“Türkiye, Aarhus sözleşmesine hemen taraf olmalı”

A

“Türkiye, Aarhus sözleşmesine hemen taraf olmalı”
A. Kemal KAŞKAR - Bu yıl 6’ncısı 3. Uluslararası Milas Festivali kapsamında düzenlenen Ören/Keramos  8. Melih Cevdet Anday Şiir Günleri ve Kültür Şenliği’nin ikinci gününde, ‘Karacahisar-Termik Santrallar-Çevre-Sorunlar ve Çözüm’ forumu düzenlendi. 7 Eylül Cumartesi günü saat 18’e doğru başlayan ve Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar, İstanbul Üniversitesi Emekli Öğıretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Muğla Barosu Başkanı Av. Mustafa İlker Gürkan, CHP Milas İlçe Başkanı Suat Özcan, Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Ören Belediye Başkanı Kazım Turan, CHP Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı Musa Gökbel, Karacahisar eski Muhtarı Tacettin Güney, CHP Muğla İl çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Reşat Uygun, Milas Kent Konseyi Genel Sekreteri Kemal Kaşkar ve Karacahisarlı hemşehrilerimizin de aralarında bulunduğu yurttaşların katılımıyla yapılan forumda ‘enerjide çözüm’ konusunda yoğunlaşıldı. Kolaylaştırıcılığını Muğla Barosu Başkanı Av. Mustafa İlker Gürkan’ın yaptığı forumun açılış konuşmasını Ören Belediye Başkanı Kazım Turan yaptı. "Ya mahkemeleri kaldırın ya da santralları, demiştim.. Konuşmasında, Kemerköy Termik Santralı’nın yapımına karşı yürütülen mücadeleye, o mücadelenin öncü isimlerinden Saynur Gelendost’u da anarak değinen Turan, "O zaman hükümetlerin termik santralların yapımını mahkeme kararlarına rağmen sürdürmesi üzerine söylediğim "Ya mahkemeleri kaldırın ya da santralları" sözüm manşetlere taşınmıştı. O mücadelelerin hiç işe yaramadığını düşünmemek gerekir. O mücadeleler, çevre bilincinin beyinlere yerleştirilmesi bakımından çok önemlidir. Bugün halâ daha alternatif enerji kaynaklarından yararlanamıyoruz. Mesele budur. Demek ki halâ daha o noktaya gelememişiz ki Karacahisar’a yapılmak istenen termik santralı konuşuyoruz ne yazık ki" dedi ve sözü Mustafa İlker Gürkan’a bıraktı. Gürkan, çevre için yapılan mücadelelerin ‘çiçek-böcek mücadelesi’ olmadığına dikkat çekerek, "Çok ciddi güçlerle, çıkarlarla mücadele edilmektedir. Ve son dönemde bu mücadele ‘suç’ durumuna getirilmiştir. Hatta bu mücadele içinde bulunanlara ‘terör örgütü üyesi/yöneticisi’ ve ‘terör suçlusu’ muamelesi yapılmaktadır" dedi ve herşeye rağmen direnmekten başka seçenek olmadığının altını çizdi ve ekledi: "Bu arada şunu da belirtmeliyim ki, hukuki meşruiyet, demokratik meşruiyet, yani halk tarafından desteklenmesi gerekir.." "Bone voyage.. Gürkan, daha sonra sözü İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kantarcı’ya verdi. Kantarcı, sözlerine. Termik santralların yarattığı ağır metal kirliliğine dikkat çekerek başladı ve "Yatağan Termik Santralı hizmete girdi, Bencik Dağındaki orman kurudu. Oraya selvi diktik. Selviler ‘sarı selvi’ oldu. Orman teşkilatı dava açmak istedi. Devletin bir kurumu, bir başka devlet kurumuna dava açamaz dendi, öyle kaldı" dedi. Konuşmasında daha sonra Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarını besleyen kömür ocaklarını ve rezerv olarak kalan sürelerini sıralayan Prof. Kantarcı, "Yatağan için Eskihisar’ın 7 yıllık rezervi kaldı. Tınaz 10 yıl, Bağyaka 4 yıl ve Turgut açılacak. Yeniköy için Sekköy’de 1 yıllık rezerv kaldı. İkizköy 38 yıl, Çakıralan-Belentepe 10 yıl ve Alatepe açılacak. Kemerköy’de ise, 9 yıllık rezervin kaldığı Hüsamlar kömürü kullanılıyor. Karacahisar için ise, kömür dekapaj oranı sınırda. Açık işletme yapılabilir yapılamazın sınırında. Burası aslında Yeniköy için planlanmış. Kemerköy ise tamamen yanlış bir tercihtir" dedi ve Çamköy-Karacahisar havzasındaki yeraltı su kaynaklarının varlığından ve büyük önemine değindi. Söylediklerinin tümünün 2012 yılı Sayıştay raporundan aktardığını belirten Prof. Kantarcı, "Sayıştay, ‘çare bulmamız lazım, aksi takdirde açamazsınız’ diyor kömür ocağı için. Konuşması sırasında, Ören’e gelirken uçlarından birkaç örnek aldığı çam dallarını foruma katılanlar arasında dolaştıran ve dallardaki sarı lekelerin ‘kükürt dioksit yanığı’ olduğunu söyleyen Prof. Dr. Doğan Kantarcı, "Size, ‘akışkan yataklı sistem’ kullanılacak, bu sistem çevre dostudur falan derlerse de kanmayın, inanmayın. Akışkan yataklı sistem nedir? Kireçle kömürü birlikte yakma modelidir. Çan termik santralı böyle ve Kaz Dağları yanıyor. Karacahisar için de ‘akışkan yataklı sistem olacak’ derlerse ne denebilir?" diye sordu ve konuşmasını, bu soruya yanıt olarak Fransızca ‘iyi yolculuklar’ anlamına gelen ‘Bone voyage’ vurgusuyla tamamladı. "Türkiye, bu sözleşmeye hemen taraf olmalı..." Forumda daha sonra söz alan Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar, Önce ‘sorun’un ne olduğunun ve ‘çözüm’ünün ne olduğunun bilinerek ona göre yürünmesinin gereğine dikkat çekerek başladığı sözlerini daha sonra özetle şöyle sürdürdü.. "Merkez kapitalist ülkelerce kullanılmayan termik santral teknolojisi bize pazarlandı, pazarlanmaya da devam ediliyor. Biri size kolay ve avantajlı kredi veriyorsa, bilin ki size yükleyeceği bir atığı vardır. Kampanyalı ürünler için de aynı şey söylenebilir. Bu, neo liberal saldırıdır. Önemli olan ise çözüm önerisi geliştirebilmektir. Bir ülkede, dünyanın en büyük hastanesini yapmak bir vaat, bir övünme olarak ifade ediliyorsa,  bilinki o ülkeye yönelik bir küresel saldırı söz konusudur. Tekrar ediyorum, önemli olan çözüm bulabilmektir. Toplumsal maliyet kavramı bu noktada devreye giriyor. Hastalığın kaynağını ortadan kaldıracak yatırımları yapıp yaşam kalitesini de artırmak mı? Yoksa hastalıklarla uğraşmak için daha büyük, daha daha büyük hastane yatırımları yapmak mı? Yenilenebilir enerji kaynağınız var mı? Var! Güneş var, rüzgar var. Bio kitle var. Su var. Jeotermal kaynaklar var. Üstelik sınırsız. Yani yenilenebilir kaynaklar bunlar. Peki ya teknoloji? ABD’de 1974 yılında termik santral kaynaklı kanserlerden 5 milyon kişi ölünce, 1980’de yeni yasal düzenleme yapıldı. Rüzgar ve güneşten enerji üretimine yönelindi. Bunun için teşvik uygulandı. 25 bin kişilik bir yerleşmenin enerji gereksinimini karşılayacak alternatif enerji tribünleri var artık. Bakın, bu teknoloji yokken, 1850’lerde kömür, petrol ve doğalgazdan enerji üretildi. Üretildi ama, 1952 yılında Londra’da üç gecede kömür dumanına bağlı zehirlenmelerden 12 bin kişinin ölmesi, batı için ilk etkili uyaran oldu. ‘Kömürün temiz yakılması’ gündeme geldi. Bağlı olarak da ‘enerjinin etkin kullanımı’.. Ve  Avrupa, 1994 yılından itibaren enerji yatırımlarının toplumsal maliyetlerini hesaplamaya başlamıştır. Bu nedenle onlar, kömürden elde edilen enerjiye ‘en ucuz enerji’ demiyorlar. Ve 1973-78, nükleer santrallar kuruldu ve ‘atık ısı’ sorunu baş gösterdi. Nükleer santrallarda oluşan yüksek ısının uzaklaştırılması gerek. Uzaklaştıramazsanız patlıyor! 