Ormanlar “ağaçlandırma” adı altında kesilerek, özelleştiriliyor mu?

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Milas Beçin ve Çamovalı Köylerinde iki bin dönümlük orman arazisinde başlayan ve köylülerin direnci ile karşılaşan kızılçamların kesiminin ardından bir kampanya başlattı.

Ormanlar “ağaçlandırma” adı altında kesilerek, özelleştiriliyor mu?

Milas Beçin ve Çamovali köyü sınırlarında, içinde Denizcik Gölü’nün de olduğu  kızılçam ağaçları ile kaplı 2 bin dönümlük dağ yamacındaki orman arazisi, Anayasa’da “orman arazileri amaç dışı kullanılamaz“ diye belirtildiği halde, gece gündüz demeden endüstriyel plantasyon (ağaçlandırma) kurmak ve ormanı gençleştirmek gerekçeleriyle kesiliyor. Sadece Beçin’de değil, sadece Milas’ta da değil, Muğla’nın birçok bölgesinde Fethiye’de Koruköy ve Üzümlü, Gökova’da Taşkesik ormanlarının endüstriyel plantasyon için kesilme, ormancıların deyimiyle traşlanma girişimleri oldu. Bölgede yaşayanlar ise, “bizlerin  bireysel çıkar hedeflemeyen çığlığımıza kulak vermenizi, orman ekosistemimize daha fazla zarar verilmeden Milas Beçin/Çamovalı bölgesinde Endüstriyel Plantasyon projesini iptal etmenizi talep ediyoruz” diyorlar.  MUÇEP de bu amaçla bir imza kampanyası başlattı.

 

PLANTASYONLAR ORMAN DEĞİLDİR! YAŞLI ORMANLAR DEĞERLİDİR!

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Doç. Dr. Semra Purkis (Muğla Çevre Platformu Bilim Komisyonu Sözcüsü) ise şunları ifade ediyor:

ORMANLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ Mİ, ENDÜSTRİYEL PLANTASYON MU?

Bahse konu alanlarla ilgili bilgi almak ve durdurmak için yapılan girişimlere verilen cevaplar genellikle “odun üretimi ihtiyacını karşılamak ve ormanı gençleştirmek için yapılan rutin ve teknik bir uygulama” biçimindedir. Endüstriyel plantasyon doğal ormanların dışında uygun yerlerde ve uygun tekniklerle yapıldığında, odun ihtiyacını ve sanayinin odun hammaddesi talebini karşılamak için gerekli görülmektedir. Ancak, önceki yıllarla karşılaştırıldığında endüstriyel plantasyon adı altında yapılan kesimlerin hızlandığı ve genellikle orman içlerinde boşluklu alanlarda ya da doğal ormanlar kesilerek yapıldığı görülmektedir. Bu yanlış uygulamanın önünü daha da açacak ve özel şirketlerce yapılan bir işkolu haline getirecek hukuki düzenlemelerin de hızla yapıldığına tanık olunmaktadır. Buna neden olarak nüfus artışı, toplam endüstriyel odun arz açığı, sanayinin artan odun talebi, Eski Sovyetlerden yapılan uygun fiyatlı odun ithalatının azalması, Türk Lirasının değer kaybı dolayısı ile ithalatın pahalanması gösterilmektedir. Oysa konunun uzmanları Türkiye’nin odun ihtiyacının yurtiçinden hali hazırda karşılanabilir düzeyde olduğunu ya da çok az ithalat gerektirdiğini belirtmektedirler (1). OGM’nin stratejik planlarına yansıyan bazı ifadelere bakıldığında asıl amacın yurtiçi ihtiyacın karşılanmasından öte ihracat olduğu görülmektedir. 

Ormanlar her dönemde populist politikalara konu olmuşsa da özellikle 1980 sonrası dönemde çıkarılan yasalar (turizmi teşvik yasası, 2B yasası, Büyükşehir yasası, SİT tanımlarının değiştirilmesi) ve orman kanununda yapılan değişikliklerle turizm, enerji, maden, kentsel yerleşim ve sanayi yatırımlarına açılmış, bu eğilim 2000’li yıllardan sonra hızlanmıştır. 6831 sayılı Orman kanununun 16, 17 ve 18. maddeleriyle “kamu yararı” ve “zaruret” halinde orman alanlarında yerli ve yabancı sermayeye maden arama, işletme ve altyapı tesisleri, turizm yatırımları, balık üretim tesisleri, odunkömürü ocakları, define arama, arkeolojik kazı ve restorasyon yapılması, yol, liman, havaalanı, enerji santrali, tünel, hastane, eğitim kurumları, spor ve eğitim tesisleri, yeraltı depolama alanları,  vb. yapma olanağı getirilmiştir. Kamu-özel sektör işbirliği anlayışıyla yapılan hukuki düzenlemelerle ormanlık alanlarda yapılan bu tür yatırımlara talep edildiğinde 99 yıla kadar uzatılabilecek şekilde 49 yıl gibi uzun sürelere varan izinler verilmiş, ormanları bir şirketmiş gibi gören orman işletmeciliği anlayışı yerleşmiştir.  Son dönemde ise ormanlık alanların özelleştirilmesi yolunda adımlar hızlanmış ve Hazine arazilerinin ve orman ve makiliklerin vakıf, dernek, özel ve tüzel kişilerce ve özel ağaçlandırma (ceviz, kestane, badem, fıstık, zeytin, tıbbi ve aromatik bitki, meyve ağaçları vb.) ve endüstriyel plantasyon uygulamalarına açılması için yasalarda yeni düzenlemeler yapılmış ve yapılmaktadır. Bu düzenlemelere dayanılarak mülkiyeti kamuya ait alanlarda uzun yıllar için verilen izinlerle yapılan uygulamalar, doğal ormanların hızla yok edilmesine ve makilikler gibi ekolojik değeri yeni anlaşılmaya başlanan zengin eko sistemlerin yok edilerek yerine ekonomik kazanç getiren ve hızlı yetişen türlerin ekilmesiyle biyoçeşitliliğin yokedilmesine, toprağın erozyona açık hale gelmesine yol açmaktadır. Özellikle endüstriyel plantasyon durumunda tanımda da açıkça belirtildiği gibi yoğun mekanizasyon kullanımı, hızlı yetişen türlerin ticari amaçlı ekimi, doğal ekosistemi bozarak monokültüre yol açmakta, toprağın verimliliğini düşürmekte, doğa tektipleştirilmektedir. Oysa ormanlar karasal türlerin yüzde 80’ini barındıran en zengin biyoçeşitliliğe sahip ekosistemlerdir.

