Ruhu Terbiyesiz Adam

Ferhan ŞAYLIMAN / Roman / SiyahBeyaz Yayınları / Haziran 2016

Ruhu Terbiyesiz Adam

Gülçin ERŞEN –

“Her şeyi tersine çevirmek mümkündü: Şiddeti güle, hayatı bahara, parkları cennete.

Bunun için çok mu geç kalmıştık.

Gülü, baharı ve cenneti yaratmak için yeterli zamanımız var mıydı?

Ben tüm bilinmezlerimi konçertolardan bakış, orkestralardan saç yaptığım mavi gözlü bir hayalle yolculuğumuzda öğrendim.

Ben ruhu terbiyesiz adam, hep hesapsızdım. Yani kolaydım, açıktım, basittim. Hayatın bütün dayatmaları çıkarıldığında geriye kalandım.”

Kitabın arka kapağında bunlar yazıyor ...

 

Keşke "Ruhu Terbiyesizler" daha çok olsa!

Ferhan Şaylıman'ın “Ruhu Terbiyesiz Adam” romanı, son zamanlarda en tad alarak okuduğum kitap...

Demek; bir edebiyat yapıtının değerli, başarılı sayılması için anlaşılmaz, ağır, karmaşık ve ağdalı bir dille, zorlama bilmişliklerle oluşturulması gerekmiyor.

Önceden yazılarıyla ve kendisiyle internetten tanıştığım Şaylıman'ın bu kitabında şiir tadında, yaratıcı ve sanatsal söyleyişlerin yanında; zeka pırıltılarının satır aralarında ışıldadığı, akıcı tümcelerin bulunduğunu belirtmeliyim.

Ruhu Terbiyesiz Adam romanını ilk okumaya başladığımda şöyle demiştim: "Ferhan Şaylıman'ın Ruhu Terbiyesiz Adam'ını tanırken, kendimin de 'Ruhu Terbiyesiz Bir Kadın' olduğumu keşfediyorum. Kitabı okuyun, ne demek istediğimi anlarsınız..."

Yine de eleştiri türü bir yazıda neleri yazmam neleri yazmamam gerektiğini düşünürken; ‘Ruhu Terbiyesiz’ tanımlamasına açıklık getirmeyi uygun buldum:

Yaşamı para, ün, ünvan, güç, iktidar ve salt bunlar için çalışmak sayan, başkalarına da buna göre değer biçenlerin, anlayamadığı, dışladığı, hatta pek sevmediği kişilerdir ‘Ruhu Terbiyesizler’.

Onlar için yaşamın kendisi, insani değerler, özgürlük, sevgi, kardeşlik, dostluk, sanat, yardımlaşma gibi şeyler önemli ve önceliklidir. Genelde gündelik ve hesapsız yaşarlar, baskı ve saçma kurallar, yapmacıklı kişi ve davranışlar onları boğar; baskıcı, şiddet yanlısı, dar kafalı ve görüşlü, entrikacı, çıkar peşinde koşan, biat eden, dalkavuk ve her devrin adamı kişilere pek tahammülleri yoktur...

Sanırım bu kadar açıklama yeter.

 

Sıradan insanların yaşamları

Yıllardır süregelen "Sanat sanat için" mi, yoksa "Sanat toplum için" midir tartışmalarından bir benzeri yazın (edebiyat) dünyasında da zaman zaman öne çıkabiliyor.

Kitabı bitirdikten sonra, yazarıyla yaptığımız uzun telefon görüşmesinde tartıştığımız bir konuya bu bağlamda yer vermek isterim:

Şaylıman'ın, "Son yıllarda ticari başarı gösteren ünlü yazarların yapıtlarında olduğu gibi, romanlarda ünlü kişilerin sıra dışı yaşamları, olağandışı ya da olağanüstü kişi ve olaylar anlatılmalıymış gibi bir şart öne sürülüyor. Ben ise bu romanda olayları sıradan insanların bakış açısıyla okuyucuya anlatmak istedim... Bu bir 12 Eylül romanı değil. Ama, günlük yaşamımızı etkileyen önemli olayların sıradan insanların yaşamlarında, kişiliklerinde nasıl yansıma bulduklarını da okuyucunun bilmeye hakkı vardır" şeklinde özetleyebildiğim görüşlerine, ben de aşağı yukarı şu karşılığı verdim:

"Romandaki kişiler o kadar gerçek ki; (kahramanı ve Buket Kesim karakterini kendimle özdeşleştirdim) anlatılmasa bile, roman kişisinin neyi niçin yaptığı, nasıl tepki vereceğini okurken sezebildim.

İyi bir film seyrederken de genelde öyle olur. Derler ya "Hayatım roman" ya da "Hayatımı anlatsam, film olur"...

Aslında herkesin, en sıradan kişinin yaşamı bile macera gibi...