30 yıldır tek bir nükleer santral şiparişi yok dünyada!.. Çünkü pahalı. Çünkü atıkların depolama sorunu var. Çünkü yurttaşlar istemiyor ve kamunun denetimi çok pahalı. Bu bakımdan nükleer işi bitti! Ve 90’lardaki Kyoto Protokolünden sonra, bu alandaki en önemli gelişme ‘Aarhus Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeye göre, bilgiye erişimin önünde hiç bir engel kalmamalıdır. ‘Halk istemiyorsa yapmayacaksın’ anlamında halkın katılımı sağlanmalıdır. Çevreyle ilgili konularda herkes, tüm kurumlar yetkilidir. Baromuzun, Danıştayın ‘ehliyetsizlik’ nedenli kararına haklı tepkisini çeken durum, Aaarhus Sözleşmesi‘yle ortadan kalkıyor. Türkiye, bu sözleşmeye hemen taraf olmalı..." Konuşmasının son bölümünde, "Çözüm ne?" sorusundan hareketle açıklamalarını sürdüren Prof. Uyar; "Enerjimizi etkin kullanacağız. Avrupa’da çöpe atılmış klimalar kampanyayla satılıyor bize. Dünyada artık yoksullar daha çok enerji tüketip bu tüketime çok daha fazla para ödüyor. Merkez kapitalist ülkeler, örneğin bunlar  arasındaki Almanya, yeterince olmayan güneş ve rüzgarıyla enerji üretmekte.. Daha az enerji tüketmek ve bu yönde çözümden yana olanları seçmek. Bunun yanında, siyasi partiler ve seçim kanunlarını demokratikleştirmek. Seçim barajını tümüyle kaldırmak.. Çözüm için bunları söyleyebilirim" dedi. Doğalgaz temiz mi? Bu konuşmaların ardından diğer katılımcılar da katkıda bulunmak için söz aldılar. Bu arada, santralların bacagazlarından kaynaklı tehlike üzerinde duruldu ve özellikle ‘temiz’ diye sıfatlandırılan ‘doğalgaz’ ile ilgili çarpıcı dteğerlendirmelerde bulunuldu. Bu çerçevede doğalgazın (metan/CH4) 900 derecenin üzerinde yakılması sırasında havadaki azotun da yakıldığına ve bu sırada bir dizi Azotoksitin yani nitrik asitlerin oluştuğunu, bunun da solunum sisteminde büyük sorunlar oluşturduğuna, vücudun bağışıklık sistemini etkisizleştirdiğine, ötesi sebze ve meyve bahçelerinin bu yüzden yok olduğuna dikkat çekildi. Muğla Kent Konseyi Çevre Çalışma Grubu dikkat çekti Bu sırada söz alan Muğla Kent Konseyi Çevre Çalışma Grubu Temsilcisi bir yurttaşımız, halen Turgut Kırıkköy Mevkiinde bir termik santral daha yapılması girişimleri olduğuna dikkat çekerek, "Orada sorun daha büyük. Çünkü burada yerel yöneticiler ve Karacahisarlılar termik santrala karşı hepbirlikte mücadele veriyorlar. Turgut’ta durum çok farklı. Orada yerel yöneticiler ve hatırı sayılır bir yurttaş grubu ‘tehlikenin farkında değil ve santralın yapımını destekliyor. Bu konuya dikkatlerinizi çekmek isbtedim" dedi. Oybirliğiyle.. Forum, Muğla Barosu Başkanı Av. Mustafa İlker Gürkan’ın yaptığı özeti katılımcıların oylarına sunması ve "Karacahisar Termik Santralı girişimine karşı çıkacağız, Alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını, yeni teknolojinin sunduğu olanaklarla değerlendirme seçeneğini öne çıkarıp uygulanması için çalışacağız ve enerjiyi etkin olarak kullanacağız" şeklinde özetlenebilecek bu sonucun oybirliğiyle kabul edilmesiyle tamamlandı. "10 bin imza hedefine ulaşıldı" Yaklaşık iki ay önce başlatılan ve şenlik boyunca da sürdürülen "Karacahisar Köyüne Termik Santral İstemiyoruz" konulu imza kampanyasında, 10 bin imza hedefine ulaşıldığı belirtilirken, şenliğin ikinci günü, akşam saat 21:30’da başlayan Ezginin Günlüğü konseriyle sona erdi.
Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık