EĞİTİM SEN’DEN YIL SONU DEĞERLENDİRMESİ (I)

Eğitim Sen Muğla Şubesi, 2021-2022 eğitim öğretim yılı sonunda eğitimin durumu konusunda bir rapor hazırladı.

EĞİTİM SEN’DEN YIL SONU DEĞERLENDİRMESİ (I)


Eğitimimizin içinde bulunduğu durumu gayet güzel özetleyen bu raporu, iki bölüm halinde siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz:

 

“2021-2022 eğitim-öğretim yılı 17 Haziran 2022 tarihinde sona erecek; 1.1 milyonu aşkın öğretmen ve 18.1 milyon yakın öğrenci yaz tatiline girecektir.

NİTELİKLİ, LAİK, BİLİMSEL, EŞİT, PARASIZ EĞİTİM TÜM YURTTAŞLAR İÇİN BİR HAK OLARAK TANIMLANMALI

Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu, haksız hukuksuz şekilde işinden edilen eğitim emekçilerinin görevlerine iade edilmemesi, pandemi koşullarında alınmayan önlemler vb. gibi çok sayıda sorun 2021-2022  eğitim-öğretim yılında da varlığını sürdürmüştür. Bu durum başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri derinden etkilemiştir.

Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2021-2022 eğitim öğretim yılı boyunca yapılan düzenlemeler, sistem değişiklikleri ve fiili uygulamalarla sürdürülmüştür. Bu dönem bolca hamasetin üretildiği, eşitsizliklerin arttığı, Öğretmenlik mesleğinin tarihte hiç olmadığı kadar değersizleştiği değersizleştirildiği, mesleki itibarımızın ayaklar altına alındığı, sınırlı iş güvencemizin bile tırpanladığı bir dönem olarak değerlendirilecektir.

 

EĞİTİMDE DİYANET, DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN KUŞATMASI ARTMIŞTIR

 

Mevcut iktidar yaratmak istediği nesli, eğitim politikaları ile şekillendirmektedir. Eğitim alanında bir taraftan tarikatların ve cemaatlerin faaliyetlerinin arttığına tanıklık ederken, diğer taraftan da eğitimde piyasalaşma pratiklerinin MEB tarafından verilen destekle hızlanarak sürdürdüğünü gözlemledik. Bu dönemde 07 Nisan 2022`de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün yetki ve görev alanı genişletilerek bu oluşumlarla işbirliğinin önü açıldı.

MEB ile imzalanan protokolleri kullanan tarikat ve cemaatlerin son dönemde belirgin olarak faaliyetlerini artırdıkları ve buna bağlı olarak da eğitim alanında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemi geride bırakıyoruz. Seçmeli derslerin belirlenmesinden, yarıyıl tatilinde öğrencilerin tarikat ve cemaat kamplarına taşınmasına, yarışma adı altında düzenlenen gerici faaliyetlere Öğrencilerimizin, okullara konulan kumbaralarla tarikatlara, cemaatlere bağış yapmaya zorlanmasına kadar çok sayıda pratik adeta eğitim alanını kuşatmış durumda. 2021-2022 eğitim-öğretim yılı, MEB yönetiminin yaşananlara kayıtsız kalarak, duruma müdahale etmediği ve bundan dolayı da söz konusu tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerini yaygınlaştırdığı ve artırdığı bir dönem oldu. Diyanet Akademisi  ise bu süreci hızlandıracak, MEB ve YÖK üzerinden yapacağı protokollerle okul öncesinden yükseköğretime kadar tüm alanlarda bu oluşumlar temel bir aktör haline getirilecektir.

 

EĞİTİMİN YAPISAL SORUNLARI KADRO DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL ÇÖZÜM BEKLİYOR

Eğitime erişim başta olmak üzere pek çok alanda sorunlar yaşanmakta, öğrencilerimizin yaşadığı eşitsizlikler ve mağduriyetler derinleşerek sürmektedir.  en fazla mağdur kesimler olan yoksullar, mülteciler, kız çocukları, çocuk işçiler, anadili Türkçe olmayanlar ve özel eğitime gereksinimi olan çocuklar her gün eğitim alanında yeni eşitsizliklere maruz kalmaktadır. Bütün bu sorunları çözmek ve tüm öğrencilere kamusal eğitim sunmakla görevli ve sorumlu olan MEB’in ise önceliğinin başka olduğu ortadadır.

MEB’in önceliği eğitim ve öğrenciler değil maalesef “kadrolaşma”dır. Her Milli Eğitim Bakanı değişiminde Bakanlık merkez ve taşra teşkilatlarında da çok sayıda isimin değiştiğine tanıklık etmekteyiz. Yaşanılan sorunlar sanki uygulanan eğitim politikalarının değil de yöneticilerin beceriksizliğinden kaynaklı gibi isimler değişmekte ve sorunların çözülebileceği algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa açık olan bu sorunların nedeninin eğitim politikaları olduğudur. Siyasi iktidarın kendi varlığının devamı olarak sürdürdüğü “piyasacı ve dinci” eğitim politikalarından vazgeçmeden hiçbir sorunun çözümü mümkün değildir.

Eğitim alanında yaşanan sorunların bir başka nedeni de eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde “liyakat” ilkesinin tamamen yok sayılmasıdır. Sendikal ve siyasal yakınlığa göre yapılan atamalar eğitim kurumlarını adeta çökme noktasına getirmiştir. Eğitimden tamamen uzak, yeterli özelliklere sahip olmayan kadrolarla eğitim kurumları artık asıl işlevlerini yerine getiremez hale gelmiştir. Yeni bakanla birlikte bu durum öyle bir noktaya gelmiştir ki bakanlık koridorları atanma umuduyla özgeçmişlerini etkili isimlere ulaştırmaya çalışanlarla dolup taşmaktadır. Fırsattan istifade kendine bir makam arayanların çokluğu yaşanan çöküntünün trajik bir sonucudur.

Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Müfettişleri Yönetmeliği ile Hiçbir yeterliliğe sahip olmayan, tamamen siyasi tercihlerle, kendisini atayanlara biat edecek, tetikçilik yapacak şahsiyetler maarif müfettişi yapılacak, iktidardan farklı düşünenlerin üzerinde baskı aracı olacaktır. MEB ve eğitim politikaları açısından son derece önemli olan inceleme ve soruşturma işleri bu konuda hiçbir uzmanlığı olmayan kişilerce taraflı olarak yapılacak, denetimlerde hukukilik ve objektiflik ilkesi ayaklar altına alınacak ve telafisi mümkün olmayan mağduriyetler ortaya çıkacaktır.

SINAV MERKEZLİ EĞİTİM SİSTEMİ TERK EDİLMELİDİR?

Merkezi standart sınavlar, liselere giriş sınavlarından üniversiteye ve hatta üniversite sonrasına  kadar eğitim sistemindeki kademeler arası geçişte temel belirleyen hale geldi. Sınavlarla bir tür uzmanlık ve eşitlik izlenimi verilerek, sınavın kendisi ve sonuçları sorgulanamaz hale gelmekte  ve eğitimde yaşanan eşitsizlik perdelenmektedir.Pisa raporlarına göre ülkemizde sınav başarısında ailelerin kültürel ve sınıfsal durumları daha belirleyici hale gelmektedir. Merkezi Standart sınavlar aynı zamanda öğretmenlerin mesleki pratiklerini de etkileyerek tahrip etmektedir.

Her Öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturulmak kamusal eğitimle mümkündür.. Kamusal eğitim, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.

TÜRKİYE’DE ÇOCUKLAR VE HAKLARI TEHDİT ALTINDADIR

Bu dönemde yoksul ailelerin çocukları, özel eğitim gereksinimi olan çocuklar, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocukları; özetle dezavantajlı tüm kesimler eğitimde yaratılan eşitsizlikten en çok etkilenen kesimler oldu.  Milyonlarca çocuğun eğitimden kopuş süreci hızlandı.MEB’ in son açıklanan verileri ile en az 155 bin 938 öğrenci örgün eğitim dışına çıktı.  2022 YKS’ye başvuran adayların % 22’si yani 715 bin 683’ü açık lise öğrencisi. Bu durum açık bir şekilde okulun bir kurum olarak tasfiye olmakta olduğunu gösteriyor.

2021 2022 eğitim öğretim yılının yine en önemli başlıklarından bir tanesi de öğrencilerin Örgün eğitim’den koparılarak çocuk işçi olmaya yönelik yönlendirilmesi olmuştur. Bu yarıyılda milli eğitim bakanlığı daha önceki yıllardan daha da fazla ve daha da ısrarlı bir şekilde öğrencilerin mesleki eğitim adı verilen çıraklık eğitim merkezlerine yönlenmesini sağlamaya çalışmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının 2022 yılının sonunda mesleki eğitim merkezlerinde bulunan öğrenci sayısını 1 milyona ulaştırmayı hedeflemesi durumun vehametini ortaya koymaktadır. Bu öğrenciler gittikleri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne kaydolabilmeleri için bir işletmeyle sözleşme yapmaları gerekiyordu. Bu sözleşmenin sürekli devam etmesi, feshedilmemesi gerekiyordu ki öğrenciler Milli Eğitim Bakanlığı’nın o öngördüğü ücretten yararlanabilsinler ve Mesleki Eğitim Merkezleri’nde kayıtları devam etsin. Geçtiğimiz 3-4 aylık kısa bir süre bize gösterdi ki ekonomik o ciddi sıkıntılar ve bütçedeki o açıklardan kaynaklı öğrencilere vaat edilen bu ücretlerin ödenmesi ve öğrencilerin iş bulmasında ciddi sıkıntılar yaşandı ve öğrenciler açıkta kaldı. Bir diğer ifadeyle ne meslek lisesinde öğrenciydiler ne de Mesleki Eğitim Merkezleri adını verdiğimiz çıraklık okulunda öğrenciydiler.

Milli eğitim Bakanlığının görevinin öğrencileri Örgün eğitim içinde tutmak olması gerekirken ısrarlı bir şekilde öğrencilerin çocuklarımızın çocuk işçi olmasına zorlanması açıklanabilir ve anlaşılabilir bir durum değildir. Sektör aradığı nitelikte işçi bulmakta artık zorlanmayacak söylemi ile kamuoyuna sunulan aslında sermaye ucuz iş gücünü istediği kadar sağlayacağız demek olduğunu bizler yakından bilmekteyiz Bu nedenle de öğrencilerimizin yerlerinin işletmeler fabrikalar değil okullar olduğunu ve eğitimin 12 yıl ve zorunlu olduğunu buradan hem milli eğitim Bakanlığına hem de tüm kamuoyuna hatırlatmak isteriz.

 

ÖĞRENCİLERİMİZİN EĞİTİM HAKKININ ENGELLENMESİNE, GELECEĞİMİZİN KARARTILMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ !..

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ortaokullar ve liseler için seçmeli ders tercihlerinin 4-21 Ocak 2022 tarihleri arasında yapılacağını açıkladı. Bu açıklamanın hemen ardından kimi il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, vakıf, dernek ve cemaatlere bağlı kuruluşlar her yıl olduğu gibi bu yıl da, dini içerikli kimi derslerin seçilmesi için yoğun bir kampanyaya başladı. Seçmeli dersler yalnızca öğrencilerin alacağı dersleri değil aynı zamanda da okulda bulunan öğretmen normlarını ve dolayısıyla da yeni atanacak öğretmenlerin alanlara dönük kontenjanlarına kadar çok fazla alana etki etmektedir. Dini derslerin seçilmesi için elinden gelen her türlü çabayı ortaya koyan bu kuruluşların istedikleri dersleri seçtirmeyi siyaseten elde edilmiş bir başarı olarak gördükleri açıktır.  Eğitim sistemimiz; bilimsellikten, araştırmacılıktan, sorgulayıcı yaklaşımdan, sanattan, spordan ve üretimden uzaklaşarak, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini hızla bir karanlığa doğru sürüklemektedir.

Geçmişte defalarca yapıldığı gibi veli ve öğrenciler adına ders seçen, yönlendirmede bulunan okul yöneticileri,suç işlediklerini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Seçmeli derslerin belirlenmesi sürecinde hangi nedenle olursa olsun, mağdur edilen veli ve öğrencilerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyor; eğitim politikalarına ilişkin her konuda olduğu gibi, bu konuda da her türlü siyasal ve ideolojik yönlendirmenin karşısında duracağımızın, seçmeli derslerin belirlenmesi sürecini yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.  MEB’in görevi öğrencileri bu derslere yönlendirmek değil çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerine göre özgürce ders seçebilmesini güvence altına almaktır.

 

 

 

 

 

 

EĞİTİM SEN’DEN YIL SONU DEĞERLENDİRMESİ (II)

 

Eğitim Sen Muğla Şubesi, 2021-2022 eğitim öğretim yılı sonunda eğitimin durumu konusunda bir rapor hazırladı.

