Bakanlığı yapmış, nüfuzlu bir CHP milletvekilidir. Yemek biter, sohbet devam ederken Raif Karadeniz Velidedeoğlu’na “Siz ne dersiniz beyefendi? Köy Enstitülerinde muhtelif karma tedrisatı ben uygun bulmuyorum. Haber aldığımıza göre bu yüzden köylü vatandaşlar kız çocuklarını enstitülere vermek istemiyor. Birçok şikayetler geliyor kulağımıza. Ahlak dışı uygunsuzluklar oluyormuş. Bu sebeple kızlara ait enstitüleri ayrı yapmak lazım” der. Velidedeoğlu heyecanla ayağa kalkarak, “…Beyefendi ben bu enstitülerden birkaçını gittim, gezdim. Hatta birinde geceledim. Bunlarda erkek-kadın münasebeti o kadar tabii, o kadar güzel ki şimdi bunu bozmak memleketin hayrına olmaz. O buyurduğunuz ahlaki uyumsuzluklar şehir ve kasabalarda köylerden daha çok oluyor. Köy Enstitüleri, Türk kadınına insan olduğunu öğretiyor. İnsan şahsiyeti taşıyan kadın ise umumiyetle ahlaklı olur. Ahlaksızlık, şahsiyetsizlik, şuursuzluktan, kaç göçten doğar. Köydeki kız kaçırmalar ve bu yüzden işlenen cinayetler hep bu erkekle kadın münasebetinin bizde henüz insanlık rayına oturmamasından ileri gelmiyor mu?” der. Sohbet hızla devam eder. Velidedeoğlu’nun enstitüleri savunma adına söyledikleri konuşmayı izleyen, Yücel ve Tonguç’un ayrılmasıyla kendilerini himayesiz hisseden okul müdürü ve öğretmenler tarafından sevgi ve coşkuyla karşılanır, gözleri parıldar. Üzerinde rüzgar ceketi, başında bere bulunan bir üniversite profesörü, Trabzon’un en nüfuzlu milletvekilleri karşısında Köy Enstitüsünü savunuyordu. Velidedeoğlu, “… Şimdi anlaşıldı ki siz bir CHP mebusu olarak gelecek seçimlere kadar halkın sempatisini kazanmak için Türk İnkılâbının bazı prensiplerinden taviz verme düşüncesini taşıyorsunuz” diyerek konuşmasını sürdürür. Raif Karadeniz ise, “Ne münasebet” diyerek yanıtlar. Velidedeoğlu milletvekiline “Beyefendi, siz Atatürk’ün kurduğu ve nizamnamesine devrimcilik prensibini koyduğu CHP’nin bir milletvekili olarak ve aynı zamanda nüfuzlu bir milletvekili sıfatıyla bu prensipleri koruyacak yerde, bunlardan taviz verirseniz sonra arkası çorap söküğü gibi gider ve sonunda bir şey kazanamazsınız, olan memlekete olur” diyerek konuşmanın eleştiri dozunu artırır. Velidedeoğlu’nun bu konuşmaları sonunda ortamda soğuk bir hava oluşur. Milletvekili, “Hocam, bu mevzular üzerinde çok konuşulabilen ictimai mevzulardır. Buradaki bu açık hava sofrasında yaptığımızdan müspet veya menfi bir neticeye varılmaz” diyerek konuşmayı kapatmak ister ve ayrılır. Raif Karadeniz ayrıldıktan sonra müdür ve öğretmenler Velidedeoğlu Hocaya, “Hay Allah razı olsun. Hocam görüyorsunuz ya biz şimdi nasıl bir tazyik altındayız. Demokrasi hayatına geçen sene girdik. Daha bir yıl geçmeden Halk Partisi tavizler vermeye başladı. Gelecek seçimleri muhafazakar Demokrat Parti kazanırsa halimizin ne olacağını artık siz tasavvur ediniz” derler. Velidedeloğlu, onlara diğer enstitülerde gördüğü yükselme ve kalkınma hamlesini Beşikdüzü’nde de görmekten mutluluk duyduğunu ve Köy Enstitülerinin Türk demokrasisinin geleceğini sağlam temeller üzerinde hazırladığını ifade ederek Beşikdüzü’nden ayrılır.

(Kaynaklar- 1) Velidedeoğlu. H (1972), “Beşikdüzü Köy Enstitüsü Ziyareti ve Anıları”, Türkiye’de Üç Devir, Sümer Matbaası, İstanbul, 2) Berkes N. (2014), Unutulan Yıllar, İletişim Yayınları, İstanbul)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık