YAŞAMIMIZI ZEYTİNE BORÇLUYUZ
ABDULLAH GÜRGÜN yazdı...
Bafa’da doğumdan ölüme dek tüm yaşamımız, varlığımız, kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz zeytine bağlıdır bizim.
Küçücük bebekken anamızın, nenemizin sırtında zeytinliğe giderdik. Azıcık büyüyünce minicik parmaklarımız zeytin tutmaya başlayınca küçücük sepetlerimizle zeytin toplar kardeşlerimizle yarışırdık. Oyun bir bakıma.
Bizim Koca Dağ dediğimiz Ilbıra Dağları’ndaki zeytinliğimize vardığımızda anneannemin derin derin nefes alıp “ımmmmm dağların kokusu başka” deyişlerini bugün de anımsarım. Şimdi aynı şeyi ben diyorum dağlara çıktığımda.
Ilbıra Dağları’nda Etem Tepesi’nde laleler, papatyalar, gelincikler arasında koşmaya bayılırdım. “Serppen” dediğimiz kuş tuzakları kurardık. Sığırcıkların bale gösterilerini izlerdik. Tavşan, tilki, sincap, kaplumbağa, kuşlar, kuşlar...
Taaa Konya’dan bizim “kırlı” dediğimiz insanlar gelirdi çalışmaya. Ne kuvvetli insanlardı. Zeytinliklerin etrafına duvar örerler, zeytin ağaçlarına tek tek taş set yaparlardı.
Büyük halam anlatırdı, işçilere yemek yapmak, bulaşık yıkamaktan ellerinin nasıl yara bere içinde kaldığını.
Bin bir emekle silkilir, toplanırdı zeytinler.
Bir kilo yağ parasıyla bir işçi yevmiyesi ödenir, bir kilo et satın alınırdı.
Hasat yapılıp da paralar cebe kondu mu, çocuklarını everecek olanlar, ev kuracak, çeyiz alacak olanlar başlardı hazırlığa.
Bir hafta sürerdi düğünler. Yemekler kazanlarla pişer, rakılar sel gibi akardı.
İnsanlarımız için zeytinlik candır. Öldüğünde gömütüdür. Annemin babası Abdullah Zenger Milas’ın Selimiye mahallesinde, Beşparmak Dağları eteklerinde zeytinliğindeki aile gömütlüğünde yatıyor. Babamın babası Mehmet Gürgün Koca Dağ Ilbıra eteklerindeki aile mezarlığına gömülmek istemiş. Gömütü orada.
Ölmez ağaç zeytinin köklerine sarılmış yatıyorlar huzur içinde.
Şimdi tüm değerlerini yitirmiş vahşi kapitalizm zeytinliklerimizi, tarihimizi, kültürümüzü, varlığımızı talan etmek istiyor.
Zeytin yasası çıkarıp öldürmek istiyorlar kutsal ölmez ağaçlarımızı.
Yasa önerileri birbiri ardına geliyor.
Bu kez kömür – maden için zeytinleri yerinden taşıyarak köylünün zeytinliğine el koymak istiyorlar. Adalet mülkün temeliymiş ya, mülk ortadan kalkınca adalet de köksüz kalacak. Ne güzel adalet... Zeytincinin zeytinliğine el konabilmesine olanak tanıyan yasa tasarısı komisyondan geçti. Sıra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde. Büyük milletimize bunu yapmak Türkiye’nin büyük milletinin meclisine yakışıyor mu? Yoksa burası başka birilerinin meclisi oldu da bizim mi haberimiz yok?!.
Tüm ülkede zeytinciler karara karşı çıkıyorlar.
Milas Parkı’nda Muğla ve Milas belediye başkanlarının, milletvekillerinin, sanatçıların katıldığı bir toplantı yaptık. Ertesi gün gittik Akbelen’e çölleştirilmiş ormanlar arasında kalan bir zeytinlikte yasa tasarısına karşı tepkimizi gösterdik.
Büyük usta ulusal ozanımız Nazım Hikmet yaşamaya dair yazdığı şiirinde,
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.”
Baba şair yetmişinde diyor ya ben yetmiş beşinde diktim; hem de iki tane.
Benim evin bahçesinde yirmi altı zeytin ağacım var. İki tane daha almıştım dört beş ay önce. Aaa yemişlerini vermeye başladı bile.
Olgunlaşsınlar, özenle hazırlayıp, törenle, şölenle yiyeceğiz onları şifa olsun niyetine.
Zeytin yaşamdır, yaşam biçemidir. Zeytin kültürdür, uygarlıktır, tarihtir. Zeytin bizim varlık nedenimizdir. Onunla doğuyoruz, onunla büyüyoruz, onunla ölüyoruz. Ona sarılıp ölmezliğe ulaşıyoruz.
ZEYTİNLERİMİZE DOKUNMAYIN!