Eğitimimizin içinde bulunduğu durumu gayet güzel özetleyen bu raporun ilki 18 Haziran günkü nüshamızda yayınlanmıştı, ikinci bölümünü de siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz:

 

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM DÜZEYİNDE DİNİ EĞİTİM, ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİ AÇISINDAN UYGUN DEĞİLDİR!

2021 2022 eğitim öğretim yılı birinci döneminde çok fazla kamuoyunda tartışılmayan ancak bizce oldukça önemli olan farklı gelişmeler de yaşandı bunlardan bir tanesi de okul öncesi eğitim kurumları ile ilgili olanıydı Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesi ve temel eğitim kurumları Yönetmeliği’nde yaptığı bir değişiklikle okul öncesi eğitim kurumlarının açılmasını kolaylaştırdığını ve özellikle bunun köylerde yaygın bir şekilde uygulanacağını ifade etti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı değiştirmesi gereken kurum açma ve kapama ad verme yönetmeliğini değil başka bir yönetmeliği değiştirerek yapması gereken asıl işi yapmamıştır. Asıl önemli sorun ise yeni öğretmen ataması yapmadan ve yeni derslik oluşturmadan köylerde okul öncesi eğitim kurumlarının nerelere açılacağı ve buralarda kimlerin ders vereceğidir. Köylerde şu an sadece Camiler ve imamlar olduğunu göz önüne aldığımızda durumun oldukça tartışmalı olduğu anlaşılacaktır.

Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde okul öncesi ve sınıf öğretmenlerinin formasyon şartı aranmaksızın çalışmalarının önünün açılması özel eğitim alanını ayrı bir ihtisas alanı olmaktan çıkararak adeta bir tür bakıcılığa indirgemektedir. Bu haliyle bu kararın önceliği bu kurumlardan eğitim alan öğrenciler değil, kurum sahiplerinin gereksinimleridir. Bu kararın alınmasında kurum sahiplerinin taleplerinin belirleyici olduğu görülüyor. Finansmanın devlet tarafından karşılandığı bu kurumlar piyasa ilişkilerinin dışına çıkarılmadığı sürece bu tür gelişmeler yaşanacaktır. Ayrıca okul öncesi öğretmenlerinin bu kurumlara değil açıldığı ifade edilen yeni ana sınıfları için MEB’de kadrolu istihdam edilmesi gerekir.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ EĞİTİMİN VAZGEÇİLMEZ İLKESİDİR

Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin denetimi altındadır. Siyasi iktidar, tüm gücüyle eğitim sistemini kendi ideolojik-siyasal hedeflerine uygun olarak biçimlendirmektedir. Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Geçtiğimiz dönemde cinsiyetçilik ve cins ayrımcı uygulamaların okullarda etkili şekilde üretilmeye devam ettiği görülmüştür. Geleneksel cinsiyet rolleri aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde çocuklara aktarılmaya çalışılmaktadır. Toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmada önemli bir yere sahip olan eğitim sisteminin demokratikleşmesi ve cinsiyetçilikten arındırılması eğitim emekçilerinin öncelikli mücadele hedefi olmayı sürdürmektedir.

GERİCİLİĞİN YAŞAMLARI KARARTMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ! CEMAAT-TARİKAT YURTLARI KAPATILSIN!

Karaman’ dan Aladağ’a, Muş`ta Antalya`ya memleketin yüzlerce yerinde tarikat yurtlarında çocuklarımıza yaşatılan acılar yüreğimiz parçalanmaya devam ediyor. Bu durum köy okullarının birer birer kapatılmasıyla, yeterli yurt yapılmaması ve kamu kaynaklarının devlet okulları yerine özel okullara, çeşitli dini vakıf ve derneklere aktarılmasıyla oluşturulmuştur. Çocuklarımız iktidarın kamusal ve laik eğitime yönelik tasfiye adımlarının kurbanları olmuşlardır. Eğitim kamusal bir haktır. Barınma hakkı da tüm çocuklarımızın en temel hakkıdır. Sosyal devlet ilkesinin temel gereği olarak ücretsiz sağlanmalıdır. Tüm tarikat yurtları ve özel yurtlar kapatılarak kamusallaştırılmalıdır. Yıllardır siyasi hesaplar peşinde koşanların, kamusal eğitimi adım adım tasfiye edip, eğitim alanını dini vakıf ve derneklerin faaliyet alanı haline getirilmek istenmesine karşı hukuksal ve örgütsel anlamda her türlü mücadeleyi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Çocuklarımızın yaşamı ve geleceği bizler için her şeyden önemliyken, iktidar ve MEB açsından aynı şeyi söylemek elbette mümkün değildir. Öğrencilerin eğitim ve barınma hakkı ile ilgili olarak yapması gerekenleri yapmayanlar, öğrencileri çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okulların ve yurtların kucağına iterek ve bu alanda gerekli denetimleri yapmayarak böylesine büyük bir acının yaşanmasına davetiye çıkarmışlardır.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yargı kararlarına meydan okuyarak dini vakıf ve cemaatlerle ‘işbirliği protokolü’ yapmayı sürdürmekte, devlet okullarına aktarılması gereken kaynaklar özel okullara, çeşitli dini vakıf ve derneklerin okulları ve yurtlarına aktarılmaktadır.