OGM’nin 2019-2023 Stratejik Planına göre plan dönemi içinde endüstriyel ağaçlandırmaya uygunluğu tespit edilen toplam 330.000 hektarlık potansiyel alanda uygulama oranı % 9’dan % 100’e çıkarılacaktır. Bu süre içinde  yıllık etanın (bir yıl içinde kesilecek olan ve hacim olarak belirtilen hasılat miktarı) 30 milyon m3, 2020 yılı içinse 50 milyon m3 olarak planlanması birleştirildiğinde endüstriyel plantasyon uygulamalarının stratejik planlarda belirtildiği gibi doğal ormanlar üzerinde odun üretimi baskısını azaltmak ve ormanları gençleştirmek amacı ile yapılan rutin bir işlemden çok, bugün sermaye birikiminin en çok doğanın kar amacıyla yeniden üretimine dayandığı tezine uygun olarak sermayeye yeni ve karlı yatırım alanları açıldığını ve ormanların fiilen özelleştirildiğini söylemek daha doğru olur. 2019 yılında 304 sayılı tebliğle endüstriyel plantasyona uygun alanların eğiminin yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıkarılması da öncesine göre çok daha geniş doğal ormanlık alanı endüstriyel plantasyon uygulamalarına açık hale getirmektedir.  Kurdoğlu ve Zeydanlı (2020)’ya göre (2)

“Yanlış ve eksik bilgilere dayanarak doğal yaşlı ormanları birçok sorunun kaynağı olarak gördük ve bu alanlar için temel yönetim hedefimiz gençleştirme oldu. Ancak bugün modern ormancılık uygulamalarında doğal yaşlı ormanlar paha biçilmez hazineler olarak karşımıza çıkmaktadır…. Bu yanlış uygulamalar sonucu doğal yaşlı ormanların kapladığı alanlar her geçen gün azalmakta ve yapıları bozulmaktadır….doğal yaşlı ormanları korumak için bakım, gençleştirme, boşaltma vb. rutin ormancılık etkinliklerinin dışında tutma gibi teknik önlemler alınmalıdır”. Buna karşın ülkemizde uygulanmakta olan ormancılık teknikleri gereği doğal yaşlı ormanların kesilerek gençleştirilmesi yoluna gidilmektedir.

Türkiye’de doğal ormanların hızla tahrip olmasında inşaat sektörünün özellikle 2000’li yılların başlarından beri karlı bir yatırım alanı olarak görülmesiyle inşaat odaklı büyüme stratejisi sonucu yapılan siteler, sanayi bölgeleri, köprüler, yol yapımı, kıyılarda ve orman içlerinde inşa edilen oteller, marinalar, havaalanları, en zengin doğal ormanların  bulunduğu Doğu Karadeniz’de yeşil yol projesi, rüzgar ve güneş enerji santrallerinin orman içlerine yapılması, yeni termik santraller ve ormanlık alanlarda maden arama ve çıkarma izinlerinin hızlı artışı büyük rol oynamaktadır. Sadece orman yasasında değil, diğer yasalarda yapılan tamamlayıcı düzenlemelerle bu yatırımlar kolaylaştırılmakla kalmamakta, çoğu stratejik yatırım kapsamına alınarak çok çeşitli teşviklere konu olmaktadır.

AĞAÇLANDIRMA ORMAN DEMEK DEĞİLDİR

Doğal yaşlı ormanların korunması karbon tutumu ile atmosferin korunması, toprak koruma, su rejimini düzenleme, sel ve çığlardan koruma, mikro iklim oluşturma fonksiyonlarının yanısıra genlerin, türlerin, ekolojik süreçlerin ve ekosistemlerin korunması anlamına gelir. Oysa endüstriyel plantasyon bütün bu açılardan doğal ormanlara göre daha zayıftır. Ormanların ağaçlandırılarak değil, kendi doğal sürecinde kendini yenilemesi önemlidir. Orman ekosistemi toprak, hava, su, çalı, farklı türlerde hayvanlar, mantar, bitki, yosun vs. yüzlerce yılda oluşmaktadır. Oysa endüstriyel plantasyon üzerinde kuşların bile yaşamasına izin vermeyen bir monokültürdür.

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık