Toplumsal Barış, Bayram ve Empati...

Prof

Toplumsal Barış, Bayram ve Empati...
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ “Güzel günler göreceğiz çocuklar / Motorları maviliklere süreceğiz / Çocuklar inanın inanın çocuklar / Güzel günler göreceğiz güneşli günler…/ Nazım Tarih; 7  Ağustos 2013, Ramazan ayının son günü Kavaklıdere’deyim. Annem, çok erken kalkarak ocağa yakmış, Arife gününe özgü mutfak hazırlıkları yapıyor. Bayramın ana menüsü acılı yahni yemeği ocakta, börülceler ayıklanıyor, tatlı hazırlıkları yapıyor. Biraz sonra beraberce Kavaklıdere Mezarlığına geleneksel ziyaretimizi yapacağız. Bu yaz eşim, sağlık sorunları olan babası için Pisi’de, ben de annemin benzer sağlık problemleri nedeniyle sık sık Kavaklıdere’deyim. Kavaklıdere, yaz ayları için serinliği, nemsizliği ve dinginliği ile harika. Hele bir de kültürel, geleneksel aidiyetiniz varsa, bu sessiz, dingin kasabada yazı geçirmek daha da anlamlı olabiliyor. Bu satırları kaleme alırken kendi kendime sordum. Ülkede 2013-Ağustos koşullarında ortaklaşmış bir bayram coşkusu var mı? Yok… Yanıtı keşke evet olabilseydi. Şenay’ın 1970’li yıllarda söylediği “Hayat Bayram Olsa” şarkısının yarattığı olumlu, sıcacık bayram algısı 2013 Ramazan Bayramında maalesef yok.  Mayıs-Haziran Gezi Parkı olayları, siyasal iktidarın agresif, empati kurmayan ötekileştiren pek çok tavrı, politikası  toplumu böldü, ayrıştırdı… Son olarak 5 Ağustos günü açıklanan siyasallaşmış, siyasal iktidar vesayetine girmiş bir yargının Ergenekon davası sonuçları da ülkede bayram coşkusu bırakmadı… Dün akşam çok farklı haber kanallarında son 5 yılımızı alan Ergenekon davası sonuçları konuşuldu, tartışıldı… Başbakanın siyasal  danışmanı Akdoğan’ın,  “Bu  dava Cumhuriyetle bir hesaplaşmadır” açıklaması, davanın siyasal iktidar için ne anlama geldiğini göstermesi anlamında çarpıcıydı… Bir aydın olarak, dava sonuçları vicdanımı yaraladı, adalet duygularımı zedeledi. Türkiye 1950’li yılların başında DP döneminde NATO’ya girdi. Ülkeyi yöneten sağ partiler NATO’nun da en heyecanlı destekçileriydi. Türkiye solu da yıllardır “NATO’ya Hayır” dedi. Köy Enstitülü öğretmen Lemanser Sükan, 1952 yılı Eylül ayında yaz tatilinden Kızılçullu Köy Enstitüsüne döndüğünde defterine, “16 Eylül 1952 günü tatil sonrası Kızılçullu’ya geldiğimde okulumuzun kapısındaki Kızılçullu Köy Enstitüsü tabelasının kaldırılıp NATO tabelasının asılmış olduğunu gördüm. Kapıda askerler vardı. Benden önce gelen arkadaşlarımla beraber bizleri trene bindirerek Beşikdüzü’ne gönderdiler…”  yazarak  o yıllara, DP dönemine ilişkin önemli bir olaya tanıklık ediyordu. Kişisel olarak, devletin içinde her tür NATO eskisi Gladyo tipi derin örgütlerin dağıtılmasına hiç kimsenin itirazı yok. Bu ülkede temiz toplum istencini gündeme taşıyan, geçmiş yıllarda bu çerçevede yapılan ‘sürekli aydınlık için bir dakika karanlık’ eylemlerinde akşamları evlerinde ışıkları söndüren bu ülkenin hep ilericileri olmuştur. Ama Ergenekon davasından bu temizlenme çıkmadı. Hiçbir derin cinayete ilişkin bir sonuç yok… Hrant Dink, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve pek çok aydının cinayet zanlılarını ortaya çıkardı mı? Hayır…  Ergenekon davası siyasal iktidara karşı olanların, hiç yan yana gelmemiş öğretim üyesi, gazeteci ve yazarların susturulması davasıdır. O anlamda toplumsal vicdanları yaralayan bir davadır. Mustafa Balbay’a verilen 34 yıllık ceza, Tuncay Özkan’a verilen müebbet hapis cezası, Malatya İnönü Üniversitesi rektörü Fatih Hilmioğlu’na verilen 24 yıllık cezalar ve diğer cezaların  vicdanlarda hiçbir karşılığı, meşruluğu yoktur. Mustafa Balbay’ın annesi Melek Balbay’ın basına yansıyan, “Benim oğlum suçsuz. O bir gazeteci. Bir haber bulursa yapar. Suçsuz yerde cezaevinde yatıyor. Benim oğlum adam öldürmedi ki. Hem adam öldürenler dışarıda geziyor. Oğlum suçsuzdur. Sebep olanlara hakkımı helal etmiyorum” sözleri içimi yaraladı… Televizyonlardaki tartışmaları izlerken, bu arada Fenerbahçe maçını da izledim. Stadyumdaki “Her yer Taksim, her yer direniş” tezahüratı, Gezi Parkı eylemlerinin sempatik şarkısı “Sık bakalım, sık bakalım” şarkısı maça damgasını vurdu.  Siyasal iktidar, topluma baskıyla, yasalarıyla, güvenlik güçleriyle sıkıştırdıkça toplum mutlaka çıkış yolu bulacak ve kendini ifade edecektir. Türkiye bayrama böyle bir atmosferde giriyor. Mutsuz giriyor. 58 yıllık yaşamımda hiçbir bayramda bu denli olumsuz algılarla bayram atmosferi yaşamamıştık. Türkiye bunu hak etmiyor. Din, hepimizin ortaklaştığı bir kurum. Kendisini ulusalcı, sosyal demokrat, sosyalist olarak tanımlayan hiçbir yurttaşın din ile ilgili bir sorunu yoktur, aksine yoğun saygıları vardır. Ama bu kesimler dinin araçsallaştırılmasına karşıdır… Bu ülkede hepimiz çok farklı düşünerek var olacağız. Farklı düşünenlere karşı empati, yani kendinizi başkasının yerine koyma denilen sağduyu nerede? Empati olmayınca toplumsal barış korunamaz, korunamıyor da! Bir ülkede haksızlıklar, adaletsizlikler arttıkça toplumsal vicdanlar kanar, yaralanır,  sonra ortak vicdanlar oluşur ve sonra da büyük patlamalar olur. Gezi Parkı tümüyle budur... Bunu görmek çok zor mu? Empati geliştirmek  çok zor mu? Ülkede barışı üretmek çok zor mu? Dini araçsallaştırarak toplumu bölerseniz, ülkeyi yönetirken tüm projeksiyonlarınızda  dinsel referansları temel alırsanız, eğitimi dinselleştirmeye yönelik toplum mühendisliği, sizin gibi düşünmeyenleri ötekileştirip hapishaneleri doldurursanız, polisi halkın üzerine, kendi insanlarının üzerine TOMA’larla, gazla, şiddetle salarsanız “Hayat Bayram” olmaz. Hayat da, bayram da tatsızlaşır. Saat 8.30… Annem hazırdı. Sevgili babamı ve yakınlarımızı ziyaret için mezarlığa gidecektik. Annemin elinde bir demet çiçek vardı ve heyecanlıydı. Mezarlığa gitik. Çok zor yürüyen 83 yaşındaki annem; babasının, annesinin, babamın ve diğer yakınlarımızın mezarlarında adeta onlarla sohbet etti. Dualar etti, mutluydu… Barışın, sevginin, empatinin egemen olduğu, her tür ötekileştirmenin, adaletsizliğin  ve ayrıştırmacı bir zihin dünyasının olmadığı güzel ve güneşli bayramlar dileği ile… (Sayın Kemal KOCABAŞ’ın bu güzel yazısını, 7 Ağustos 2013 tarihli gazetemiz baskıya girdiği sırada ulaşması nedeniyle bugün yayınlayabildik.. Bu durumun, yazının tadında herhangi bir azalmaya neden olmadığı kesin.. Bir kez daha teşekkürler Sayın KOCABAŞ – ÖNDER)
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık