Yaşarken / Hüseyin Serin
Renklerinden birine çarpsam
yüreğim terlerdi Hasan.
Gözlerinde karanfiller koşuşurdu.
Ayak sesleri renklerin hep karayeldi
delikanlı bir yatıştırıcı olsa da yar
kaç yazar.
Ben senin suçundayım
sen benim uçurumumda.
Diz dize kalmışız,
biz bize düşmüşüz
farkında mısın Hasan?
Güneş,
doğmasını bırakmasa da üstümüze
dünyada insan şaşkın bir kır şehir.
Bir bu sokakta sıkışık
bir şu meydanda karışık.
Ne Çakırcalı ne Köroğlu
o kadar kolay ki U dönüşleri
yokluklar dakikalarda Hasan, utanıyorum
utanması gerekenin kurşun sıkımlarında.
aylar mevsimlerde dil oyunlarında
bulutların bile gözleri birer yanardağ
sen şaşkınladın, Ayşe düşünemez
bombaladıkça kışlar dilleri
‘mühür bende’nin ülkesinde Hasan.
İşin garip tarafı kimselerde çıııt yok….!
insan böyle böyle özgürlüğünü mü kaşıklıyor acep Hasan?
Cümlelerin etki gücü sendeydi be Hasan.
bir ikindi ülkesi insanı olduk vesselam.
Hadi o dağların yürekliliklerini
indir artık raflardan
indir de masalarda uyuklayan özgür
türküler bilensin, ne dersin Hasan?
Varsın kükresin karayel, dallar kırılsın
sana ne değil mi "vahşisi yarının"
sakın sesini çıkarma acını silme
beynini beceren ahtapota kucağını açmayı sürdür
ister et ye, ister şarap iç, istersen
oyna, sevin, coş. Gözü açılmamış
mutlulukları ve kendini unut. Gözünü de
açma sakın uyut uyut.
Ah! ne güzel şaşkınlık Hasan
ah ne güzel….!
Mavi, deli bir yar’ken dünya.
Kalk be Hasanım kalk
kırbaçla hız saatlerini
selam sal vatandaş olarak.
Renklerin renkleri karışmış
evlilik cüzdanı, askerlik teskeresi, üniversite diploması
aş, iş, o, bu, şu
ah be Hasanım görmezsin, duymazsın değil mi?
Keşke ler le, şu şöyle oluverseydilerle
kendin aşılmaz ki.
Yürünmüş yollara bak beni sana getiren…
Es be deli poyraz es
vatandaşlık künyelerini as
Hasan’a Ayşe’ ye
duygu almanaklarını kurşuna boğarken hilal….
12-27 Aralık 2010