Kitabın yazarıyla bir okuyucu (ve gazeteci – yazar) olarak yaptığımız konuşmanın ardından, görüş birliğine vardığımız konuyu şöyle özetleyebilirim:

Sanatçının (yazarın) toplumsal sorunlara kulak tıkayamayacağı, yapıtlarında bunları da işlemesi gerektiği; içinde yaşadığı toplumdan, kültürel birikimden beslenerek, bunları kendi kişiliği, deneyimleri, bakış açısı ile yoğurarak, yeniden üretmesi ve toplumu ilerletici anlamda, değiştirmeye yönelik katkı koyması kaçınılmazdır. Bu sanatçı ve aydının sorumluluğudur.

 

Kaybeden tarafı tutmak

Aslında yaşamın kendisinin nasıl bir "Dram" (Komedi ve Trajedi içeren) olduğunu; gülümseterek, kahkahalar attırarak, bazen de içinizi burkarak, gözlerinizi yaşartarak anlatıyor yazar, romanın adsız kahramanının ağzından... Ve ben onun yaşadıklarına, duygu ve düşüncelerine, tepkilerine, konuşmalarına tanıklık ederken, ilk kez bir "erkek" roman kahramanıyla kendimi bu denli özdeşleştiriyorum.

Sonunda kendime teşhisi koydum:

Ben de ruhu terbiyesiz bir kadındım! (Ama, artık pek çaktırmamaya çalışıyorum.)... Birileri hemen "Ruhu Terbiyesiz" tanımlamasını (romanda bir "terim"e dönüşmüş), hemen cinsel çağrışımlara bağlamasın. Çünkü, hiç ilgisi yok.

Başkaları "normal" sayılırken, "anormal"; "sıra dışı, çılgın, uyumsuz, çıkıntı, değişik" olmak; aslında "başkaları gibi olamamak" demek... Ve bence bunun için üzülüp hayıflanmak yerine, çoğu kez şükretmek demek... Diğerleri "başarılı, kazanan" sayılırken, siz "kaybeden" olsanız da...

Ruhu Terbiyesiz Adam, kendinizi, ilişkileri, yaşamı ve yaşantınızı sorgulamanıza neden olacak. Çünkü, roman kahramanı sürekli bunu yapıyor; karşılıklı konuşmalardan çok, onun iç konuşmalarını dinliyorsunuz; ama bu sizi hiç sıkmıyor.

 

Tarihe tanıklık etmek yetmiyor

Biz gazeteciler ve yazarlar, bir yandan tarih yaşıyor, diğer yandan tarih yazıyoruz. Şaylıman, romanında aslında bunu da yapmış. Kahramanın 12 Eylül döneminde başlayan öyküsü (anlatımı), yakın geçmişimize damga vuran bir olayla sonlandırılıyor (Sürprizi bozulmasın diye bunu yazmayayım).

Yine de sanatçının "ileri görüşlülük" diye de nitelendirilebilecek "sezgi"sinden belirtiler de var. 2016 Haziran ayında yayımlanan romandaki şu paragrafı örnek vereyim: "Şiddetin, günlük dilin, günlük yaşamın doğal uzantısı haline dönüştüğü bir ülkede, kimse güvenlikten söz edemezdi. Hatta uygulamalarıyla, söylem biçimleriyle şiddeti kışkırtan, ona haklılık kazandıran yöneticilerimiz bile, kurşun geçirmez zırhlı araçlarına, elleri tetikte yüzlerce polisten oluşan koruma kalkanına rağmen asla güvende değildiler."

Romanın; 12 Eylül döneminde duvarlara asılan "Bugün vatanın için ne yaptın?" yazan tabelaların yerini, şimdilerde "Bugün Allah için ne yaptın?" sözünün aldığının anlatıldığı 293'üncü sayfanın kenarına; "'Bugün insanlık için, halkın için, doğa için, kendin ve sevdiklerin için ne yaptın?' diye sormalı insan kendisine" diye not düştüm. Zaten bundan birkaç sayfa sonra da yazar (Ruhu Terbiyesiz Adam), "Kendini yeryüzüne ve onun ortak değerlerine ait hissetmek insanı yanıtlamak zorunda bırakıldığı sorulardan kurtarıyordu" diyerek benim ve tüm ruhu terbiyesizlerin gerekçesini tek tümceyle açıklıyordu.

 

Ve kitapla ilgili ‘bir tanıtım notu’yla noktalıyalım bu ayki ‘bir satır’ı:

“Elma soyarken içi sızlayan birisi cinayet işlerse ne olur?

Değdiği yeri bıçak gibi kesen bir roman bu.

12 Eylül’de işinden atılan radyo programcısı Buket’ten, Hitler’in gözdesi, Berlin Filarmoni’nin tanrısal şefi Furtvangler’e; pavyon sanatçısı Sıla’dan, Herbert von Karajan’a; Sen Öldün Hasan ve Beygir Erhan’dan, İstvan Szabo’ya uzanan rengarenk bir hayat panayırı.

Edebiyatın sıfır noktasındaki adsızı, Ruhu Terbiyesiz Adam geliyor.”

 

(18 Eylül 2016 / Güllük)

[email protected] / [email protected]

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık