Sedat Atay / Eğitimci -
[email protected]
Yıllardır ülkemizde ötelenen ‘Adli Kolluk’ kurulmasının, demokrasinin ve yürütme ile yargı arasındaki ayrılığın, görev bölüşümün de ne denli önemli olduğu, son yaşanan operasyonda bir kez daha en çarpıcı şekli ile önümüze geldi.
Niçin ‘Adli Kolluk’ diyoruz? Çünkü polisten farklı, belli adli konularda eğitilmiş, doğrudan Adalet Bakanlığı kadrosunda ve yargı bağımsızlığı kapsamında savcının emrinde çalışan personel olduğu için, polis değil. İktidarlar yıllardır bu kadar hayati bir konuyu sürekli savsakladılar.
Maalesef iktidarlar, hiç görevden gitmeyeceklermiş gibi düşünerek yürütmenin gücünü koruyorlar. Fakat görevden ayrılınca veya kendilerine ters bir konu olunca da feryat figan ediyorlar. Polis, iktidarın lehine bir operasyon yapınca, iktidarlar tarafından ve yandaşları tarafından destekleniyorlar. Fakat iktidarı rahatsız edecek bir operasyon yapılınca da ’GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAK’tan görevden alınıyorlar.
Her hükümet, sürekli Avrupa’ya yakın olduğumuzu ve çağdaş demokrasi normlarını geliştirerek AB’ye girmek istediğimizi söyler ama en temel konularda gerekli yasaları çıkarmazlar. Son yapılan ’BÜYÜK SOYGUN’ operasyonunda, hükümet fenersiz yakalandı. Savcının emri ile çalışan polis şefleri doğal olarak sicil amirlerine bilgi vermemişler. Peki, MİT bu süreçte nerede imiş? Niçin MİT’in haberi olmamış? Özellikle, para transferleri ve uygunsuz kişilere vatandaşlık verilmesi konuları MİT’i ilgilendirmiyor mu?
AKP, baştan beri hükümet olma ile iktidar olmayı karıştırdı. AKP, kuruluşundan beri, kurduğu ittifaklar nedeni ile aslında hiç iktidar olmadı. Görünmeyen ortakları, özellikle RTE’yi sürekli şişirerek kullandılar. Süresi bittiği için de şimdi gereğini yapıyorlar.
Her sağ hükümet gibi AKP hükümeti de yandaşlarına bir şekilde paralar kazandırdı. Fakat zaman içinde kantarın topu kaçtı. Bu durum artık, halk deyimi ile, ‘mızrak çuvala sığmaz’ oldu. Bu bir yerde patlayacaktı. Bu operasyon Türkiye’nin ‘ADLİ KOLLUK’ yapılanmasına ne kadar acil gereksinimi olduğunu da gösterdi.
Orduyu, yargıyı, üniversiteleri ve medyayı hizaya getirdiğini düşünen AKP hükümeti, uzun yıllardır devletin çeşitli kademelerinde örgütlenmiş olan malum FT yapılanması için yakın geçmişte, ’NE İSTEDİNİZ DE YAPMADIK’ diyerek sitemini dile getirdi. Ama ardından gizli ortağını zora sokacak girişimlerde bulundu. Bu sinsi çekişme dershaneler meselesi ile doruk yaptı. Bu durum, AKP hükümetinin, yanlış dış politikasının iflasının, ‘ben kendi ayaklarımın üzerinde de durabilirim’ fikrinin iflasının, Menderes’ten beri tüm sağ liderlerde görülen aşırı özgüvenin iflasının belgesidir.
Şimdi ne olacak? RTE, ya geçmişte yaptığı gibi ’BEN ADAMIMI YEDİRMEM’ diyecek ve durumu daha da zorlaştıracak ya da yakında gerçekleşecek hükümet değişikliğinde adı geçen bakanları bir kenara bırakarak yerel seçimlere hazırlanacaktır. Fakat ne olursa olsun, Gezi olaylarında çizilen, AKP ve RTE’nin karizması yerle yeksan olmuştur. Bir daha geri yerine gelemez.
Bu süreçte muhalefet acilen iktidara hazırlanmalıdır. Fakat ne CHP’de ne de MHP’de bu durumdan yararlanacak bir potansiyel görülmemektedir. Kısa sürede, yerel seçimlere giderken bu durumuda değerlendirebilirlerse ülkemiz için de iyi olur. Aksi takdirde tükenmiş bir AKP hükümetine ülkemiz mahkûm olur.
Önümüzdeki günlerde büyük olasılıkla AKP hükümeti, yaptığı bürokratik değişikliklerle olayları örtme çabası gösterecektir. AKP, doğacak inandırıcı olmayan sonuçlarla miting alanlarında mağduru oynayacaktır. Deniz Feneri davasında olduğu gibi dosyalar sümen altı edilirse, ülkemizi gerçekten bir karmaşa beklemektedir. Muhalefetin verdiği gensoruları reddeden hükümetin sadece kendi görüşleri ile hazırladığı yasalar sürekli yenilenmek zorunda kalmaktadır.
Umarım ve dilerim ki; Hükümet bu operasyonda iyi bir sınav vererek toplumun her kesimini rahatlatacak devlet ciddiyeti gösterir.
En kısa zamanda da Adli Kolluk yasası çıkar da, bürokratlar da iki arada bir derede kalmazlar. Gerçek güçler ayrılığı da bir nebze olsun yaşama geçer.