Bu acıların bir daha yaşanmaması için MEB görev ve sorumluluklarını tarikatlara ve cemaatlerle paylaşmaktan vazgeçmeli, kamu kaynakları devlet okullarına aktarılarak okul ve yurt ihtiyacı karşılanmalıdır. Öğrencilerin sağlıklı ortamlarda, güvenilir şekilde barınması devletin asli görevidir. Yapılması gereken bu denetimsiz yurtların kapatılarak; sağlıklı,  güvenilir ve yeteri kadar kamusal yurt açmak, böylece öğrencilerimizi tarikat ve cemaatlere mahkûm etmeden kamuya ait yurtlarda barınmalarını sağlamaktır. Bunun için öncelikle kamusal eğitim hakkı güçlendirilmeli, kamunun sorumluluğunda olan eğitim hizmetlerinin dini vakıf ve derneklere, özel öğretim kurumlarına devredilmesinin önüne geçilmelidir.

HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ YOK SAYAN BİR MESLEK KANUNU VE YÖNETMELİĞİ İSTEMİYORUZ!

Eğitim emekçilerinin temel haklarını, ekonomik talepler ve iş güvencesi başta olmak üzere sosyal, demokratik, mesleki ve özlük haklarını güvenceye almayan bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Eğitim emekçilerini kariyer basamakları üzerinden ayrıştırarak bölen ve ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine aykırı bir içerikte hazırlanan ÖMK ve yönetmelik düzenlemesinin eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunları çözmek bir yana daha da karmaşık hale getirdiği açıktır.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), her fırsatta öğretmenlerin niteliklerini ve yeterliliklerini tartışmaya açıp, siyasi kadroları üzerinden öğretmenlerin performansını ölçmeye çalışırken, öğretmen açıklarını kapatmak için yeterli atamamakta ısrar etmektedir. MEB, öğretmen açıklarını kapatmak yerine sözleşmeli ve ücretli öğretmen istihdamını yaygınlaştırarak eğitimde güvencesiz istihdamın kapılarını ardına kadar açmayı hedeflemektedir.

Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin niteliği, öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin mevcut çalışma koşulları ile öğrencilere ve genel olarak eğitim sistemine faydasının olmadığı geçmiş uygulamalarla somut bir şekilde görülmüştür. Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır. Öğretmenler arasında kadrolu, sözleşmeli ya da ücretli öğretmen ayrımı yapılması doğru değildir. Eğitimde yaşanan nitelik bozulmasının bir nedeni de, öğretmen alımında güvencesiz istihdam politikalarının benimsenmesidir.

ILO / UNESCO Ortak Belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi Kararında dediği gibi;

Öğretmenlerin statüsü, eğitim alanında ulaşılacak amaç ve hedefler göz önüne alınarak, bu konudaki gereksinmelere yakışır (uygun) olmalıdır; bu amaç ve hedeflere ulaşılması için, öğretmenler hakça bir statüden yararlanmalı ve öğretmenlik mesleği, hak ettiği kamusal saygınlığı görmelidir.

Öğretmenlerin çalışma koşulları, eğitimin en yüksek derecede etkililiğini sağlayacak nitelikte olmalı ve öğretmenlere, kendilerini tümüyle mesleksel uğraşlarına adama olanağı vermelidir.

Öğretmenler, mesleki durumlarını ya da kariyerlerini etkileyecek nitelikteki keyfi eylemlere karşı etkili bir biçimde korunmalıdır.

Mesleklerini icra ederken, öğretmenlerin akademik özgürlükten yararlanmaları sağlanmalıdır.

Bireyin gelişimi ve eğitim sistemi üzerine öğretmenlerin yapacakları tavsiyelerden önemli ölçüde yararlanılmalıdır.

