İklim Adaleti Kervanı Milas’tan yola çıktı

İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği bileşenleri, Halkların İklim Anlaşması Ağı’nın 2 Nisan’da başlattığı ‘uluslararası kervana’ katılmak üzere 9 Nisan günü saat 10.00’da Milas Akbelen’den yola çıkarak Türkiye’deki çok sayıda termik santrali yakından inceledi.

İklim Adaleti Kervanı Milas’tan yola çıktı

Halkların İklim Anlaşması Ağı’nın (Glasgow Agreement) çağrıcısı olduğu İklim Adaleti Kervanı’nın Türkiye ayağı; Ekoloji Birliği ve İklim Adaleti Koalisyonu’nun ortak girişimleri ile gerçekleşti. 

Akbelen Ormanı’ndan 9 Nisan günü saat 10.00’da başlayan kervan,  birçok bölgedeki termik santrallerde inceleme gezileri, basın açıklamaları yaptı ve forumlar düzenledi.

Kervanın startını Muğla Çevre Platformu, Akbelen ormanı önünde basın açıklamasıyla verdi. Burada okunan açıklama şu şekilde:

“İklim Adaleti Koalisyonu’nun üyesi ve bütün dünyada yürüyen İklim Adaleti Kervanı’nın Türkiye’deki başlama yeri olan Muğla-Akbelen’den, tüm bileşenlerimiz ile Muğla Çevre Platformu olarak sesleniyoruz.

Yıllar önce kapatılmasına karar verilmiş ilimizdeki 3 termik santralin  hayatımızı cehenneme çevirmeye devam ettiğini bir kez daha dillendiriyoruz. Yakınlarda bu santrallerin yararına çıkarılan Maden Yönetmeliği değişikliğinin, sonuçlarını somut olarak Akbelen-İkizköy’den başlayarak gecikmeksizin göstermeye başladığını, sıranın hemen yanındaki Yatağan’a geleceğini ve bütün ülkenin zeytinliklerinin tehdit altında olduğunu biliyoruz.

Sermaye birikimi için doğanın metalaştırılıp tüketilmesinin, yeni olmasa da ülkemizde, son dönemde vahşi bir hal aldığının farkındayız ve bunun karşısında ormanı, suyu, havayı, insanı, ekolojiyi savunmak için çaba harcıyoruz Doğal sit alanlarının sahipsiz olmadığını, hepimizin ortak varlıkları olduğunu bir kez daha duyurmak istiyoruz. İklim krizini daha da ileri götürecek, Korunan Alanlar Yönetmeliği’nde yakın zamanda yapılan, kabul etmediğimiz değişiklikleri dava ettiğimizi duyuruyor, hepimize ait doğal varlıkları, dolayısıyla yaşamımızı tehdit ettiğini biliyoruz. Yapılanlar: doğayı metalaştırarak zengini daha da zengin etmek için görüyoruz.

Bir yandan yoksulluk artarak  yayılıyor; az sayıda sermayedarın kârı için, geniş bir toplum kesimini geçinme araçlarından yoksun bırakmanın politikaları; kabul edilemez somut uygulamaları üretiliyor. Sermayenin karı için vergi indiriminden, kapasite mekanizmasına,  tükettiğimiz elektriğin fiyatının artırılmasına kadar her şey yapılıyor.  Hepimizin hayatına kasteden santrallerden birine, Yatağan Termik Santrali için, hepimizin kaynakları peşkeş çekiliyor; yatırım teşviki adı altında 2 milyar Lirayı aşkın para veriliyor. Bu, yaklaşık 5 yıllık işçi ücretlerinin tamamının karşılanması anlamına geliyor. “Santral kapanırsa çalışanlar ne yapacak?” sorusunun cevabının nerede olduğunu; sorunun gerçek olmadığını gösteriyor. Vicdan ve izan sahibi herkesin payına, buna olmaz demek, karşı durmak düşüyor.

Son değişiklikler, hem insanlar hem de tüm doğal varlıklar arasındaki eşitsizliği artıracaktır;  kabul etmiyoruz/etmeyeceğiz. Adaletle eşitlik arasında ayrılmaz bir ilişki olduğunu biliyoruz. Acil önlemler alınmazsa sonunun yaklaştığını bildiğimiz  dünyanın giderek artan biçimde eşitsizlik üretmeye devam ettiği de ortada. Bu eşitsizliklerin doğanın (ve bir parçası olan insanın) tüketilmesi pahasına üretildiğinin farkındayız. Eşitsizliğin tek tek insanlar kadar, devletler arasında küresel ölçekte de arttığını; dünyanın yok olmasına yol açacak düzeye geldiğini biliyoruz. Yoksulluğun, su, temiz hava, gıda  gibi en hayati kaynaklara ulaşmayı yoksullar için imkansız hale getirdiğini; vahim bir durumla yüzyüze olduğumuzu kabul ederek başlamamız gerekiyor. 

İklim Adaleti Kervanı’nın dünyanın birçok ülkesinde yürüyüşe geçmesi, iklim adaleti talebi için sembolik bir başlangıçtır.  Bütün halklar, iklim adaleti diyerek: daha  adil ve yaşanır bir dünya özlemini dile getiriyor.

Daha adil bir dünyanın yeşile boyamayla gerçekleştirilemeyeceği ortada. Türkiye’de öne çıkan iklim krizinin önemli bir nedeni olarak fosil yakıtların kullanımına karşı mücadelenin iklim adaleti mücadelesinin bütününü oluşturmadığını, yaşamın sürdürülmesi için iklim krizine yol açan tüm uygulamalara karşı topyekün mücadele verilmesi gerektiğini unutmuyoruz. Paris İklim Anlaşması’nın yıllar sonra imzalanmasının, yeşile boyamanın kötü bir örneği olduğunun da farkındayız. İklimi değil sistemi değiştir sloganı ile eşitsizlik üreten sistemin değiştirilmesini istiyoruz.

Uluslararası organizasyonlar ve mali desteklerle yürütülen Türkiye’de İklim Değişimine Uyum Kapasitesi’nin Artırılması Projesi’nin  pilot illerinden biri de yaşadığımız şehir: Muğla. Bu Proje’nin mevcut ve oluşacak yeni kar alanlarının korunmasını gözettiğini; ekolojinin ve yaşamın sürekliliğinin ekonomik çıkarlar için feda edildiğini de vurgulamak istiyoruz. Bir kere daha Sürdürülebilir Kalkınma değil, Sürdürülebilir Yaşam talebimizin esas olduğunu haykırıyoruz. Bütün veriler, yaşadığımız iklim krizinin doğal değil, kapitalizmin geliştiği döneme ait tarihsel bir olgu olduğunu gösteriyor. Adeta ihtiyaçlarımızı belirleyen kapitalizmin sunduğu bu tüketim toplumu üzerinden kazanç sağlama, rant devşirme, sermaye artırma mantığı sürdükçe iklim krizine çözüm bulunamayacaktır. İklim krizine yol açan kapitalizm soyut bir kavram olmadığı gibi iklim krizinin kendisi de soyut bir kavram değildir; iklim krizinin kötü sonuçları da, failleri de bellidir. Sorunun karbon salımını kapitalist devletlerin vaz ettiği karbon borsalarında azaltma yoluyla çözülemeyeceği açıktır. O nedenle iklimi değil sistemi değiştir savsözü, toplumsal-ekolojik eşitsizlik yaratan  tüm kurumların ortadan kaldırılması talebinin ifadesidir. Kervan, bu talebimizi dile getirmek için yola çıkıyor.”

 

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık