Atilla KURMUŞ / Emekli Orman Y. Mühendisi
Onunla ilgili ilk hikayeyi ilkokul çağlarındayken annemden dinlemiştim. Tabii o adını bilmiyordu. Anlattığı hikaye de mutlaka gerçek üstü, ekleme bölümler vardı ama benim çok ilgimi çekmişti. Annemin çocukluğunda geçen hikayedeki hayvan çok güçlüydü. Büyük bir kediye benziyordu. Uzun kuyruğunu çıktığı ağacın bir dalına dolayıp aşağıdan geçen koyun, keçi sürüsünden bir hayvanı pençesiyle yakalayıp ağaca çekiyor, orada yiyordu. Sonuçta insanların çıkarlarına dokunuyor, onlara zarar veriyordu. Kendisi de tüfek yapan Milaslı bir avcı, yaptığı daha uzun namlulu bir tüfekle Aksivri Dağının eteklerinde bir dere içinde pusu kurarak bu hayvanı öldürmüştü.
Küçükken çok ilgimi çeken bu hikayedeki hayvanın, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde okurken 2. sınıfta Milas çevresinde de yaşadığını öğrenince Anadolu Parsı (panthera pandus tuliana valence) olduğunu tahmin etmiştim.
İlkokuldayken annemden dinlediğim hikayedeki hayvanın Anadolu Parsı olması beni çok heyecanlandırmıştı. Onun gibi bir hemşehrim vardı. Çok mutluydum. Bana göre, bizimle aynı coğrafyada yaşayan tüm canlılar bizim hemşehrimizdir. 2 Şubat 2006 tarihli Önder Gazetesi’nde fıstıkçamı ile ilgili bir yazıma "Hemşehrimiz Fıstıkçamı" başlığını atınca arkadaşlar arasında epey konu olmuştu.
Fakat daha sonra Anadolu Parsı’nın neslinin tükenmiş olduğunu öğrenince epey üzüldüm. Milas Orman İşletmesi’nde staj yaparken, yabancı bir bilim adamının Anadolu Parsı’nın izini Milas ormanlarında araması beni ümitlendirmişti ama çalışmanın sonucu olumsuz oldu. Yani bir hemşehrimizi kendi çıkarlarımız, aç gözlülüğümüz, belki de zevkimiz için yok etmiştik.
İşte, evde televizyon izlerken Diyarbakır’ın Çınar İlçesinde bir parsın çobana saldırdığı alt yazısını okuyunca çok heyecanlandım, umutlandım ve kaçıp kurtulmasını istedim. Ama olmadı. Sonradan öldürüldüğü, haberlere yansıdı. Henüz 2 yaşında, sağlıklı ve erkek bir pars olduğu, konunun uzmanı tarafından belirtildi. Otopside, daha önce ayağından tabancayla vurulduğu ortaya çıktı. Eğer gerçekten saldırdıysa belki çobana bunun için saldırmıştı. Ama maalesef o da insanların elinden kurtulamamıştı.
Gerçek hemşehrilerimizden birisi olan Anadolu Parsı’nın Anadolu’da yaşadığı M.Ö. 51 yılından beri bilinmektedir. O zamanlar Roma’dan yapılan siparişler üzerine Likya, Torosyar ile Konya arasındaki Lakonya ve Kilikya’dan canlı parslar yakalanarak Roma’ya gönderilirdi. Parsın Batı ve Güney Anadolu’da en çok bulunduğu yerler; İzmir, Manisa, Salihli, Soma, Ödemiş, Tire, Aydın, Söke, Kuşadası, Denizli (Çivril, Acıpayam), Milas, Bodrum, Muğla üzerinden Kaş, Kızılağaç, Alanya, Akseki, Gazipaya’ya kadar uzanan alanlardır. Yayılış alanı buradan Güneydoğu, Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu’dan Tarns Kafkasya’ya kadar uzanmaktadır. Çok güçlü, çevik ve atılgan bir hayvandır. Mükemmel bir şekilde ağaca tırmandığından, düşmanına ve avına buradan atlamak suretiyle saldırır. Çok güzel ve parlak bir postu vardır.
Hemşehricilik geleneği ve refleksi olmayan, bu nedenle hemşehri değeri bilmeyen ve harcanmasında sakınca görmeyen memleketimiz, yıllar önce Anadolu Parsı gibi çok değerli bir hemşehrisinin neslini yok etmiştir. Zaten nesli tükenmemiş olsaydı bile taş, mermer, maden ocaklarıyla delik deşik olmuş dağlarımız, parçalanmış ormanlarımız ve nüfus yoğunluğumuzla Anadolu Parsının günümüzde çevremizde uygun bir yaşam ortamı bulması da oldukça zor olurdu.
(Kaynakça: Prof. Dr. Sami Huş / Av Hayvanları ve Avcılık)