Bana göre de ... / Raşit CENGİZ –
Dershanesiz bir hayat mümkün mü?
Evet, mümkün.
Bunun için daha az zekice ve daha basit düşünebilmek lazım.
İlk ve tek yapılması gereken şey, yeni ve doğru bir eğitim sistemi kurmak gerek. Ama nasıl?
Bunun için şu iki soruya yanıt vermeliyiz.
Elimizde neler var?
Kim bizden ne istiyor?
Tüm insanlarda sayısal zeka, sözel zeka, renk zekası, el zekası gibi ona yakın zeka grubu
var. Her insanda bunlardan biri, belki de en fazla birkaçı baskın durumda.
Demek ki elimizde eğitilmesi gereken milyonlarca, farklı zeka grubunda, farklı beklenti ve yeterlilikleri olan öğrenci grubu var ve olacak.
İkinci soru;
Kim, bizim eğitim sisteminden ne bekliyor?
Öğrenci, annesinin istediği değil, zeka grubunun ve yeteneklerinin elverdiği alanda eğitim alıp meslek sahibi olmak istiyor.
Aile, çocuğunun ilgi, yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda eğitim almasını, büyüdükten sonra işsiz kalmayacağı bir meslek sahibi olmasını istiyor.
İş dünyası, ihtiyacı olduğu her alanda iyi yetişmiş, yaptığı işten haz alan potansiyel çalışanlar istiyor.
Üniversiteler, eğitebilmek için alanları ile ilgili ön becerileri kazanmış öğrenciler istiyor.
Devlet de dindar ve kindar öğrenci değil, tüm bu isteklere cevap verecek sistemi kurmak istemeli. Ama nasıl?
Şöyle;
İlkokul, dünyaya ve yaşama yabancı insan yavrusunun uyumlu bir birey olarak yaşayabilmesi için asgari becerilerle donatıldığı yerdir. Okumayı, yazmayı, dişini fırçalayabilmeyi, küfretmeden konuşabilmeyi öğrendiği yerdir. O nedenle içerik isteğe bağlı değil, mecburi olmalıdır.
Orta okul ve orta öğretim, zeka, ilgi ve yeteneklerin ayrıştığı ve bunlara cevap verecek ders denilen disiplinlerin tespit ve kurgulandığı yerdir.
Mevcut sistemde bu tespit yapılmış fakat kurgulanma yapılmamıştır. İşin de püf noktası burasıdır.
Örneğin sözel zekanın eğitimi için gerekli dil konusu, Türkçe dersi ve okuma, anlama ve anlatım alt başlıklarında tespit edilip uygulamaya konulmuş, fakat bu derste başarıyı ölçen kriterler herkes tarafından anlaşılır ve kullanılır şekilde ortaya konulmamıştır.
Futbolda çizgiyi geçen topun aut olduğunu herkes söyleyebilmekte, fakat bir çocuğun okuduğunu ne kadar anlayıp anlamadığını pek çok baba söyleyememektedir. Çünkü ölçüt ve ölçecek aygıt belli değildir.
Aynı şekilde anlatım için gerekli olan, bir çocuğun günlük yaşamında kullanabildiği kelime sayısını ölçmek, eğitim sisteminin aklına gelmemiştir.
Bu nedenle sokakta sohbet eden çocukların bir dakikada üç küfür cümlesi, bir cümlede iki küfür kelimesi kullanması, kelime fakiri olmasından değil, ahlaki yetersizlikten olduğu düşünülmektedir. Yazık.
Yapılması gereken iş
Her zeka grubu için gerekli olan tüm disiplinler (dersler) doğru tespit edilmelidir.
Her bir ders ve alt başlıklarında kazandırılacak davranışlar herkes tarafından anlaşılır, kullanılır ve ölçülebilir düzeyde doğru ve basit ifade edilmeli, tüm taraflara belletilmelidir.
Öğretmen ne kazandıracağını, öğrenci ne kazanacağını, veli çocuğunun ne kadar kazandığını görüp bilebilmelidir.
Devlet, ortak ve herkes tarafından bilinen ölçütlerle yaptığı değerlendirmeler sonucu her disiplinde, her öğrencinin orta öğretim sonunda ulaştığı istendik davranış değişikliği seviyesini ölçüp ilan etmelidir.
Üniversiteler, kabul edecekleri öğrencilerin hangi disiplinde hangi düzede yeterlilik sahibi olması gerektiğini tespit edip ilan etmelidir.
Öğrenci, yeterliliklerinin hangi üniversitenin hangi bölümleri için yeterli olduğunu görüp, yolunu ve yönünü seçmelidir.
Böylece dershane diye bir kavram toplumun gündeminde kalmayacak ve gelmeyecektir.
Ama, bana göre bu sistemim ilk kısmı mesleği öğretmenlik olan bir Milli Eğitim Bakanı, son kısmı da yürütmenin arkasından yürümeyen bağımsız bir kurul eliyle yürütülmelidir. 11.12.2013