Öğretmenlik mesleğinin değersizleştirilmesine yol açan her türlü politika ve uygulamalara karşın, öğretmenler her yönüyle piyasa odaklı, bireysel ve teknik bakış açısını yıkma potansiyeli taşıyan en önemli aktörlerdir. Bu nedenle siyasi iktidar, öğretmenleri toplumsal olarak etkisiz, halkın aydınlanması yerine, her dönem iktidar denetiminde olması gereken önemli bir meslek grubu olarak görmüştür. 

MEB, gerçek anlamda öğretmenlerin niteliklerini arttırmayı hedefliyorsa, öncelikle öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenliği herkesin yapabileceği ‘teknik bir iş’ haline getiren yanlış politika ve uygulamalara derhal son vermelidir.

Gündeme getirdiği her düzenleme ve uygulamayla eğitim sistemini kaosa sürükleyen, öğretmenleri, öğrencileri ve velileri attığı her adımda mutsuz eden MEB’in, emeğimizi değersizleştiren, mesleki itibarımızı ayaklar altına alan politika ve uygulamalardan vazgeçmedikçe, Türkiye’de ne eğitimin niteliğini arttırmak, ne de öğretmenlerin sorunlarına kalıcı çözümler üretmek mümkün görünmemektedir.

Eğitim emekçileri her geçen gün yapılan zamlarla, yoksullaşmakta, siyasal islamcı rejim piyasalaştırma politikaları ile tüm kamusal alanları tahrip etmektedir. Çalışma yaşamında KHK’ larla iş güvencesi ortadan kaldırılmakta, emekçiler baskı ve sürgünlerle kuşatılarak sözleşmeli, ücretli güvencesiz çalışma biçimlerinin temel istihdam biçimi haline getirilmiştir.  Özetle eğitim emekçilerinin yıllardır mücadele ederek, bedel ödeyerek kazandığı tüm haklarının ellerinden alındığı bir dönem yaşanmaktadır. Dünya genelinde ve Türkiye özelinde neoliberal politikaların hayata geçirilmesinin temel dayanağı olarak ta kamusallık ve laiklik hedef alınmaktadır.

 

BAŞARISIZSINIZ YÖNETEMİYORSUNUZ

2021-2022 eğitim öğretim yılında iktidar ve MEB tarafından yapılan yasal düzenlemeler, yönetmelik değişiklikleri ve uygulamalar toplumun büyük bölümünü tedirgin etmiştir. Eğitimin sorunlarına yönelik somut, kalıcı ve çözüme dayalı politikalar geliştirmeyen  gösterdiği performans ile eğitimde yaşanan sorunların daha da ağırlaşmasına neden olan MEB’in karnesi, her dönem olduğu gibi, geçtiğimiz dönem için de tamamen kırıklarla doludur 2021-2022 eğitim öğretim yılı eğitime bütçenin yeterli oranda ayrılmadığı, yeterli öğretmen atamasının yapılmadığı, eğitimin temel sorunlarının gündeme halde getirilerek çözüm üretilmediği, ancak eğitimin araçsallaştırıldığı bir dönem oldu.

1 milyondan fazla eğitim emekçisinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarını çözmek için yıllardır adım atmayanların, öğretmenlerin gerçek sorunlarını görmezden gelenlerin hamasi nutuklarını daha fazla dinlemek istemiyoruz. Öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunların üzeri örtülmekte, öğretmenlerin hakları ve geleceğine yönelik temel talepleri görmezden gelinmektedir.

KAMUSAL, LAİK, BİLİMSEL VE ANADİLİNDE EĞİTİM MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR

Okulların  eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.

 

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır.

Kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan, hakları gasp edilen, hukuksuzca ihraç edilen, sürgün ve soruşturmalara, baskılara maruz kalan, sözleşmeli, ücretli güvencesiz çalışan, ataması yapılmayan, özel öğretim kurumlarında esnek, güvencesiz, düşük ücretlerde çalıştırılan, gecesini gündüzüne katarak görevini yapmaya çalışan bütün eğitim ve bilim emekçilerinin, eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamayan milyonlarca çocuk ve gencimizin taleplerinin takipçisi olmayı sürdüreceğimize söz veriyoruz. Haklarımız, geleceğimiz ve çocuklarımızın eğitim hakkı için bütün eğitim ve bilim emekçilerini, öğrenci ve velilerimizi birlikte ortak mücadeleye davet ediyoruz.”

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık